YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/8173
KARAR NO : 2012/20183
KARAR TARİHİ : 28.09.2012
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini … sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.
Davalı işveren, davacının, alt işveren işçisi olduğunu, davacı ile aralarında iş sözleşmesi bulunmadığını belirterek husumet yönünden davanın reddine karar verilmesini esas yönünden ise davacının işyerinde terlik giyilmemesi vs. gibi davranışlarda bulunması konusunda uyarılmış olmasına rağmen bu tavırlarını sürdürdüğünü, iş sözleşmesinin bu sebeblerle haklı nedenle feshedildiğini … sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının davalı iş yerinde vater fitil takıcı olarak çalıştığı, iş akdinin iş yerinde terliksiz olarak gezdiği gerekçesi ile feshedildiği, oysa ki işçiye iş sağlığı ve güvenliği çerçevesinde işverinin tehlike arz etmesi halinde koruyucu ayakkabı temin etmek yükümlülüğü olduğu bu nedenle zaman zaman bir kısım işçilerin terlik giymesine sessiz kalarak bu uygulamayı işçi sağlığına aykırı olacak şekilde onayladığı anlaşılmakla, iş sözleşmesinin feshinin haksız olduğu, davacı işvereni olarak gözüken Şenel Nar’ın gerçek işveren olmadığı sadece kayden işveren konumunda bulunduğu, gerçek işverenin davalı şirket olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmiştir.
Hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden, davacının 20.12.2006-27.07.2011 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerinde dava dışı Şenel Nar’ın işçisi olarak vater bölümünde fitil takıcı elemanı göreviyle çalıştığı, iş sözleşmesinin 27.07.2011 tarihli fesih bildirimi ile 26.07.2011 tarihli tutanakla savunmasının alındığı, işletme içerisinde terlik giyemeyeceğinin tebliğ edildiği, 27.07.2011 tarihli tutanakla tekrar işletme içerisinde terlik giydiğinin tesbit edildiği, işyeri düzen ve çalışma kurallarına uymadığı belirtilerek 27.07.2011 tarihi itibariyle 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-h. Maddesince ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar ettiği gerekçesiyle feshedildiği, 26.07.2011 tarihli tutanakta, davacının daha önce kendisine sözlü ve yazılı tebliğ edildiği halde, işletme genel talimatına aykırı davranarak işletmede terlik giyerek çalıştığının tesbit edildiği, davacıdan savunmasının istendiği, davacının savunma vermekten imtina ettiği, yazılı olarak uyarıldığı, davacının
uyarı yazısını tebliğ etmekten imtina ettiği, 27.07.2011 tarihli tutanakta, davacının daha önce kendisine sözlü ve yazılı tebliğ edildiği halde, işletme genel talimatına aykırı davranarak işletmede terlik giyerek çalıştığının tesbit edildiği, davacıdan savunmasının istendiği, davacının savunma vermekten imtina ettiği, sonrasında iş sözleşmesinin feshedildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı, davalı şirketin işlerini yaptığı dava dışı Şenel Nar isimli işverenin davaya dahil edilmesi gerekip gerekmediği hususları uyuşmazlık konusudur.
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanunun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte … sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur(6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir(… Hakan/… …/… Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı Kanun’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve
alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı kurulmuş olması veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 327. maddesinin 2. fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
Mahkemece, davalı olarak gösterilmeyen …isimli işverene davanın teşmil edilmesi için davacıya süre verilerek, verilen süre içinde davacı tarafından bu dava arkadaşına davanın teşmil edilmesi halinde işin esasına yönelik inceleme yapılması , davanın bu dava arkadaşına teşmil edilmemesi halinde ise davanın usül yönünden reddine karar verilmelidir.
Taraf teşkili sağlanırsa, dosya içeriğine göre ve özellikle davacı tanıklarının anlatımlarına göre sıcak bir iklimin hakim olduğu …’da davacı ve arkadaşlarının işyerinde terlikle çalıştıkları anlaşılmaktadır. Davacının terlikle çalışmada ısrar etmesi de fesih nedeni yapılmıştır. Davacı tanıkları işverenin kendilerine koruyucu malzeme sağlamadığı için terlik kullandıklarını açıklamışlardır. İşyerinin ve çalışma koşullarının özelliği itibariyle, işverenin iş sağlığı ve güvenliği kapsamında bir yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı uyuşmazlığın çözümü bakımından önem arz etmektedir. Bu nedenle, iş sağlığı ve güvenliği uzmanı aracılığıyla işyerinde keşif yapılarak, işverenin iş sağlığı ve güvenliği anlamında yükümlülüklerinin ne olduğu, gerekli tedbirleri alıp almadığı belirlendikten sonra dosya içeriği ile birlikte değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile karar verilmesi hatalıdır. Hüküm bu nedenlerle bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek olması halinde ilgiliye iadesine, 28.09.2012 tarihinde oy birliği ile karar verildi.