Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/3392 E. 2018/9597 K. 24.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/3392
KARAR NO : 2018/9597
KARAR TARİHİ : 24.12.2018

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi

K A R A R
1-Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/2 maddesinde ”Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir ” denilmektedir.
Dava dilekçesi ve ıslahla davacı eş için 85.872,75 TL maddi, 200.000,00 TL manevi, davacı çocuk … için 36.755,53 TL maddi, 200.000,00 TL manevi, davacı Çocuk … için 2.646,07 TL maddi, 200.000,00 TL manevi, davacı Çocuk … için 1.000,00 TL maddi, 200.000,00 TL manevi, davacılar anne ve baba için 1.000,00’er TL maddi, 150.000,00’er TL manevi, davacı kardeş için 1.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunulduğu, ilk derece mahkemesince davalı …. açısından husumet nedeniyle davanın reddine, diğer davalılar … Genel Müdürlüğü ve …. açısından davacılar eş ve çocuklar … ile … maddi tazminat istemlerinin kabulüne, diğer davacıların maddi tazminat istemlerinin reddine, yine davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne hükmedildiği, davacılar ve davalı … Genel Müdürlüğü’nün istinaf başvurusu üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi’nce verilen 29/03/2018 tarihli kararla adı geçen tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği ve bu karara karşı davacılar ve davalı … Genel Müdürlüğü tarafından temyiz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi 02.12.2016-31.12.2016 tarihleri arasında 40.000,00 TL, 01.01.2017-31.12.2017 tarihleri arasında 41.530,00-TL, 01.01.2018 tarihinden sonra verilen kararlar için 47.530,00 TL’dir.
Davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Dosya kapsamından davacılar … ve … maddi tazminat istemlerine ilişkin hükümlerin temyiz kanun yoluna başvuran her iki taraf açısından, davacı kardeşin manevi tazminat istemine ilişkin hükmün ise davalı … Genel Müdürlüğü açısından 47.530,00 TL’lik temyiz sınırının altında kaldığı anlaşılmaktadır.
O halde, davacılar … ve … maddi tazminat istemlerine dair hükümlerin temyiz kanun yoluna başvuran her iki taraf yönünden, davacı kardeşin manevi tazminat istemine dair hükmün ise davalı … Genel Müdürlüğü yönünden temyizi mümkün olmayıp, davacılar ve davalı … Genel Müdürlüğü’nün açıklanan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının 6100 sayılı H.M.K.’nun 362/1-a ve (2) maddeleri uyarınca reddine karar vermek gerekmiştir.
2-A)Davacı İstemi;
Asıl ve birleşen davada davacılar vekili dava dilekçelerinde özetle; 13.05.2014 tarihinde … meydana gelen maden kazasında davacılar kök murisinin vefat ettiğini, maden kazasının olduğu … yeraltı maden ocağının davalılardan … . Genel Müdürlüğü’ne ait olduğunu, meydana gelen kazadan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, müteveffanın ölümü ile desteğini kaybettiklerini, davacıların derin bir acı ve üzüntü içerisine düştüklerini belirterek talep edilen maddi tazminatın olay tarihi olan 13.05.2014’ten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
B)Davalıların Cevapları;
Davalılar davanın reddine karar verilmesine talep etmişlerdir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, davalı …. açısından husumet nedeniyle davanın reddine, diğer davalılar … Genel Müdürlüğü ve …. açısından eş, çocuklar … ve … maddi tazminat istemlerinin kabulüne, diğer davacıların maddi tazminat istemlerinin reddine, davacıların manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
GEREKÇE
