Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/4706 E. 2018/9064 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4706
KARAR NO : 2018/9064
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : 2. İş Mahkemesi

K A R A R
A)Davacı İstemi:
Dava, sigortalı hizmet başlangıcının 11/03/1985 tarihi olduğunun ve anılan tarihte … Elektrik firmasında 1 gün süreyle asgari ücret üzerinden çalıştığının tespitine karar verilmesi istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
Davalı Kurum vekili, Davacının dava açmadan önce kuruma başvuru zorunluluğunun olduğunu, bu durumun araştırılmasının gerektiğini, müvekkili kurum kayıtlarında diğer davalı işyerinde 11/03/1985 tarihinde başlayan herhangi bir hizmetinin görünmediğini, bu nedenle davacının davasının yersiz olduğunu, anılan nedenler ile davanın reddini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
İlk Derece Mahkemesince ; “ Dosyada bulunan 18/03/1985 tarihli işe giriş bildirgesinin incelenmesinde bildirgenin davacı ile işverenin imzasına haiz olduğu taraflarca imzaya itiraz bulunmadığı bildirgenin kuruma verildiği, işe giriş bildirgesinde sigortalının çalıştığı işyerinin unvanının … … … . … Tesis olduğu adresinin … . … İşhanı No: 3-4 … olduğu, sigortalının 11/03/1985 tarihinde işe alındığı işyerinin kurum kayıtlarında … nolu … Elektrikli Tic. İşl. unvanlı işyeri olduğu, kurumun 73751 sayı ve 19/03/1985 tarihli havalesi ile kayıtlara intikal ettirildiği görülmüş olup geçerli olan işe giriş bildirgesi nedeni ile davanın hak düşürücü süreye uğramadığı kabul edilmiş yargılamaya devam edilmiştir. İşe giriş bildirgesinde belirtilen … ‘e ait … işyeri sicil numaralı işyerinin 15/01/1985 tarihinde kapsama alındığı ve 31/12/1986 tarihinde kapsamdan çıkarıldığı kurum kayıtlarında belirtilmektedir. Davacı tanıkları davacının 1985 yılında ilgili işyerinde tanığın çalıştığı dönem aralığında sürekli ve kesintisiz olarak elektrikçi olarak çalıştığını beyan etmiştir. Davacı tanığının beyanı incelendiğinde ayrıntılı somut, çalışmaya ilişkin samimi beyanlarda bulunduğu görülmüş olup mahkememizce davacı tanığın beyanına itibar edilmiştir. ” gerekçesiyle
“Davanın KABULÜ ile, Davacının 47551 işyeri sicil numaralı işyerinde 1 gün süre ile asgari ücretle hizmet aktiyle çalıştığının tespitine,…” karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu;
Davalı Kurum vekili; “ Davacı iddiasını yazılı belge ile ispat edememiş ,sadece tanık dinletmekle yetinmiştir.” gerekçesiyle Yerel mahkeme kararının ortadan kaldırılarak davacının davasının reddine karar verilmesini istemiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince “18/03/1985 tarihli işe giriş bildirgesinin incelenmesinde, sigortalının çalıştığı işyerinin unvanının … Taşeron … … . … Tesis olduğu adresinin … . … İşhanı No: 3-4 … olduğu, sigortalının 11/03/1985 tarihinde işe alındığı, işyerinin kurum kayıtlarında … nolu … Elektrikli Tic. İşl. unvanlı işyeri olduğu, kurumun 73751 sayı ve 19/03/1985 tarihli havalesi ile kayıtlara intikal ettirildiği görülmüş, işe giriş bildirgesinde belirtilen … ‘e ait … işyeri sicil numaralı işyerinin 15/01/1985 tarihinde kapsama alındığı ve 31/12/1986 tarihinde kapsamdan çıkarıldığı, dinlenen bordro tanığı …’ın da davacının 1985 yılında ilgili işyerinde elektrikçi olarak çalıştığını beyan etmiş olması karşısında ilk derece mahkemesinin, davanın kabulüne karar vermesinde her hangi bir hukuka aykırılık görülmemekle davalı tarafların istinaf talebinin yerinde olmadığı görülmüştür. ” gerekçesiyle
“ Davalı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, ” karar verilmiştir.
E)Temyiz:
Davalı Kurum vekili “Sadece işe giriş bildirgesinin varlığı çalışmanın ispatı değildir. Fiili çalışmanın varlığı Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre ispatlanamamıştır. Dönem bordrosu verilmediğinden çalışması kabul edilemez. ” gerekçeleriyle temyiz yoluna başvurmuştur
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 108.maddesinin 1. fıkrasında; ” Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.” hükmü düzenlenmiştir.
Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa’nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 25/04/1969 doğumlu davacının bildirgedeki işe giriş tarihi olan 11/03/1985 tarihinde 15 yaşında olduğu, 11/03/1985 tarihli işe giriş bildirgesinin … sicil numaralı, … Taşeron … . … Tesisi ünvanlı, … . … İşhanı No: 3-4 … adresindeki işyerinden 19/03/1985 tarihinde Kuruma verildiği, aynı tarihli sigorta sicil kartı sureti sunulduğu, … sicil numaralı işyerinin tescil bilgilerinin dosyada olmadığı, … Elektrik’e ait başka sicil numaralı işyerinin tescil bilgilerinin gönderildiği,dosyada okunamayan silik bir dönem bordrosu bulunduğu, dinlenen tek tanığın sigorta kayıtlarının da getirtilmediği, davacının hizmet cetvelinde 1986/2. dönemde 4/a çalışmasının başladığı, Mahkeme kararında 506 sayılı yasanın 60/G maddesinin uygulanmadığı, bu madde gereği davacının sigorta başlangıç tarihi olarak 18 yaşını tamamladığı 25/04/1987 tarihine karar verilebileceği, komşu işyeri araştırmasında, işyerinin 6 yıl önce kapandığı, davacıyı tanıyanın bulunmadığının tespit edildiği, toplanan delillerin davanın kabulü için yeterli olmadığı, zaten davacının, sigorta başlangıç tarihi olarak tespitine karar verilmesi gereken 25/04/1987 tarihinden önce 1986/2. dönemden itibaren 4/a sigortalılığı bulunması nedeniyle davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı hususu irdelenmeden davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırma-malıdır. (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII)
Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K.sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir. (…) Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, s.135)
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K., 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.ve 25.05.2011 gün ve 2011/11186 E.-2011/352 K.sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1.fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır. Bir davada , hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olaya veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)’nin 6.maddesi ve 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır. Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan sözedilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s.297)
Somut olayda; davacının tespitini istediği sigorta başlangıç tarihinin (11/03/1985) 18 yaşını tamamladığı tarihten önce olması nedeniyle tespiti mümkün olmadığından, 18 yaşını doldurduğu güne karşılık gelen 25/04/1987 tarihinden önce de, 1986/2. dönemde zaten sigortalı hizmetinin yöntemince davalı Kurum’a bildirildiği anlaşıldığından, davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Bölge adliye Mahkemesince davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına ve ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
G)SONUÇ:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 06/12/2018 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Tüm dosya kapsamına göre 11.03.1985 tarihinin başlangıç olarak tespitinde 506 sayılı yasanın 60/G maddesi uyarınca bir günlük sürenin prim ödeme gün sayısına dahil edilecek olması karşısında davacının hukuki yararı bulunduğundan kararın onanması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılamamaktayız.