Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/275 E. 2019/1210 K. 21.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/275
KARAR NO : 2019/1210
KARAR TARİHİ : 21.02.2019

MAHKEMESİ:İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.Hükmün, davacılar ile davalılardan … Makine San.Tic. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1-Her ne kadar maddi tazminat hesabı yapılırken, bakiye ömrün tespitinde Dairemizce kabul görmeyen TRH 2010 tablosu esas alınmış ise de temyiz kapsamı çerçevesinde bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
2-Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalı … Makine San. ve Tic. Ltd. Şti. Vekilinin tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
3-Dava, sigortalının 28.04.2012 tarihli iş kazası sonucu vefatı nedeniyle davacı eşi, çocukları ve kardeşinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı eş …’e 119124,51 TL maddi tazminat ile 40000,00 TL manevi tazminatın; davacı çocuk …’e 8168,64 TL maddi tazminat ile 30000,00 TL manevi tazminatın; davacı çocuklar … ve …’e ayrı ayrı 30000,00 TL manevi tazminatın ve davacı kardeş …’e 20000,00 TL manevi tazminatın 28/04/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … Makine San. ve Tic. Ltd. Şti. ve …’dan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebi ile diğer davalılar … ve …Tekstil San. Ve Tic. A.Ş. hakkında açılan davanın reddine karar verilmiştir.Uyuşmazlık, 28.04.2012 tarihli zararlandırıcı olaydan dolayı hakkında davanın reddine karar verilen davalı … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’nin davacılara karşı sorumluğunun doğup doğmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yargılamaya konu ihtilafın sağlıklı biçimde çözülmesi için asıl işveren-alt işveren kavramlarıyla, somut uyuşmazlık için önem arz ettiğinden işveren niteliği konularının açıklanmasında fayda vardır.4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre; bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye “işçi”, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara “işveren”, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye ise “iş ilişkisi” denir.İş Kanunu’nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, iş yerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu iş yerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye “asıl işveren-alt işveren ilişkisi” denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o iş yeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.4857 sayılı Kanun’un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün hale gelecektir.Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu müteselsil niteliktedir. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır;
a)İş yerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır.
b)Bir başka işveren, iş yerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve işçi çalıştırmalıdır.
c)İşverenlik sıfatının, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanılmış olması aranacaktır.
d)İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir iş yeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e)İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f)Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi ya da yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; hakkında davanın reddine karar verilen davalı …Tekstil San. Ve Tic. A.Ş. ile … Makine San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’ye ait tekstil fabrikasının klima santrali işinin yapılması konusunda sözleşme düzenlendiği, akabinde kanal işinin … Makine San. ve Tic. Ltd. Şti. Tarafından … Havalandırma unvanı adına …’ya verildiği, işin başkaca bir şirkete verilmesinin … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.’yi asıl işverenlik sıfatından ve bunun doğal neticesi olarak da sorumluluktan kurtarmayacağı, asıl işveren olarak alt işverenin (taşeronun) ve bu alt işverenin istihdamlarının kusurlarından birlikte müteselsilen sorumlu olduğu ve hüküm altına alınan tazminatlardan birlikte sorumlulukları yoluna gidilmesi gerektiği gözden kaçırılarak, davalı … Tekstil San. Ve Tic. A.Ş. yönünden davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Buna göre adı geçen davalının hüküm altına alınan tazminat tutarlarından kusuru bulunmasa dahi aleyhine hüküm kurulan diğer davalılarla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu gözden kaçırılarak hakkındaki davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
3-Dosya kapsamından; vefat eden sigortalının söz konusu olayda kusuru bulunmadığı anlaşılmaktadır.Gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde Hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370) Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş lehine takdir edilen 40000 TL manevi tazminatın az olduğu açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine,
aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davalıya yükletilmesine,
21/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.