Her ne kadar anılan bilirkişi (kusur) raporunda davalılar … Genel Müdürlüğü ve …. yanında dava dışı … ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’na da toplamda % 15 oranında kusur izafe edilmiş olsa ve … ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı dosya kapsamında taraf olmadıkları için söz konusu kişilerin %15’lik sorumluluklarının kapsam dışı tutulması gerektiği düşünülebilecek olsa da, Yargıtay 21. HD.’nin 24.06.2014 Tarih ve 2014/7716 E., 2014/14885 K. sayılı kararında haklı olarak belirtildiği üzere; “…Dava dilekçesinde olay anlatılarak trafik kazasının oluşumunda davacı murisinin katılımının bulunmadığı üçüncü kişi ile içerisinde bulunduğu araç sürücünün eylemleri ile kazanın meydana geldiği açıklanmış ve üstelik davalıya belli oranda bir kusur atfetmek suretiyle iddiasını da sınırlamamış ve sonuçta (fazlaya ait talep haklarını saklı tutmak suretiyle) zararının tümünü davalıdan istemiştir. Artık burada, davacıların davalıdan gerçekleşecek kusur oranında bir talepte bulunduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Davacıların kendilerinin tamamen kusursuz olduğundan söz ederek zararlı sonucu meydana getiren müteselsil borçlular aleyhine açtığı bir davada zararının tümünü talep etmesi, örtülü olarak değil, aksine mülga BK.’nun 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına açık bir şekilde dayandığının belirgin bir kanıtıdır; bu gibi durumlarda, müteselsilen sözcüğünün dava dilekçesinde kullanılmamış olması sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetilerek, dava dışı üçüncü kişinin kusuruna düşen zarardan da istihdam ettiği işçisinin zararın ortaya çıkmasındaki müşterek kusuru nedeniyle davalı işverenin sorumlu olduğunun kabulü gerekir”. Söz konusu dosya kapsamında davacıların talebinin sadece davalıların kusuru ile sınırlı olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Tam tersine dava dilekçesinden davacıların davalılar dışındaki kişilerin sorumluluklarına karşıda davalıların müteselsil sorumluluğuna başvurdukları anlaşılmaktadır. Bu sebeple söz konusu kurumlar hakkında dava açılmamış olsa da, dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporundan söz konusu kurum ve kuruluşların hepsinin söz konusu kazanın meyda gelmesinde kusurlu oldukları bu sebeple 6098 S TBK.’nın 61. maddesi gereğince haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Bu kapsamda 6098 S. TBK.’nun 163/I. maddesi gereğince zarar gören alacaklılar borcun tamamını diledikleri borçludan, bu kapsamda bilirkişi raporunda kusuru olduğu belirtilen kişilerin herhangi birinden talep edebilir.
TBK.’nun 60. maddesinde, bir kişinin sorumluluğunun birden çok nedene dayanması durumunda hakimin zarar görene en iyi giderim imkanı tanıyan sorumluluk sebebine göre karar vereceği düzenlenmesinin yer aldığı, somut olay açısından aldırılan bilirkişi heyeti raporunda davalı …. ile TKİ’ nin ve diğer dava dışı kişilerin kusurlu olduklarının belirtildiği, müteveffaya her hangi bir kusur yüklenmediği, davacı tarafın dava dilekçesinde müteselsil sorumluluğa dayanıldığı, bu durumda davacı tarafın zararının tümünden davalı …. ile …’ nin sorumlu tutulabileceği, davacıların zararlarının en iyi, kusur sorumluluğu esasına dayanılarak giderilebileceği anlaşıldığından kusursuz sorumluluk hususlarının tartışılmasında tarafların hukuki faydası olmadığı anlaşılmıştır.
Manevi tazminatın miktarının belirlenmesi konusuna gelinecek olursa, manevi tazminat miktarının nasıl belirleneceği hususu, Yargıtay HGK.’nun 24.12.2014 tarih ve 2014/21-872 E., 2014/1086 K. sayılı kararında ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Gerçekten de anılan karara göre; “…Manevi tazminat isteminin temelinde, davalıların haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere, haksız eylemin unsurları; zarar, fiil ile zarar arasında illiyet bağı, fiilin hukuka aykırı olmasından ibarettir. Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.06.1966 tarih ve 1966/7 Esas 1966/7 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, taktir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Yine BK 47 (TBK 56). maddesi hükmüne göre; hâkimin özel halleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete ve hakkaniyete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminat, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nisbetinde iadesini amaçladığından hâkim, …nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir. Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.”
