YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/2161
KARAR NO : 2020/905
KARAR TARİHİ : 18.02.2020
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacı, murisi …’ın davalılardan işverene ait işyerinde 1970 yılından itibaren 3 yıl süreyle geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
KARAR
Dava, davacının eşi olan muris …’ın davalılar nezdinde 1970 yılından itibaren çalıştığı 3 yıllık sürenin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemenin 09/02/2011 tarihli davanın reddine ilişkin hükmü Dairemizin 04/11/2013 tarih 2012/13444 Esas 2013/19499 Karar sayılı ilamı ile çalışmanın hangi kurum nezdinde geçtiğini belirlemek, eğer çalışma ilgili müftülükler nezdinde geçtiği belirlenirse, müftülüklerin taraf sıfatı bulunmadığından husumetin Diyanet İşleri Başkanlığına yöneltilmesi, eğer çalışma ilgili köy tüzelkişilikleri nezdinde geçtiği sonucuna varılırsa, bu defa köy tüzelkişiliklerini davada taraf haline getirmesi için davacıya süre verilmesi öte yandan murisin askerlik hizmeti de araştırılarak ve davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınıp araştırma genişletilerek tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar vermek gerektiğinden bahisle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece davanın kabulüne; …’ın Kahta ilçesi, …köyü Camiisinde imam-hatip vekili olarak 01.06.1969-01.11.1970 tarihleri arasında 5434 sayılı kanuna tabi 1 yıl, 5 ay hizmetinin olduğunun tespitine, …’ın Gerger ilçesi, Aşağı Dağlıca Köyü camiinde imam-hatip vekili olarak 04.06.1973-11.09.1975 tarihleri arasında 5434 sayılı kanuna tabi 2 yıl, 3 ay, 4 gün hizmetinin olduğunun tespitine, …’ın Karadut köyü camiinde fiili hizmeti bulunduğunun ispatlanamaması nedeniyle adı geçen camiide hizmetinin olmadığının tespitine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114/1-b maddesine göre “yargı yolunun caiz olması” dava şartı olup mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.
5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı:28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın somut olaydaki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık yapılan, tesis edilen işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem- niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir. Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”
Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır. Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.
Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceğinden bunların iptali için açılan davaların çözüm yerinin İdari yargı yeri olduğu açıktır.
Zira Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 05.12.2012 gün 2012/251E, 263K sayılı; 24.12.2012 gün 2012/536E, 433K sayılı kararları da bu yöndedir.
Ayrıca, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 86/3. maddesinde “Ancak, ilkokul öğretmenliği (Yaz tatili hariç), tabiplik, diş tabipliği, eczacılık, köy ve beldelerdeki ebelik ve hemşirelik, mühendis ve mimarlık, veterinerlik, vaizlik, Kur’an kursu öğreticiliği, imam-hatiplik ve müezzin-kayyımlığa ait boş kadrolara Maliye Bakanlığının izni (mahallî idarelerde izin şartı aranmaz) ile açıktan vekil atanabilir.” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda; davacı murisinin 02/11/1970-14/01/1972 tarihleri arasında askerlik görevini yaptığı, davalı … Başkanlığının 26/05/2016 tarihli yazısı ekinde bulunan hizmet belgesinde davacı murisinin 12/10/1968-01/04/1969; 01/06/1969-01/11/1970; 04/06/1973-11/09/1975 tarihleri arasında memurluk hizmetleri toplam süresinin (4/c) 4 yıl 3 ay olduğunun belirtildiği, Mahkemece bu belgede belirtilen bir kısım sürelerin esas alınarak sonuca gidilmiş ise de yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda İş Mahkemelerince 5434 sayılı kanuna tabi hizmetlerin tespitine karar verilemez.
Mahkemece yapılacak iş, davacı murisinin Emekli Sandığına tabi hizmetlerini de gösterir hizmet döküm cetvelini getirtmek, davacıya Emekli Sandığına tabi hizmetlerini kapsayan süreler dışındaki sürelere ilişkin olarak murisine ilişkin bir hizmet tespit talebi olup olmadığını ve varsa hangi sürelere ilişkin olduğunu açıklatmak, işbu hükümdeki müktesep haklar ile kamu kuruluşlarındaki çalışmaların kayıtlara geçtiği de göz önünde bulundurularak yukarıda yapılan açıklamalar ile dosyadaki diğer delillerin bir arada değerlendirilip sonucuna göre karar vermektir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.