YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/6038
KARAR NO : 2020/1185
KARAR TARİHİ : 27.02.2020
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Asıl ve birleşen dava bakımından; davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozma üzerine ilamında belirtildiği şekilde, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan Orman Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1-Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2-Dava, 28/08/2010 tarihli iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, Dairemizin 2016/19949 esas ve 2018/5731 karar sayılı Bozma ilamı öncesinde, 54.469.26 TL maddi tazminat ile 10.000.00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 28/08/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davalı …’ün maddi tazminatın 9.782.00 TL’sinden sınırlı sorumlu olmasına ve fazlaya dair istemin ise reddine hükmedilmiş; akabinde Yerel Mahkemece Dairemiz Bozma İlamına uyulmuş, ek hesap raporu alınmış ve 54.469.26 TL maddi tazminat ile 10.000.00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 28/08/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’nden alınarak davacıya verilmesine, davalı …’ün maddi tazminatın 9.782.00 TL’sinden sorumlu olduğunun tespitine ve fazlaya dair istemin ise reddine dair hüküm tesis edilmiş ancak Dairemiz Bozma İlamına uygun şekilde hüküm kurulmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/03/2002 tarih ve 1/119-135 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; bozma kararına uyulması ile Mahkemenin bozma kararı doğrultusunda işlem yapma yükümlüğü doğar. Bu ilke usul kanununun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeni ile ilgilidir. Yargıtayın bozma kararına uymuş olan Mahkemenin, bozma gereğince değerlendirme yaparak yeni hükmü tesis etme zorunluluğu vardır.
Diğer yönden aydınlatılması gereken diğer bir husus da usulü kazanılmış hak kavramıdır. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’da (ayrıca mülga 1086 sayılı HUMK içeriğinde) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulü müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa’nın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Örneğin Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.( HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Zira usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
Bu açıklamalar ışığında, Mahkemece verilen ilk kararın davalı tarafın temyizi üzerine Dairemiz kararı ile bozulduğu, bozma ilamında davalı lehine olacak şekilde, kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin ve davacıya ödenen geçici işgöremezlik ödeneğinin rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, hükme esas bilirkişi hesap raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmek sureti ile karar verilmesi gerektiğine değinildiği anlaşılmıştır. Bu bağlamda, Yerel Mahkeme her ne kadar Dairemizin Bozma ilamına uymuş ise de; maddi tazminat davası bakımından dosyada mevcut bilirkişi hesap raporunda yapılan hesaplamaya itibar edilmesi yerine, yeniden hesap raporu tanzimi sureti ile bozma ilamına uygun bir karar ihdas etmemiş, davalı lehine oluşan usulü müktesep hakka riayet edilmemiştir. İşaret olunan Bozma ilamına göre; mahkemenin hesap bilirkişisinden aldığı 08.12.2015 tarihli raporda
maddi tazminat alacağının 63547,47 TL olarak belirlenmesine karşın, bu rakamdan, SGK’dan sürekli iş göremezlik oranı gözetilerek bağlanması gereken ilk peşin sermaye değeri temin edilerek bu miktar ile davacıya ödenen 4267,90 TL geçici işgöremezlik ödeneğinin rücu edilebilecek kısmının tenzili sureti ile maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken yeniden maddi tazminat hesabı yapılması hatalı olmuştur.
Mahkemece yapılacak iş, davacının maddi tazminat alacağının 08.12.2015 tarihli raporda 63547,47 TL olarak belirlendiği dikkate alınarak, bu rakamdan, SGK’dan temin edilecek ilk peşin sermaye değeri ve davacıya ödenen 4267,90 TL geçici işgöremezlik ödeneğinin rücu edilebilecek kısmının tenzili sureti ile karar vermekten ibarettir.
3-Diğer yandan, davacı tarafın ilk olarak 10.07.2012 tarihinde birleşen davayı ikame ettiği, davalılar … ve … aleyhine iş kazasından doğan maddi ve manevi tazminat miktarının tespitinin talep edildiği, 26.03.2013 tarihinde ise iş bu dosyayı ikame ederek davalı …’nden maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulduğu, ıslah dilekçesinin de aynı şekilde davalı … muhatap alınarak ibraz edildiği anlaşılmakla; davalı … hakkında sadece tespit davası mevcut olsa da tahsilat sonucunu doğuran eda davasının mevcut olmadığı, davacının iş bu dosya dava dilekçesinde davalı …’den maddi ve manevi zararın tahsili yönünde herhangi bir talebinin bulunmadığı aşikardır. Bu bağlamda, davalı … hakkında usulüne uygun açılmış bir eda davasından söz edilemeyeceğinden, davacının tespit hükmü kurulmasında hukuki yararı da olmadığından davalı … aleyhine hüküm kurulamayacaktır. Neticeten salt sorumluluğun tespiti istenemeyeceğinden davalı … yönünden talep edilen tespit hükmü isteminin reddi gereklidir.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.