Aldırılan hesap ve kusur raporu ile tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; müteveffanın davalı … Kömür İşletmeleri tarafından işletilen yer altı maden ocağında çalışırken 13/05/2014 tarihinde iş kazası geçirerek vefat ettiği, iş kazasının oluşumunda, müteveffanın kusurunun bulunmadığı, davalı ….’nin %70, Türkiye Kömür İşletmeleri’nin %15, Maden İşleri Genel Müdürlüğünün %10, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığının %5 oranında kusurlu oldukları, davanın kusura dayanılarak müteselsil tahsil istemi ile açılmış olduğu, tek bir olaya bağlı aynı haksız eylemden değişik hukuki nedenlerle sorumlu olanlardan her birinin, 6098 sayılı Borçlar Kanunu md. 61 ve 62 mucibince zarardan müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiği, müteveffanın vefatı nedeniyle asıl davada davacıların destekten yoksun kaldıkları, davacı eş …’ın 85.872,75-TL, davacı çocuk …’ın 36.755,53-TL, davacı çocuk …’ın ise 2.646,07-TL karşılanmamış zararının olduğu, davacılardan …’ın üniversite öğrencisi olduğu dikkate alınarak 25 yaşına kadar destekten yararlandırılması gerektiği anlaşılmakla; maddi tazminat talebinin bu davacılar yönünden kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Mahkememiz asıl dosyasında baba …’ın Bağ-kur emeklisi, anne …’ın ev hanımı, … (kızı) ve …’ın (kardeşi) hemşire olduğu, Mahkememizin 08.03.2016 tarihli ara kararında, Yargıtay 21. HD’nin 2015/9822 E., 2015/13509 K. sayılı ilamında belirtilen gerekçelere atıf yapılarak; davacılar …, … , … ve …’a kısa vadeli sigorta kolundan ölüm geliri bağlanmadığı anlaşıldığından, gelir bağlanması için SGK’na başvurmaları için kesin süre verildiği, davacılar vekilinin 03.05.2016 tarihli celsede, ölüm geliri için SGK’na başvurmayacaklarına dair beyanda bulunduğu; tüm bu açıklanan nedenlerle anılan davacıların maddi tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Mahkememizce yapılan değerlendirme sonucunda, söz konusu kazanın Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş kazası olması, davacılar ve toplum nezdinde meydana getirdiği derin acı ve infial, iş bu kaza sırasında 301 madencinin hayatını kaybetmiş olması, kazanın meydana gelmesinde davacılar murisi ve diğer işçilerin herhangi bir kusurunun bulunmaması, davalıların kusurunun ve iş bu kusura bağlı olarak meydana gelen kazanın sonucunun ağırlığı, ağır iş güvenliği ihlalleri tazminat tutarının caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği, gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda mahkememizin birleşen davasında davacı eş için 150.000,00-TL, davacı çocuklar için 130.000,00-TL, davacı anne-baba için ayrı ayrı 100.000,00-TL, davacı kardeş için ise 40.000,00-TL manevi tazminatın davalılar TKİ. Genel Müdürlüğü ile ….’nden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar davalı taraflarca cevap dilekçelerinde davacı tarafın talep ettiği manevi tazminat miktarının çok yüksek olduğu, iş bu manevi tazminat miktarlarının kabul edilmesi halinde felaketi özlenir hale getireceği gibi itirazlarda bulunulmuş olsa da, söz konusu tazminat miktarlarının çok yüksek olmadığı, bir insan canının değerinin parasal olarak ölçülmesinin mümkün olmadığı gibi, … gibi orta ölçekli bir ilçede bile orta düzeyde bir apartman dairesinin değerinin yaklaşık 200.000,00-TL. olduğu dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının çok yüksek olmadığı anlaşılmış olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
… Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi’nce davacılar ve davalı … Genel Müdürlüğü’nün istinaf başvurularının HMK. 353/1-b.1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
GEREKÇE:
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, ölenlerin olayda hiç kusurlarının bulunmadığının anlaşılıp kaza olayının meydana gelmesinde kusuru bulunanlar arasındaki kusur dağılımının kendi aralarında görülmesi muhtemel rücu davasında yeniden değerlendirilmesinin mümkün bulunmasına göre mahkeme tarafında takdir edilen manevi tazminatın caydırıcılık unsurunu ön plana çıkaracak durumda olduğu fakat fahiş olmadığı, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının dosya içeriğine uygun olduğu anlaşılmakla davacılar vekilinin ve davalı vekilinin manevi tazminata ilişkin istinaf taleplerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
