Yargıtay Kararı 22. Hukuk Dairesi 2012/20920 E. 2012/23124 K. 16.10.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/20920
KARAR NO : 2012/23124
KARAR TARİHİ : 16.10.2012

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, müvekkilinin davalı müessesenin kriblaj tesislerinde … ayıklama işinde çalıştığını, çalıştığı dönem boyunca davalı işveren nezdinde aralıksız hizmet vermesine rağmen farklı taşeron şirket işçisi olarak işlem gördüğünü, son olarak … Otelcilik Madencilik İnş. San. Tic. A.Ş. işçisi olarak görünmekte iken iş sözleşmesinin geçerli bir neden olmaksızın 10/04/2011 tarihinde sonlandırıldığını, işverenin fesih bildirimini yazılı olarak yapmadığı gibi sözlü olarak da herhangi bir gerekçe bildirmediğini ve feshin geçersiz olduğunu, her ne kadar müvekkilinin adı geçen şirket işçisi olsa da taşeron şirket ile davalı arasındaki muvazaa nedeniyle davalının da bu çalışmadan dolayı sorumlu olduğunu belirterek, müvekkilinin işe iadesine ve kanuni haklarına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının taşeron işçisi olduğunu ve müvekkili kurum ile herhangi bir bağlantısının olmadığını, bu nedenle müteselsil sorumluluk şartlarının oluşmadığını, işe iade kararı verilse dahi fiilen müvekkilinin bu kararı uygulamasının mümkün olmadığını, kurumda çalışan personelin kamu kuruluşu olması sebebiyle kanunlar ile belirlendiğini ve olayda muvazaa olmadığını, davanın reddini ve … Otelcilik Madencilik ve İnş. San. Tic. A.Ş.’ye davanın ihbarı ile adı geçenin davaya dahil edilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davalı müessesenin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6 maddesi kapsamında üst işveren, ihbar olunan şirketin ise üst işverenden ihale ile iş alan taşeron şirket konumunda bulunduğu, ihale ile alınan işin teknik ve teknoloji gerektiren bir iş olmadığı ve bu haliyle üst işveren-taşeron ilişkisinin muvazaalı olduğu, muvazaalı üst işveren-taşeron ilişkisi nedeni ile taşeron şirket yönünden husumetin oluşmadığı, davacı işçinin öncelikle üst işveren olan TKİ-SLİ işçisi olduğu, fesih işleminin tamamen geçersiz ve haksız bir şekilde gerçekleştirildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu nedeni ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi nedeni ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9.Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı HUMK’nın katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Kanunun 124.maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu nedenle talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte … sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur(6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir(… Hakan/… …/… Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanununun 2.maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27.maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı kurulmuş olması veya muvazaaya dayanması nedeni ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, HMK’nın 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu nedeni ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
Öncelikle, yargılama sırasında taraf teşkili usulüne uygun şekilde sağlanmamıştır. Yargılama sırasında dava altişverene ihbar edilmiştir. Oysa uyuşmazlığın niteliği gereği, davanın alt işverene de yöneltilmesi gerekir. Davacıya davasını alt işverene yöneltmesi için imkan tanınarak taraf teşkili sağlanmalı, delillerin toplanmasıyla işin esasına girilmelidir.
Taraflar teşkili sağlandıktan sonra, dosya arasında bulunmayan davalı ve alt işveren arasındaki sözleşme, teknik şartname, revizyona ilişkin işçilere bildirim yapılıp yapılmadığına dair belgeler tamamlanmalı, alt işverenden iş yeri kayıtları ve işçi şahsi sicil dosyasıyla birlikte varsa yazılı iş sözleşmesi celp edilmelidir.
Delillerin ve eksik belgelerin toplanmasının ardından, işin esasına girilerek taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı Kanun’un 2/6-7. maddesine uygun olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığı yönünden gerekirse, yerinde keşifle bilirkişi incelemesi yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilerek, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.10.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.