Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/2735 E. 2019/4502 K. 18.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2735
KARAR NO : 2019/4502
KARAR TARİHİ : 18.06.2019

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA

Davacılar, murisinin meslek hastalığı sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen maddi ve manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince temyiz edilmesi ve davalılar vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 18/06/2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılar vekilleri Av. … ve Av. … geldiler, karşı taraf adına gelen olmadı . Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR
Dava, meslek hastalığı sonucu vefat eden sigortalının eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı eş ve çocukların her biri lehine ayrı ayrı 500 TL Maddi ve 90.000 TL Manevi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, meslek hastalığının meydana gelmesinde davalı işverenin kusurunun tespiti noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Dairemizin emsal 26/06/2018 tarih ve 2016/13176 Esas – 2018/5695 Karar sayılı ilamında da açıkça işaret olunduğu üzere; 32 yıl formülü olarak adlandırılan ve yer altı kömür madeni işyerlerindeki toz oranının mevcut teknolojik imkanlarla belirli bir oranın altına indirilmesinin mümkün olmadığı ve yer altı çalışma koşulları tümüyle kontrol altına alınamayacağı için, 32 yıllık bir çalışma süresi sonunda meslek hastalığı üzerinde belirli oranda kaçınılmazlığın etkili olacağı kabulünden hareket eden yaklaşımın, yer altı kömür madeni işyeri dışındaki çalışmalardan kaynaklanan meslek hastalıklarına ilişkin kusur incelemesinde esas alınması mümkün bulunmamaktadır. Aksine yaklaşım, her tür meslek hastalığının oluşumunda belirli oranda kaçınılmazlığın etkili olacağı kabulüne yol açacaktır. Böylesi bir yaklaşım ise, gelişen bilimsel ve teknolojik imkanlar ile sosyal güvenliğin yöneldiği amaçla bağdaştırılamaz.
Öte yandan taraflar arasında farklı dönemlerde ayrı iş yerlerinde çalışan davacıda ortaya çıkan meslek hastalığı nedeni ile işverenlerin sorumluluğunun kusurları oranında mı; yoksa müşterek ve müteselsilen mi olduğu noktasında da uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu konuda, öncelikle maluliyet tespit tarihi itibariyle yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun teselsülü düzenleyen hükümlerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
Bilindiği üzere, müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.  
Müteselsil borçluluğun kaynağı BK’nun 141. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre, “Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın fiktanı halinde teselsül ancak kanunun tayin ettiği hallerde olur.” Madde hükmünden anlaşıldığı gibi, müteselsil borçluluk, ya bir hukuki işlemden ya da kanundan doğmaktadır. Maddenin 2. fıkrasında yer verilen kanuni teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanun hükmüne dayandığı, bizzat kanun koyucunun öngördüğü borçluluk halidir.  
Haksız fiil halinde müteselsil sorumluluk hali ise 818 sayılı Kanun’un 50. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler. Yataklık eden kimse, vaki olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.” Aynı Kanun’un “Muhtelif Sebeplerin İçtimaı Halinde, Müteselsil Mesuliyet” başlıklı 51. maddesinde de: “Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mes’ul oldukları takdirde haklarında birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.  
Kural olarak haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse, en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mes’ul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.  
Bu durumda; birden çok kişi, gerek haksız eylem, gerek sözleşme ve gerekse kanun kuralı gibi sebeplerden ve aynı zarar için zarara uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanır.  
Kural olarak; en başta, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulur; en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun kuralı gereğince sorumlu tutulan kişiye başvurulur.  
Birinci halde; birden fazla kişiler, müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan söz edilir (BK. mad. 50). Aralarında tam teselsül olanlar, suçu işleyenle bu suça iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumundadırlar.  
İkinci halde ise; birden fazla kişinin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları ancak zarardan çeşitli hukuki sebeplerle sorumlu tutuldukları durumda eksik teselsül (BK. mad. 51) söz konusudur.  
Görülüyor ki, Borçlar Kanunu’nun 51.maddesinde, aynı Kanun’un 50. maddesine atıf yapılarak birden çok kimseler, değişik nedenlerle (haksız eylem, akit, kanun) sorumlu oldukları taktirde zarar gören tam teselsülde (dayanışmada) olduğu gibi (BK. mad.50/1) giderim isteğinin bir bölümünü veya tamamını, bu sorumlulardan birinden ya da bir kaçından dava açarak isteyebilecektir. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada ayrık düşünce olmaksızın bu kural kabul edilmektedir. Daha açık bir ifadeyle, zarar gören eksik teselsülde de; tam teselsülde olduğu gibi tazminat borçlularından herhangi birine müracaat edebilir ve tazminatın tamamının ödenmesini isteyebilir. Bundan başka borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranında diğerini de borçtan kurtarır ve daha sonra ödeyenin onlara karşı rücu (dönme) hakkı doğabilir.  