Maddi tazminat talebi doğrultusunda dairemizce yapılan değerlendirmede; davacıların murisinin ölümü nedeniyle onun desteğinden yoksun kalan davacılar yararına murislerinin kazada kusurunun da bulunmadığı gözetilerek bilirkişi tarafından usul ve yasaya uygun şekilde sigortalının ölümü ile sonuçlanan olay nedeniyle indirimi gereken bağlanan aylıkların ilk peşin sermaye değerine göre gerekli mahsup işlemlerinin de yapılmış olduğu yukarıda açıklanan kusur sorumluluğu gözetildiğinde davalının maddi tazminattan da diğer davalı ile birlikte müşterek ve müteselsil sorumluluğu bulunduğu, … tarafından sosyal yardım niteliğinde yapılan yardımların mahsup edilmemesinin de yerinde olduğu anlaşılmakla; davacılar vekilinin ve davalı vekilinin istinaf taleplerinin ayrı ayrı esastan reddi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
E) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının iş kazası sonucunda vefatı nedeniyle yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, davacılar anne ve babanın maddi tazminat istemlerinin kendilerine ölüm geliri bağlanmadığından bahisle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 22/06/2018 tarih 2016/5 Esas – 2018/6 Karar sayılı kararında, annne ve/veya babanın çocuğunun haksız fiil ve veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, destek ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumun’dan gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların anne ve/veya babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği kabul edilmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatı; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinin 3. bendinde düzenlenmiş olup, “Ölüm halinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların tazmini gerekmektedir”. Bu maddeye göre, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören ya da ileride zarar görmesi güçlü olasılık içinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır.
İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesine göre; ”Destekten yoksun kalma tazminatının doğumu için destek ile tazminat talebinde bulunan kişi arasında bir destek ilişkisi bulunmalıdır. Burada bahsedilen destek ilişkisi hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Destek ilişkisinin varlığında destek olunanın ihtiyaçlarının sürekli ve düzenli olarak karşılanması yer almaktadır. Burada ifade edilmek istenen süreklilik ve düzenlilik hali yardımın belirlenen zamanlarda ve belirli miktarlarda yapılması değil, eğer destek ölmeseydi yardımların devam edeceğine dair bir beklentinin bulunmasıdır. Eğer yardım devamlı destek saiki ile değil de, tek seferlik, geçici, düzensiz ya da gelişigüzel zamanlarda yapılıyor ve ileride yardımın devam edeceğine dair bir beklenti yaratmıyorsa , bu durumda desteğin sürekli ve düzenli olduğundan bahsetmek mümkün olmayacaktır”.
Türk Borçlar Kanununun ilgili hükümlerinden anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş deyişle amaç; destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, sigortalının destek gücünün, ana ve/veya babanın destek ihtiyacı ile beklenilen destek şeklinin ve miktarının yaşam deneylerine uygun olması gereğidir.
Öte yandan; sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölümü hâlinde anne ve/veya babaya ölüm geliri bağlanabilmesi için 5510 sayılı Kanunun 34/d maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bu maddeye göre; “Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana ve babaya toplam % 25’i oranında; ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması halinde ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla toplam % 25’i, oranında aylık bağlanır”.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası veya meslek hastalığı sonucu sigortalının ölümü nedeniyle gelir bağlanması halinde; yapılan ödemeler ve bağlanan gelirin Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre Kurum tarafından rücu edilebilen kısmı belirlenen destekten yoksun kalma zararından indirilecektir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi hükmüne göre; “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler”.
Türk Borçlar Kanununun 51. maddesine göre ise; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler”.
Anne ve babaya ölüm geliri bağlanıp bağlanmaması, destek ilişkisinin varlığı yönünden olmasa da tazminatın belirlenmesi noktasında dikkate alınmalıdır. Zira asgari ücretin altında geliri bulunan ve Sosyal Güvenlik Kurumunca gelir bağlanan ana ve/veya babanın destek ihtiyacının bulunduğu ve ölen sigortalının maddi destekte bulunduğunun karine olarak kabulü gerektiği Dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir.
