Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/5316 E. 2019/3644 K. 13.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5316
KARAR NO : 2019/3644
KARAR TARİHİ : 13.05.2019

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi

K A R A R
A)Davacı İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkilinin davalı firma nezdinde boyacı olarak epoksi zemin kaplama, solventli sanayi boyaları ile mesleğini sürdürdüğünü, kronik astım bronşial teşhisi konularak % 35 maluliyete maruz kaldığının tespit edildiğini, davalı tarafın meslek hastalığına ve maluliyet oranına rağmen aynı görevinde çalıştırmaya devam ettiğini, müvekkilinin düzenli olarak hastanelere giderek tedavi gördüğünü ancak iyileşme sağlanamadığını, SGK tarafından hastalık sebebiyle maaş bağlandığını ve davalı aleyhine … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/105 esas sayılı dosyası ile rücuan alacak davası açıldığını, uğranılan zararın giderilmesi için belirsiz alacak davası niteliğinde 1.000,00 TL maddi tazminat ile 50.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Talep artırım dilekçesi ile maddi tazminat istemini 54.489,41 TL’ye artırmıştır.
B)Davalı Cevabı;
Davalı vekili cevap ve beyanlarında; zamanaşımı itirazları olduğunu, davacının hastalığının mesleki sayılması ve müvekkili ilişkilendirilmesinin hakkaniyetsiz olduğunu, illiyet bağının ispatlanması gerektiğini, manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Gerekçede özetle; davacının, davalı … Entegre Tavukçuluk Üretim Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketinde 1994-1995 ve 2002-2007 yılları arasında işçi olarak çalışırken “kronik astım bronşial” tanısı konan hastalığının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11. maddesi uyarınca bir meslek hastalığı olduğunun iş güvenliği ve iş güvenliği özel teftiş raporu içeriğinden tesbit edildiği, Meslek hastalığı konusunde uzman iş güvenliği bilirkişi heyetinden alınan raporda işyerinde gerekli görülen tedbirlerini alınıp izlenmesi ve kontrol edilmesine yönelik tam anlamıyla geniş bir kontrol mekanizması oluşturmaması nedenleriyle meslek hastalığının ortaya çıkmasında davalı … Entegre Tavukçuluk Üretim Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketinin %70 oranında kusurlu bulunduğu; tehlikeli kimyasala maruz kaldığı halde, çalışma hayatı müddetince sağlığına özen göstermeyip, koruyucu maskeyi devamlı surette işbaşında kullanmayıp, sigara içmeye devam etmesi münasebetiyle söz konusu meslek hastalığının meydana gelmesinde davacının %30 oranında kusurlu bulunduğunun tespit edildiği, gerçekleşen olayda kaçınılmazlık unsurunun bulunmadığının belirlendiği, davacının meslek hastalığı sebebiyle %35 maluliyet derecesi bulunduğu, bilirkişi hesap raporunda iş göremezlik tazminatından 54.489,41 TL maddi kaybının bulunduğunun tespit edildiği, BK’nun 47 maddesi ile 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince davacı lehine 25.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiği anlaşılmıştır.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Gerekçede özetle; davacının 1994-1995, 2002-2007 yılları arasında davalı işyerinde boyacı olarak çalıştığı, SGK tarafından meslek hastalığı teşhisi konularak sürekli işgörememezlik derecesinin %35 olarak belirlenerek gelir bağlandığı, meslek hastalığının oluşmasında işverenin kusurunun uzman bilirkişi heyetince %70 olarak belirlenmekle dosya kapsamına uygun olduğu, rücu dosyasında kesinleşmiş bir kusur oranı bulunmadığından mahkemeyi bağlamadığı, meslek hastalığı nedeniyle belirlenen tazminatların dosya kapsamına uygun olduğu anlaşılmıştır. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, ilk derece mahkemesi hakiminin objektif, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitleri ile karar gerekçesine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, tarafların yerinde görülmeyen istinaf başvurularının HMK.nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
E) Temyiz Nedenleri;
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle, müvekkilinin sahibi olduğu işyeri haricinde Libyada tozlu ve boyalı ortamda çalışmasının meslek hastalığı üzerindeki etkisi dikkate alınmamıştır. Davacının rücu dosyasnda beyanında meslek hatalığına neden olduğu iddia edilen epoksi kaplama işini haftada bir gün kesimhane kapalı iken yaptığını beyan ettiği, 28 yıl aralıksız sigara içen bir kişi olduğu ve aralıksız boya işinde çalıştığı dikkate alındığında müvekkiline % 70 kusur verilmesi hatalıdır, müvekkilinin iş değişimi yapmadığından bahisle bu oranda kusur verilemez, rücu dosyasında %49,61 oranında kusur verildiğini, rücu dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi gerekirken kusur raporları arasında çelişki olacak şekilde karar verildiğini, raporların bilimsel verilere uygun hazırlanmadığını, manevi tazminata fazla hükmedildiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, meslek hastalığı sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalının maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 54.489,41 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminatın maluliyetin tespit tarihi olan 20.09.2005 itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, farklı dönemlerde ayrı iş yerlerinde çalışan davacıda ortaya çıkan meslek hastalığı nedeni ile davalıların sorumluluğunun kusurları oranında mı; yoksa müşterek ve müteselsilen mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Bu konuda, öncelikle maluliyet tespit tarihi itibariyle yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun teselsülü düzenleyen hükümlerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
Bilindiği üzere, müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.  
Müteselsil borçluluğun kaynağı BK’nun 141. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre, “Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın fiktanı halinde teselsül ancak kanunun tayin ettiği hallerde olur.” Madde hükmünden anlaşıldığı gibi, müteselsil borçluluk, ya bir hukuki işlemden ya da kanundan doğmaktadır. Maddenin 2. fıkrasında yer verilen kanuni teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanun hükmüne dayandığı, bizzat kanun koyucunun öngördüğü borçluluk halidir.  
