Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2013/14974 E. 2014/17950 K. 18.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14974
KARAR NO : 2014/17950
KARAR TARİHİ : 18.06.2014

MAHKEMESİ : İş Mahkemesi

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davalının 14.11.2007-17.02.2012 tarihleri arasında teknisyen olarak çalıştığını, 15.02.2012 tarihinde kendi iradesi ile ihbar süresine uymadan ve geçerli sebep bulunmaksızın işten ayrıldığını, işten ayrılır ayrılmaz 21.02.2012 tarihinde aynı sektörde rakip şirkette işe başladığını, davalının müvekkili şirkette edindiği tüm ticari bilgi ve sırları rakip firmada kullanmak suretiyle müvekkili şirketin mağduriyetine neden olduğunu, rekabet yasağından kaynaklanan cezai şart alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, geçerli bir rekabet yasağının bulunmadığını, davalı müvekkilinin davacının bütün sırlarını öğrenme ve davacıya önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunmadığını, tek taraflı cezai şartın geçersiz olduğunu, davacı şirketin sözleşmenin tarafı olmadığını, davalı müvekkilinin üretimde doğrudan bilgi sahibi olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davacıya ait işyerinde renk teknisyeni konumunda çalışan davalının yaptığı iş itibariyle işverenin müşteri çevresi ve sırlarına nüfuz olanağı bulunmadığı, buradan elde etmiş olduğu mesleki bilgi ve deneyimi ile sektörde faaliyet gösteren pek çok firmada az çok bulunabilecek bilgilerin, benzer üretim tekniklerinin rekabet yasağıyla korunacak iş sırlarından olmadığı, belirlenen kapsamdaki bilgilerle işvereni zarara uğratma olasılığı bulunmadığı ve kanıt yükümlülüğü altındaki işveren tarafından önemli bir zarara uğrama olasılığının somutlaştırılıp ortaya konulamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart tahsili istemine ilişkin olup, öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesidir. Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348. maddesi “İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet sözleşmesinde her iki taraf, sözleşmesinin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını şart edebilirler. Rekabet memnuiyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise caizdir. İşçi, sözleşmesinin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuiyetine dair olan şart batıldır.” hükmünü haiz olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere bu madde sözü edilen sırlara vakıf işçinin sözleşme yapmak şartıyla işten ayrılması halinde aynı işi kendi adına yapmamasını, rakip bir müessesede çalışmamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olmamasını düzenlemektedir. Düzenleme, iş sözleşmesi içinde yer almakla birlikte iş sözleşmesi süresi içinde yapılmaması gereken bir hususta değil, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılmaması gereken bir hususta düzenleme getirmektedir.
İş sözleşmesinin devamı sırasında rekabet yasağının ihlali şeklindeki sadakatsizlik iş mahkemesinde görülecek bir davanın konusunu oluşturur. Bu rekabet yasağının sözleşmeden veya kanundan kaynaklanmasının hukuki sonuçları aynıdır.
Oysa somut uyuşmazlıkta davacı taraf, davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra gerçekleşen eylemi sebebiyle cezai şart istemektedir. Rekabet yasağının iş sözleşmesinin bitiminden sonraki bir tarihte ihlal edilmesi iş mahkemelerini görevli olmaktan çıkarmaktadır. Ayrıca rekabet yasağının belirlenmesinde ticari sırrın ne olduğu uzman mahkemelerce değerlendirilmesi gereken ve piyasa şartlarıyla sıkı sıkıya bağlı bulunan ticari bir konudur. Kaldı ki, davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesiyle kanun koyucu çok açık bir şekilde 818 sayılı Kanun’un 348. maddesinden kaynaklanan davaların mutlak ticari davalardan olduğunu öngörmüştür. Mutlak ticari davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticari niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardandır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.02.2012 tarihli 2011/11-781 esas, 2012/109 karar sayılı ilamında da hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra gerçekleşen rekabet yasağına aykırılığı düzenleyen, 818 sayılı Kanun’un 348. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken uyuşmazlıklara ilişkin davaların 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-3. maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve mutlak ticari davaların görülme yerinin ise açık biçimde ticaret mahkemeleri olduğu belirtilmiştir.
Dairemizin benzer davalarda verdiği kararlar da aynı doğrultudadır. (Dairemiz 08.03.2013 tarih 2012/16795 esas 2013/4894 karar; 26.03.2013 tarih 2012/18453 esas 2013/6480 karar sayılı ilamları) Açıklanan sebeplerle, mahkemece ticaret mahkemelerinin görevine giren davanın görev yönünden reddi yerine esasına girilerek hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.