Bu aşamada tam teselsül (BK. mad. 50’e dayanan müteselsil sorumluluk) ile eksik teselsül (BK. mad.51’e dayanan müteselsil sorumluluk) arasında yapılan ayrımın ve farkların önemini de vurgulamak yerinde olacaktır:  818 sayılı Kanun’un gerek 50. gerekse 51. maddelerinde müteselsil sorumluluk öngörülmüş bulunmakla birlikte, anılan iki madde arasındaki diğer hukuki farklılıklar ise şu şekildedir:  
BK’nun 50. maddesi; aynı zarardan dolayı birden fazla kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmalarını, birden fazla kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlamıştır. Buna göre, birden fazla kişi aynı zarara ortak kusurlarıyla sebebiyet vermiş olmalıdırlar. BK’nun 51. maddesi ise bundan farklı olarak, aynı zarardan dolayı birden fazla kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmalarını birden fazla kişinin bu zarardan dolayı ortak kusurları nedeniyle değil; hukuksal nedenlerle sorumlu olmalarına bağlamıştır. Burada müteselsilen sorumlu tuttuğumuz kişilerin, sorumluluklarının sebepleri farklı hukuksal nedenlere dayanmaktadır. Bu açıklamalar karşısında BK’nun 51. maddesine dayanan müteselsilen sorumluluğun sebebi haksız fiil, kanun veya sözleşme nedeniyle birden fazla kişinin sorumlu tutulmasıdır.  
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, sigortalının 23/10/2007 tarihinde silikozis meslek hastalığına yakalandığının tespit edildiği, iş bu meslek hastalığı nedeniyle maluliyet oranının sağlığında %55 olarak tespit edildiği ve meslek hastalığı sonucu gelişen komplikasyonlara bağlı olarak 23/08/2008 tarihinde vefat ettiği, ölümün meslek hastalığı sonucu meydana geldiğinin Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Genel Kurulu raporları ile kabul edildiği, davacı taraf iddialarına göre müteveffa sigortalı …’ın 1999 yılı Nisan Ayından, 2002 yılı Temmuz ayına kadar Davalı …’a ait işyerinde çalıştığı iddia edilmesine karşın; SGK’dan getirtilen hizmet döküm cetvelinde davalı …’a ait “100440046” sicil sayılı mutfak araç ve gereçlerinin kumlanması işinin yapıldığı işyerinde 16/01/2001-20/01/2001 devresinde 5 günlük hizmetinin bulunduğu, 01/10/2004-31/12/2004 devresinde Kipaş Denim İşletmeleri A.Ş adına işlem gören “100794446” sicil sayılı işyerinden, ve 01/01/2005-27/03/2008 devresinde ise Kipaş Denim İşletmeleri A.Ş adına işlem gören “101071046” sicil sayılı diğer işyerinden sigortalılık bildirimlerinin bulunduğu, mahkemece 32 yıl formulüne göre kusur hesabı yapan 03/04/2013 ve 23/06/2016 tarihli kusur raporlarına itibar edilerek karar verildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş davacının davalı işveren … nezdinde 16/01/2001-20/01/2001 tarihleri arasında 5 günlük çalışması haricinde çalışmasını kanıtlayıp kanıtlamadığı değerlendirilerek, kanıtlamış olması halinde kanıtladığı süre; kanıtlayamadığı halde ise 5 günlük bu çalışma süresi gözetilerek, davacının çalışmasının geçtiği iş koluna göre de 32 yıl formulünün kusurun belirlenmesinde gözetilemeyeceği dikkate alınarak, davacının ayrı zamanlarda, ayrı ortamlarda çalışmasının meslek hastalığına yakalanmasına etkisi yönünden, davacının, davalı işveren ile beraber, dava haricindeki işyerlerindeki çalışma koşulları, çalışma süreleri ve çalışılan işe göre meslek hastalığının oluşumunda her işverenin kusurunun ayrı ayrı olacak şekilde meslek hastalığı alanında uzman göğüs hastalıkları hekim bilirkişi ve A belgeli iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak heyetten rapor alınmak suretiyle davalı işveren …, davalı şirket Gümüşoluk Metal San. ve Tic. Ltd. Şti. ve dava harici işverenlerin kusur oranlarının tespiti, sonucuna göre dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre davalı lehine oluşan usuli kazanılmış haklar da gözetilerek, kusur oranına göre maddi ve manevi tazminatlardan davalıların sorumluluklarının belirlenmesi gerekirken yetersiz raporların dayanak alınarak yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi, Dairemizin kökleşmiş içtihatları ile usul ve yasaya aykırı olmuştur.
O halde taraf vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bu aşamada taraf vekillerinin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin yerel mahkleme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda belirtilen nedenlerle, yerel mahkeme kararının BOZULMASINA, davalılar yararına takdir edilen 2.037,00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harçlarının istek halinde temyiz eden taraflara ayrı ayrı iadesine, 18/06/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.