YARGITAY KARARI
DAİRE : 22. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/16361
KARAR NO : 2012/21565
KARAR TARİHİ : 08.10.2012
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, tazminat alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, görev yönünden reddetmiştir.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davalı şirkette satış müdürü sıfatı ile çalışan davacının iş sözleşmesinin karşılıklı mutabakat ile 21.10.2010 tarihinde sona erdirildiğini, 26.03.2009 tarihli hizmet sözleşmesinin 4. maddesi ile mesleki eğitim sözleşmesinde, davalının işten ayrıldıktan sonra üç yıl süre ile aynı işi yapan bir işyerinde çalışması yasaklandığı halde eşi ile birlikte şirket kurduğunu, sözleşmeye aykırı davranışı nedeni ile 10.000 USD cezai şartın davalıdan tahsilini talep etmiş yargılama aşamasında mahkemenin görevsizlik kararı vermesini talep etmiştir.
Davalı vekili, üretici firma olan davacı şirketin davalının kıdem ve ihbar tazminatını ödeyerek iş sözleşmesini tek taraflı olarak feshettiğini, üretimin sır olmadığını, işverenin ceza- i şartı yasal olarak talep etmeye hakkı olmadığını, savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece verilen 19.04.2012 tarihli karar ile, ticari sır kavramının değerlendirilmesinin uzman mahkemelerce yapılması gerektiği, “rekabet yasağı” kavramının da piyasa şartları ile sıkı sıkıya bağlı bulunan ticari bir konu olduğu, Türk Ticaret Kanunun 4. maddesi’ne göre, Borçlar Kanunun 348. maddesinden kaynaklanan davaların mutlak ticari davalardan olduğu; bu nedenlerle görevli mahkemenin İş Mahkemeleri olmayıp Ticaret Mahkemeleri olduğu gerekçesi ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Kararı süresi içinde davalı vekili temyiz etmiştir.
Somut olayda davacı, rekabet yasağına aykırı davranıldığından bahisle cezai şart alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Uyuşmazlık ise taraflar arasındaki ilişkinin İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
Mahkemelerin görevlerini belirleyen usul hukuku kuralları kamu düzenine ilişkindir; görev itirazı yargılamanın her aşamasında, usul hukukuna ilişkin hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın taraflarca … sürülebileceği gibi, davayı gören mahkeme de, bu yönde bir itiraz olmasa da, görevli olup olmadığını kendiliğinden değerlendirmekle yükümlüdür.
Dava, 01.06.2011 tarihinde açılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 1. maddesinin 1. bendine göre bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış davalara uygulanmaz hükmü bulunmaktadır.
Ticaret Mahkemelerinin iş sahası ve hangi davalara bakacağı, somut olayın karar ve dava tarihlerinde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde açıklanmıştır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’na göre ise, bir uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülebilmesi için işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın bulunması gerekir.
4857 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinde yapılmış olan atıf sonucu, İş Mahkemesinin görev kapsamını belirleyen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi gereğince, İş Kanunu’nun 1. maddesinin 2. fıkrası ile 4. maddesinde belirtilen ayrık durumlar dışında kalan bütün işyerlerinde; işverenler ile işveren vekillerine ve çalışma şekline bakılmaksızın işçilere, İş Kanunu’nun uygulanacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda, işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi İş Mahkemelerinin görevidir.
4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır.
İş Kanunu’nun 8. maddesinin 1. fıkrasına göre, iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir. İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır.
İş sözleşmesinin kurulması ile doğan sadakat borcu, işçi tarafından işverenin çıkarlarını koruma ve gözetme borcudur. Rekabet etmeme borcu ise, iş sözleşmesinin sonuçlarından olan; işçinin işverene sadakat borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Taraflar iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş sözleşmesine konulmasına veya bu konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler. Rekabet yasağının ihlaline bağlı taraflarca kararlaştırılmış olan belli bir ödemeyi öngören yaptırım, niteliği itibarıyla bir cezai şart hükmüdür.
İş ilişkilerinden doğan rekabet yasağının düzenlemesinin dayanağı iş ilişkisidir. İş uyuşmazlıklarının çözümü genel yargıdan ayrılarak İş hukukuna has yani bu hukukun amacına hizmet edecek şekilde kolay, hızlı ve ekonomik usul kurallarıyla yargılayan; uzman, özel (spesifik) bir yargıya bırakılmıştır. Bu bağlamda, dava konusu rekabet yasağının dayanağı, işçinin akdettiği hizmet sözleşmesinin gereği olan sadakat borcudur ve İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda İş Mahkemeleri görevlidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.09.2008 gün, 2008/9-517 E, 2008/566 K. sayılı ve 21.09.2011 gün, 2011/9-508 E, 2011/545 K. sayılı kararları).
Davacı, davayı İş Mahkemesinde açmıştır. Dolayısıyla, dava görevli mahkemede açıldığından verilen görevsizlik kararında isabet bulunmamaktadır. İşin esasına girilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve kanuna aykırı olup, bozma sebebi olmakla davalı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazının kabul edilmesi ve hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 08.10.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.