Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/15353 E. 2013/15301 K. 24.06.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/15353
KARAR NO : 2013/15301
KARAR TARİHİ : 24.06.2013

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı, müşteri tazminatı, maddi ve manevi tazminat, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti alacaklarının ödetilmesine ve davalıya verilen teminat senedinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, davayı görev yönünden reddetmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı işyerinde 01.04.1997 tarihinde Kocaeli Palmiye şubesinde sigortalı işçi olarak çalışmaya başladığını, müdür pozisyonuna yükseltildikten sonra muvazaalı ve dayatılan sözleşmeler ile diğer işçilerin işvereni konumuna getirildiğini, iş sözleşmesinin 05.06.2012 tarihinde haksız, bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedildiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı, müşteri tazminatı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve vergi borcuna yapılandırmasının bozulmasından dolayı oluşan maddi zarara karşılık tazminat, ayrıca manevi tazminat, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücretinin davalıdan tahsiline ve davalıya verilen teminat senedinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, 31.08.2010 tarihli vekâlet sözleşmesinin kapsamı, tarafların hak ve yükümlülüklerine göre bu sözleşmenin iş sözleşmesi olmayıp “acentelik sözleşmesi” olduğunu, taraflar arasında iş sözleşmesi bulunmadığından davanın görülmesinin Ticaret Mahkemesinin görev alanına girdiğini ve talep konusu tüm alacakların zaman aşımına uğradığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, bir sözleşmenin hizmet ya da vekâlet olduğu hususunda kuşkuya düşüldüğünde, vekâlet sözleşmesi olduğunun kabulünün gerektiği, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmayıp uyuşmazlığın vekâlet sözleşmesinden kaynaklandığını ve uyuşmazlık konusunun ticaret mahkemesinin görev alanında bulunduğu gerekçesi ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasında temel uyuşmazlık asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ve bunun işçilik haklarına etkileri noktasında toplanmaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasında “Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimse” olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre acentelik sözleşmesinin konusu da bir iş görme olup, aracı acente ve ticari işletme adına sözleşme yapma yetkisini haiz acente olmak üzere iki tür acente bulunmaktadır.Her iki acentelik türünde de ticari işletme sahibine tabi olmama (bağımsızlık), acentelik ilişkisinin bir sözleşmeye dayanması, acentenin belirli bir yer veya bölge içinde faaliyet icra etmesi, faaliyetinin süreklilik taşıması ve meslek edinilmiş olması unsurlarının bulunması gerekir. Acentelik sözleşmesinde, müvekkil adına yazılı olarak sözleşme yapma yetkisi verilmediği sürece aracı acentelik söz konusu olacaktır.
Geçerli bir acentelik sözleşmesinde acente, faaliyetini tek başına sürdürebileceği gibi işçi çalıştırmak suretiyle de yerine getirebilir. İşçi çalıştırması durumunda acentenin diğer işverenlerden herhangi bir farkı olmaz. Başka bir anlatımla bir işveren olarak acente, çalıştıracağı işçiler ile iş sözleşmesi akdetmek ve içeriğini belirlemek, işçinin üstlenmiş olduğu iş görme borcunu nerede, nasıl ve hangi çerçevede yerine getireceği konularında yönetim hakkına dayalı olarak işçiye talimat vermek, iş sözleşmesini sona erdirmek gibi işverene ait yetkileri kullanma hakkına sahiptir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı fıkrasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi; “bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişki” olarak tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un 2/6 son cümlesi uyarınca asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumludur.
Somut olayda davacı işverenin şubeleri acenteye çevirdiğini ve şube müdürleri ile muvazaalı şekilde acente sözleşmeleri imzaladığını, müdür pozisyonuna getirildikten sonra kendisine de acente sözleşmesi imzalatılmak sureti ile muvazaalı işlem yapıldığını, iş sözleşmesinin haksız feshi sebebi ile bir kısım işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürmüştür. Dosya kapsamında bulunan acente sözleşmesi incelendiğinde; acentede kullanılacak tüm araçların davalı şirket tarafından temin edileceği, işyeri kira ise kira sözleşmesinin davalı şirket adına düzenleneceği ve kira bedelinin de davalı tarafça ödeneceği, daha önce davalı şirketin şubesi olan işyerinde mevcut araçların kullanımının acenteye devredileceği belirlenmiştir. Ayrıca acente tarafından verilecek hizmetlere ilişkin fiyatların davalı şirket tarafından tespit edileceği ve acentenin müşterilere verdiğini hizmete ilişkin davalının denetim hakkının bulunduğu anlaşılmaktadır. Tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde, davalı şirket ile şube müdürleri arasında imzalanan acente sözleşmesinin muvazaalı olduğu, gerçekte şube müdürü olan çalışanlara acente sıfatı verilmek sureti ile davalı işverenin işyerinde ki faaliyetini sürdürdüğü ve bu değişikliği kabul etmeyen işçilerin işten çıkarıldığı, davacının davalı şirket işçisi olduğu gözönüne alındığında mahkemece davanın esasına girilerek karar verilmesi gerekirken görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 24.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.