Kurumca gelir bağlanmayan davacı anne ve/veya babaya sigortalının fiili desteği kanıtlanmadan, sigortalının gelirinden bir bölümünün pay olarak ayrılacağının kabulü, ölenin desteğinden fiilen yararlanan eş ve çocukların destek zararlarının karşılanamaması sonucunu doğurur.
Bakım gücü-bakım ihtiyacı; bu konuda önemli olan, kimlerin yardımcı, kimlerin yardım gören olabilmeye elverişli oldukları değildir; somut olaylar ve belirli kişiler bakımından geleceğe uzanacak ve gelecekte dahi mümkün olabilecek biçimde kimlerin gerçekten yardımcı, kimlerin yardım gören olduklarıdır. Yardımcı (=destek) kavramı, bakım gücünü; yardım gören kavramı ise bakım ihtiyacını gerektirdiğinden, şayet bakım gücü yoksa destekten; bakım ihtiyacı mevcut değilse, yardım görenden söz edilemez. Bundan başka aradaki sıkı ilişki dolayısıyla birinin yokluğu durumunda diğerinin varlığı da düşünülemez. Bu yönden, destekten yoksun kalma davasında davalı taraf, bakım gücü ve bakım ihtiyacının olayda var olmadığını savunabilir. Tazmin alacaklısı sıfatiyle dava açmış olan davacı, yaşam deneyimleri ve olayların olağan yürüyüşü nedeniyle ispat yükünün yer değiştirmesi durumu söz konusu bulunmadıkça bakım gücünü ve bakım ihtiyacını ispat zorundadır (Mustafa Çenberci, İş Kanunu Şerhi-1978 Ankara, shf 846 ve devamı).
Bu durumda; destekten yoksun kalınan zararın belirlenmesinde, ölen sigortalının elde ettiği gelirin miktarına göre destek gücünün kapsamının ne olduğu, sürekli ve düzenli destek olup olmadığı ve davacıların destek ihtiyacının bulunup bulunmadığı varsa bu ihtiyacın ne şekilde karşılandığının dikkate alınması gerekir.
İçtihadı Birleştirme Kararında söz edildiği gibi, bakma kavramı; “Para ve para ile ölçülebilecek bir değer olabileceği gibi bir hizmet ifası ve yahut benzeri yardımlar şeklinde olabilir. Bu nedenle, desteğin yardımının yanızca parasal nitelikte olması bakım gücünün varlığı için koşul değildir”. Ancak aksi kanıtlanmadıkça, sigortalının ileride yapacağı farazi desteklerden olan; anne ve babasının bakım ihtiyacı ileride gerçekleşirse bakım ihtiyacını gidermek, bazen ziyaret etmek, evlerinde yardım etmek, kendilerine alışveriş yapmak, yemek yapmak vs. gibi destekler hesaplanabilir nitelikte değildir.
Somut olaya gelince; Davacılar anne ve babaya Sosyal Güvenlik Kurumunca oğullarının iş kazasından dolayı ölümü nedeniyle gelir bağlanmadığı açıktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi hükmüne göre; ölen sigortalının gelirinden sürekli destekte bulunduğu ileri sürülüp, Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre maddi delillerle hesaplanabilir sürekli ve düzenli fiili bir desteğin varlığı da kanıtlanmamıştır.
Bu durumda; Mahkemece, farazi desteğin karine olduğu kabul edilerek, Türk Borçlar Kanununun 50. ve 51. Maddeleri uyarınca, somut olayın özelliğine göre davacılar anne ve baba yararına, anne ve babanın birbirlerinden gördükleri destek ile varsa diğer çocuklarından alabilecekleri destekler de dikkate alınarak hakkaniyete uygun makul bir maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken; yazılı şekilde davacılar anne ve bananın maddi tazminat istemlerinin kendilerine müteveffa sigortalıdan dolayı gelir bağlanmadığı gerekçesiyle reddi isabetsiz olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ:
1-Davacılar Onur ve Nagihan’ın maddi tazminat istemlerine yönelik davacılar ve davalı … Genel Müdürlüğü temyizleri ile davacı kardeşin manevi tazminat istemine ilişkin … Genel Müdürlüğü temyizinin REDDİNE,
2-Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılar ile davalılardan … Genel Müdürlüğüne iadesine,
24/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.