Haksız fiil halinde müteselsil sorumluluk hali ise 818 sayılı Kanun’un 50. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler. Yataklık eden kimse, vaki olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.” Aynı Kanun’un “Muhtelif Sebeplerin İçtimaı Halinde, Müteselsil Mesuliyet” başlıklı 51. maddesinde de: “Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mes’ul oldukları takdirde haklarında birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.  
Kural olarak haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse, en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mes’ul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.  
Bu durumda; birden çok kişi, gerek haksız eylem, gerek sözleşme ve gerekse kanun kuralı gibi sebeplerden ve aynı zarar için zarara uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanır.  
Kural olarak; en başta, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulur; en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun kuralı gereğince sorumlu tutulan kişiye başvurulur.  
Birinci halde; birden fazla kişiler, müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan söz edilir (BK. mad. 50). Aralarında tam teselsül olanlar, suçu işleyenle bu suça iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumundadırlar.  
İkinci halde ise; birden fazla kişinin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları ancak zarardan çeşitli hukuki sebeplerle sorumlu tutuldukları durumda eksik teselsül (BK. mad. 51) söz konusudur.  
Görülüyor ki, Borçlar Kanunu’nun 51.maddesinde, aynı Kanun’un 50. maddesine atıf yapılarak birden çok kimseler, değişik nedenlerle (haksız eylem, akit, kanun) sorumlu oldukları taktirde zarar gören tam teselsülde (dayanışmada) olduğu gibi (BK. mad.50/1) giderim isteğinin bir bölümünü veya tamamını, bu sorumlulardan birinden ya da bir kaçından dava açarak isteyebilecektir. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada ayrık düşünce olmaksızın bu kural kabul edilmektedir. Daha açık bir ifadeyle, zarar gören eksik teselsülde de; tam teselsülde olduğu gibi tazminat borçlularından herhangi birine müracaat edebilir ve tazminatın tamamının ödenmesini isteyebilir. Bundan başka borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranında diğerini de borçtan kurtarır ve daha sonra ödeyenin onlara karşı rücu (dönme) hakkı doğabilir.  
Bu aşamada tam teselsül (BK. mad. 50’e dayanan müteselsil sorumluluk) ile eksik teselsül (BK. mad.51’e dayanan müteselsil sorumluluk) arasında yapılan ayrımın ve farkların önemini de vurgulamak yerinde olacaktır:  818 sayılı Kanun’un gerek 50. gerekse 51. maddelerinde müteselsil sorumluluk öngörülmüş bulunmakla birlikte, anılan iki madde arasındaki diğer hukuki farklılıklar ise şu şekildedir:  
BK’nun 50. maddesi; aynı zarardan dolayı birden fazla kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmalarını, birden fazla kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlamıştır. Buna göre, birden fazla kişi aynı zarara ortak kusurlarıyla sebebiyet vermiş olmalıdırlar. BK’nun 51. maddesi ise bundan farklı olarak, aynı zarardan dolayı birden fazla kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmalarını birden fazla kişinin bu zarardan dolayı ortak kusurları nedeniyle değil; hukuksal nedenlerle sorumlu olmalarına bağlamıştır. Burada müteselsilen sorumlu tuttuğumuz kişilerin, sorumluluklarının sebepleri farklı hukuksal nedenlere dayanmaktadır. Bu açıklamalar karşısında BK’nun 51. maddesine dayanan müteselsilen sorumluluğun sebebi haksız fiil, kanun veya sözleşme nedeniyle birden fazla kişinin sorumlu tutulmasıdır.  
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacıda tespit edilen meslek hastalığı nedeniyle SGK tarafından işverenlere karşı açıldığı tespit edilen … Asliye Hukuk Mahkemesinin 201/105 esas sayılı rücu dava dosyasındaki tespitlere göre davacının meslek hastalığına yakalandığı tarihe kadar farklı işyerlerinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu tür davalarda muhtelif işyerlerinde çalıştıktan sonra meslek hastalığının ortaya çıkması halinde, her iş yerinde geçen çalışma süresi ve koşullarının meslek hastalığı nedeniyle oluşan sürekli iş göremezlik oranına etkisi farklı olacağından işverenlerin kusurlarının ayrı ayrı belirlenmesi zorunludur. Bu nedenle, bu tür sorumlulukta müteselsilen değil, ayrı ayrı her işverenin kendi kusurundan sorumlu olması kabul edilmelidir.
Mahkemece yapılacak iş rücu dosyasında bozma kararından sonra alınan kusur raporları dosya kapsamına dahil edilerek, davacının ayrı zamanlarda, ayrı ortamlarda çalışmasının meslek hastalığına yakalanmasına etkisi yönünden, davacının, davalı ile beraber, dava haricindeki işyerlerindeki çalışma koşulları, çalışma süreleri ve çalışılan işe göre meslek hastalığının oluşumunda her işverenin kusurunun ayrı ayrı olacak şekilde meslek hastalığı alanında uzman göğüs hastalıkları hekim bilirkişi ve A belgeli iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak heyetten rapor alınmak suretiyle davalının ve dava harici işverenlerin kusur oranın tespiti, sonucuna göre dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre davalı lehine oluşan usuli kazanılmış haklar da gözetilerek, kusur oranına göre maddi ve manevi tazminatlardan sorumluluğu belirlenmesi gerekirken yetersiz kusur raporunun dayanak alınarak yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bu aşamada davalı vekilinin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesi’ne, karardan bir örneğin de Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 13/05/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.