Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2019/5386 E. 2020/513 K. 04.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/5386
KARAR NO : 2020/513
KARAR TARİHİ : 04.02.2020

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … İş Mahkemesi

KARAR
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının 24/09/2006 tarihinde cami inşaatında çalışması esnasında iş kazası geçirdiğini, davalıların müteselsilen beyanla maddi ve manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
B)Davalı Cevabı;
Davalılar cevap dilekçesinde özetle, davanın reddini talep etmiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Davacının, … inşaat şirketinin taşeronu konumundaki … inşaat şirketinde kalıp ustası olarak çalışırken 24/09/2006 tarihinde işverence davalı Cami Yaptırma Derneğinin yaptırdığı cami inşaatında görevlendirildiği sırada elektrik akımına kapılarak yaralandığı, maluliyet oranının Sosyal Güvenlik Kurumunca ve SS Yüksek Sağlık Kurulunca %70, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca %64 olarak tespit edildiği, hükme esas alınan 15/10/2015 tarihli kusur bilirkişiler kurulunun ek raporunda davalı işveren Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneğinin %30, asıl işveren … şirketinin %10, alt işveren … inşaat şirketinin %30 ve kazalı işçinin de %30 oranında kusurlu olduklarının belirtildiği, 18/04/2016 tarihli hesap bilirkişisi raporunda davacının %64 maluliyet oranına göre karşılanmamış gerçek zararının 258.990,31 TL olduğunun belirtildiği, ilk peşin değerli gelirden rücu olunabilir %70’lik kısmın hesaplanan bu miktardan tenzilinin gerektiği, manevi tazminat yönünden ise 80.000,00 TL ye hükmedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
“ Davacının 30/11/2016 tarihli gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde olmadığı, zira karar 18/11/2016 tarihinde tebliğ olmakla 8 günlük istinaf süresinin 28/11/2016 tarihinde sona erdiği, bu nedenle istinaf sebeplerinin nazara alınamayacağı, hükümde kamu düzenine aykırılık da görülmediği anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddinin gerektiği, kısmen reddolunanlar yönünden nisbi vekalet ücretine hükmedildiğinden maktu vekalet ücretinin bunun içinde kaldığı davalılar için tek vekalet ücretine hükmedileceği ayrıca vekalet ücretine hükmedilemeyeceği de nazara alınarak davalı … vekilinin istinaf başvurusunun da yerinde olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurularının HMK.nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir” şeklinde belirtilmiştir.
E)Taraf Vekillerinin Temyiz Nedenleri;
Davacı Vekili temyiz dilekçesinde özetle: istinaf yoluna başvurma iradesinin süre tutum dilekçesi ile de açıkça belli edildiğini, … BAM 5. Hukuk dairesinin gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde olmadığına ilşikin kararının hukuka aykırı olduğunu, hükmedilen manevi tazminatın az olduğunu, … yönünden davanın reddinin hatalı olduğunu, özel mülkiyete konu olamadığı için bütün camilerin yönetimi ve intifa hakkı …’na ait olduğunu bu nedenle …’nın tazminat sorumluluğu olduğunu, davalı …’nın üzerine cami yapılan arsanın sahibi olduğunu ve arsayı cami yapılmak üzere davalı derneğe, dolayısıyla …’na tahsis ettiğini, davalı …’nun, davalı … Ltd. Şti.’nin şantiye şefii, …’nın ise aynı şirketin proje müdürü olduklarını, her iki davalının da İş Kanunu 2/4 hükmü uyarınca işveren vekili olduklarını, bu davalılar için de davanın kabulü yönünde karar verilmesi gerektiğini,
Davalı … Vekili temyiz dilekçesinde özetle: AAÜT’nin 10/3 maddesi gereğince maddi ve manevi tazminat taleplerinde her bir talep için ayrı bir kalem olarak ve nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini bildirerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, yerel mahkeme kararında işaret olunduğu üzere asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince davalı …’nın istinaf dilekçesinin esası incelenerek istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmişken; davacı nın istinaf başvurusunun gerekçelerinin yasal süre içerisinde bildirilmediğinden incelenemeyeceği, kamu düzenine de aykırılık bulunmadığından davacı istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 8/2.maddesine “İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür”. Aynı Kanunun 15. maddesine göre ise bu Kanunda açıklık bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunun hükümleri uygulanıcağına işaret edilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.
Nitekim davacı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı istinaf ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
1982 Anayasasının “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK’nın 27’nci maddesi uyarınca;
“(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir”.
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği 18/05/2017 tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş bulunan, davacı istinaf isteminin gerekçelerini içeren dilekçesi incelenmek suretiyle, davalı …’nın istinaf talebinde olduğu gibi, davacının istinaf talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davacı istinaf başvurusunun gerekçelerinin süresinde ibraz edilmemesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davacı istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davacı vekilinin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli istinaf başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve davacı ve davalı … vekilinin bu aşamada temyiz istirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın davacı vekilinin gerekçeli istinaf dilekçesi incelenmek üzere Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 04/02/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.