Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/4522 E. 2018/7855 K. 25.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4522
KARAR NO : 2018/7855
KARAR TARİHİ : 25.10.2018

MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : 2. İş Mahkemesi

K A R A R
A)Davacı İstemi:
Dava, 01/07/1986 tarihinde hizmet akdine dayalı günün asgari ücretiyle 1 gün çalıştığının tespiti ve sigortalılık başlangıcının da 01/07/1986 olarak tespiti istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
Davalı Kurum vekili, davanın kabulü için işe giriş bildirgesinin yanında fiili ve gerçek çalışmanın var olması gerektiğini, emekliliği hak etme şartlarının sigortalılık başlangıcına göre farklılık göstereceğini, iddianın yazılı delil ve belge ile ispatlanması, sadece tanık beyanlarına göre karar verilmemesi, tanıkların Yargıtay’ın tanıklık için aradığı niteliklere sahip olması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
İlk Derece Mahkemesince ; “ …. dinlenen bordro tanığı … … Tic. Şirketinde 1986-1990 yılları arasında muhasebeci olarak sürekli çalıştığını, tarafına gösterilen davacıya ait işe giriş bildirgesinin o dönemde kendisinin yanında çalışan … adli kişiye ait olduğunu, bordro tanığı … beyanında davacıyı iş yeri arkadaşı olması nedeni ile tanıdığını, kendisinin … 17-18 yaşlarında 1 yıl kadar çalıştığını, plastik enjeksiyon elemanı olduğunu, davacı … işe başladığında tanıdığını ve onun da plastik enjeksiyon işi yaptığını, işe giriş bildirgesindeki fotoğrafı da hatırladığını beyan etmiş olup davacının … Plastik Sanayi Ticaret unvanlı iş yerinde fiilen çalıştığı sabit olmakla aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle
“Davanın KABULÜ ile, Davacının 01/07/1986 işe giriş tarihli sigorta bildirgesi gereğince sigorta başlanğıç tarihinin 18 yaşının ikmal ettiği 11/07/1987 olarak tespitine, ” karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu;
Davalı Kurum vekili; işe giriş bildirgesinin varlığının çalışmanın ispatı olamayacağını, çalışmanın kayıtlı tanıklarla ispat edilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince “Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının 01.07.1986 tarihli işe giriş bildirgesinin … sicil numaralı … Plastik Sanayi ve Ticaret … isimli işyerinden Kuruma verildiği, Kurum kayıtlarına işlendiği, işyerinin 01.10.1985-31.12.1989 tarihleri arası Yasa kapsamında olduğu, işe giriş bildirgesinin aynı yılın serilerinden olduğu,davacının hizmet cetveline göre ilk sigortalılığının 01.12.1986 tarihinde başladığı, işyerinin 1986/2.dönem bordrolarının verilmediği, tanık … … Plastikte 1982 yılında çalışmaya başladığını, 2006 yılına kadar çalıştığını, davacının kendisinden sonra çalışmaya başladığını, 1 yıl kadar çalıştığını, yaşı küçük olduğu için getir götür işlemi yaptığını beyan ettiği, bu tanığın 1985/2, 1986/1, 1986/3, 1987/1-2-3, 1988/1.dönem bordrolarında isminin bulunduğu, tanık … ‘ün … Plastikte 1 yıl çalıştığını, işe başladığında davacının orada olduğunu, plastik enjeksiyon işi yaptığını, işe giriş bildirgesindeki fotoğrafın davacıya ait olduğunu beyan ettiği, bu tanığın 1986/3, 1987/1.dönem bordrolarında ismi olduğu,dinlenen tanık beyanları ile davacının çalışmalarının ispatlandığı,işe giriş bildirgesinin davacının çalışmalarına karine teşkil ettiği,davalının istinaf talebinin yerinde olmadığı,mahkeme tarafından davacının 01.07.1986 tarihinde 18 yaşını doldurmaması sebebiyle 1 günlük çalışmasının prim ödeme gün sayısına dahil edilmesi gerektiğinin tespitine karar verilmemesinin hatalı olması nedeni ile hükmün bu yönü ile düzeltilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle
“ 1-Davalının istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-… 2.İşMahkemesi’nin2015/434 Esas,2017/147Karar sayılı 02.05.2017 tarihli kararının kaldırılmasına,
3-Davanın kabulüne, Davacının … sicil numaralı işyerinde 01.07.1986 tarihinde 1 gün çalıştığının tespitine,1 günlük çalışmasının prim ödeme gün sayısına dahil edilmesine,sigortalılık başlangıç tarihinin 18 yaşını doldurduğu 11.07.1987 tarihi olarak tespitine, ” karar verilmiştir.
E)Temyiz:
Davalı Kurum vekili “Sadece işe giriş bildirgesinin varlığı çalışmanın ispatı değildir. Fiili çalışmanın varlığı Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre ispatlanamamıştır. ” gerekçeleriyle temyiz yoluna başvurmuştur
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 108.maddesinin 1. fıkrasında; ” Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.” hükmü düzenlenmiştir.
Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa’nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 11/07/1969 doğumlu davacının bildirgedeki işe giriş tarihi olan 01/07/1986 tarihinde 17 yaşında olduğu, toplanan delillerin davanın kabulü için yeterli olduğu ancak davacının, sigorta başlangıç tarihi olarak tespitine karar verilen 11.07.1987 tarihinden önce 01.12.1986 tarihinden itibaren 4/a sigortalılığı bulunması nedeniyle davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı hususu irdelenmeden davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırma-malıdır. (Arslan, …; … : …, …: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII)
Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K.sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir. (…) Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (…, …: Davada Menfaat, … 2009, s.135)
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K., 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.ve 25.05.2011 gün ve 2011/11186 E.-2011/352 K.sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1.fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır. Bir davada , hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olaya veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)’nin 6.maddesi ve 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır. Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan sözedilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s.297)
Somut olayda; davacının tespitini istediği sigorta başlangıç tarihi olan 01/07/1986’nın 18 yaşını tamamladığı tarihten önce olması nedeniyle tespiti yasal olarak mümkün olmadığından, Mahkemece doğru belirlenen, 18 yaşını doldurduğu güne karşılık gelen 11/07/1987 tarihinden önce de, 01/12/1986 tarihinde zaten sigortalı hizmetinin yöntemince davalı Kurum’a bildirildiği anlaşıldığından, davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge adliye Mahkemesince YENİDEN VERİLEN “Davanın Kabulü” KARARI BOZULMALIDIR.
G)SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 25/10/2018 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Tüm dosya kapsamına göre 01/07/1986 tarihinin başlangıç olarak tespitinde 506 sayılı yasanın 60/G maddesi uyarınca bir günlük sürenin prim ödeme gün sayısına dahil edilecek olması karşısında davacının hukuki yararı bulunduğundan kararın onanması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılamamaktayız.