Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2019/263 E. 2019/5763 K. 03.10.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/263
KARAR NO : 2019/5763
KARAR TARİHİ : 03.10.2019

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … İş Mahkemesi
K A R A R
1-Davacılar … ve … hakkındaki maddi tazminatlar ile Davacılar …, …, … ve … hakkındaki manevi tazminatlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/2. maddesinde; ”Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.” denilmektedir.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi 20/07/2016-01/12/2016 tarihleri arasındaki ilamlar için 25000 TL, 02/12/2016-31/12/2016 tarihleri arasında 40000 TL, 01/01/2017-31/12/2017 tarihleri arasında 41530 TL ve 01/01/2018 tarihinden sonra verilen kararlar için 47530 TL’ dir.
Dava ve ıslah dilekçesi değerlendirildiğinde; Mahkemece davacı anne …’ya 10000 TL maddi tazminat ile 40000 TL manevi tazminatın; davacı baba …’e 9971,49 TL maddi tazminat ile 30000 TL manevi tazminatın; davacı kardeşler …, …, … ve …’a ise 10000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 09.04.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ayrı ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin ise reddine hükmedildiği; davacılar ve davalı vekilinin istinaf başvuruları üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 27.Hukuk Dairesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği; bu kararın taraf vekillerince temyize getirildiği dikkate alındığında; Davacılar … ve … hakkında hükmedilen ve reddedilen maddi tazminatlar ile Davacılar …, …, … ve … hakkında hükmedilen ve reddedilen manevi tazminat miktarlarının her bir davacı yönünden ayrı ayrı, karar tarihi itibariyle 47530 TL’lik temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.
O halde Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmayıp, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a ve 2, 366 ve 352. maddeleri uyarınca reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacılar … ve … hakkındaki manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava ve ıslah dilekçesinde özet olarak; davacı anne … için 20221,19 TL maddi tazminat ile 100000 TL manevi tazminatın; davacı baba için 10000 TL maddi tazminat ile 100000 TL manevi tazminatın ve davacı kardeşler …, …, … ve … için 50000 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan alınmasını talep ve dava etmiştir.
B)Davalı Cevabı;
Davalı vekili cevap dilekçesi ve akabinde özet olarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
“…davacıların murisi …’ın davalıya ait işyerinde çalışırken 09.04.2014 tarihinde iş kazası geçirmiş olup, bu kaza sonucunda hayatını kaybetmiş, denetime elverişli ve olayın oluşumuna uygun olduğu için itibar edilen bilirkişi raporlarlarına göre davalı işverenin %70 oranında kusurlu, davacı işçinin %30 oranında olayda kusurlu olduğu anlaşılmıştır.
Davalı işveren işçisinin işyerinde çalışırken geçirmiş olduğu iş kazasında %70 oranında kusurlu olduğundan davalı işçinin maddi zararlarından kusuru oranında sorumludur. Bu nedenle davacıların maddi zarar talebi haklı görülmüş olduğundan hesap bilirkişisi tarafından hesaplanan dosya kapsamına uygun denetime elverişli olduğundan itibar edilen maddi zararlardan davalı taraf sorumlu tutularak (iş kazası tarihi ve ıslah tarihi dikkate alınarak davacı … yönünden zamanaşımı süresi olan 10 yıllık sürenin ıslah tarihi itibariyle dolduğu anlaşıldığından, dava dilekçesinde belirtilen değer itibariyle davasının kabulüne karar verilmiştir) maddi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir…
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın KISMEN KABULÜNE;
2-Davacı … için 10.000,00 TL, davacı … için 9.971,49 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 09.04.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Davacı … için 40.000,00 TL, davacı … için 30.000,00 TL, davacı …, …, …, … için 10.000,00’er TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 09.04.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,…”
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
“… İş kazasından doğan tazminat davalarında, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi ( ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu m. 125.) gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi bulunmaktadır. Dava dosyasında olayın meydana geldiği tarihin 09/04/2004 olduğu, davacı vekilinin 21/08/2017 tarihide ıslah dilekçesini dosyaya sunduğu, davalı vekilinin ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunduğu, kaza tarihi ve ıslah tarihi dikkate alındığında ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğradığı tespit edilmekle davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Manevi tazminat miktarının az ve fazla olduğu konusundaki istinaflarda da, davacıların olay nedeniyle duyduğu acıya karşılık mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarının kaza tarihine, kusur oranlarına, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile hak ve nesafet kurallarına uygun olduğu değerlendirilmiş davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı vekili ibranameye değer verilmediğine ilişkin istinaf sebeplerine gelince; dava dosyasında imzanın davacıya ait olup olmadığı konusuna inceleme yaptırıldığı, alınan raporda imzanın davacıya ait olduğunun tespitinin yapılamadığının bildirildiği, ibraname altındaki imzanın davacıya ait olduğunun ispatının davalıya ait olduğu, davalı tarafça bu hususta her hangi bir delilin dosyaya sunulmadığından davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
İstinafa başvuran davalı şirket vekilinin istinaf sebeplerine göre dairemizce yapılan incelemede, iş güvenliği ve işçi sağlığı uzmanı bilirkişiler tarafından düzenlenen, davalı şirketin alması gereken işgüvenliği tedbirlerindeki ihmaliyle, kazanın meydana gelmesinde %70 oranında kusurlu olduğunun belirlendiği kusur raporlarının gerekçeli, açıklayıcı, olaya ve dosya kapsamına uygun olduğundan hükme ve hesaplamaya esas kabul edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu itibarla davalı tarafın istinaf yerinde bulunmamış aşağıdaki şekillde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacıların ve davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,… ”
E) 1-Davacı Tarafın Özetle Temyiz Nedenleri;
• Davacı anne için talep etdilen maddi tazminatın zamanaşımına uğramadığını,
• Hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğunu belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
2-Davalı Tarafın Özetle Temyiz Nedenleri;
• İbranameye değer verilmediği, imzanın davacı babaya ait olup olmadığının tespit edilmediğini,
• İbranamenin ön inceleme duruşmasından çok sonra kabul edilmediğinin beyan edildiği, muvafakat etmediklerini,
• Kusur raporuna itiraz ettikleri, olayda müteveffanın kusurlu olduğunu,
• Manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiğini belirtilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
1-Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenlerine göre; davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2-Dava, 09/04/2004 tarihli iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının anne, baba ve kardeşlerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı anne Dudu’ya 40000 TL ve davacı baba …’e 30000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 09.04.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ayrı ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin ise reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre, iş kazasının gerçekleşmesinde davacılar murisinin % 30 birleşen kusurunun bulunduğu tespit edilmiştir.
Gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde Hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu açıklamalar doğrultusunda davacı anne ve baba lehine takdir edilen manevi tazminat miktarlarının ayrı ayrı az olduğu açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılması ile İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
G)SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, temyiz harcının … vs.’ye iadesine aşağıda yazılı temyiz harcının davalı Davalı … Nakliyat İnş.’ta yükletilmesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 03/10/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.