Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/2368 E. 2018/9796 K. 27.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2368
KARAR NO : 2018/9796
KARAR TARİHİ : 27.12.2018

MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : 9. İş Mahkemesi

A)Davacı İstemi:
Dava, davacının sigortalılık başlangıç tarihinin borçlandığı süre kadar geriye yürütülmesiyle bulunacak tarih olarak tespiti ile söz konusu hizmetlerinin diğer hizmetleri ile birleştirilmesi istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
Davalı Kurum vekili tarafından haksız davanın reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Mahkemece, “yerinde olmayan davanın reddine” karar verilmiştir.
D) İstinaf Başvurusu :
Davacı vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesi ile davacının borçlanma yaptığı mevzuat ile emeklilik işlemleri ile ilgili olarak uygulanması gereken mevzuatın tayininde hukuki hataya düşüldüğü, davacının toplam hizmet süresi de göz önünde bulundurularak sigortalılığın başlangıç tarihinin borçlandığı süre kadar geriye götürülmesi suretiyle hesaplanması gerektiği belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
E)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince, “ilk derece mahkemesi kararında dayanılan gerekçeler ile sıralanan maddi ve hukuki olgular ışığında yerinde olmadığı; ayrıca, kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmadığı ” gerekçesiyle;
“… 9. İş Mahkemesi’nin, 11/12/2017 tarihli, 2017/191 E, 2017/470 K. sayılı kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
F)Temyiz:
Davacı vekili tarafından sunulan dilekçe ile istinaf başvuru dilekçesinde ileri sürülen itirazlar yinelenerek itirazlara ilave olarak 01/07/2010 tarih, 27628 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Hizmet Borçlanma İşlemlerinin Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ’in 10 uncu maddesinin 5 no lu bendi uyarınca davacının emeklilik talebinin reddinin hukuka aykırı olduğu, Tebliğ hükmünü uygulamak suretiyle davacıdan daha az hizmet süresi bulunan kişilerin dahi 60 yaşını beklemeden emekli oldukları, bir hukuk devletinde Devlet’in emeklilik gibi hassas bir konuda vatandaşları arasında farklı uygulama yapması mümkün olamayacağı hususları da belirtilmek suretiyle kurulan hükmün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın 38’inci madde hükmü ile malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcını; sigortalının, 5417, 6900, 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Buna göre sigortalının birden fazla sigortalılık statüsünde çalışması var ise bunlardan herhangi birinde ilk defa sigortalı olunan tarih, sigortalılık başlangıç tarihi kabul edilmektedir .
5510 sayılı Kanun’un geçiş hükümlerini düzenleyen Geçici 7 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20’nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.”
Maddenin yedinci fıkrasında ise “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra 4 üncü maddenin birinci fıkrasının c bendine göre ilk defa sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki süreleri, bu Kanunun 41 ve 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılmaları halinde, sigortalılığın başlangıç tarihinin geriye götürülmesini ve haklarında bu Kanunun geçici maddelerinin uygulanmasını gerektirmez” hükmü yer almaktadır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 16/10/1986 – 12/07/2000 ve 14/08/2000-03/10/2000 tarihleri arasında 20/05/1976 tarih, 2012 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle 5434 sayılı Yasa’ya eklenen Ek 31 inci maddesi hükmü uyarınca hizmet borçlanması yapmak suretiyle 5510 sayılı Yasa 4/a kapsamında, 13/07/2000-12/08/2000 tarihleri arasında askerlik borçlanması yapmak suretiyle 5510 sayılı Yasa 4/c kapsamında, 04/10/2000-11/06/2011 ve 01/07/2015 – 24/01/2017 tarihleri arasında 5510 sayılı Yasa 4/b Bağ-Kur kapsamında, 12/06/2011 -06/06/2015 tarihleri arasında ise 5510 sayılı Yasa 4/c kapsamında sigortalılık hizmet sürelerinin bulunduğu, 21/11/2016 tarihinde Kurum’a tahsis talebinde bulunduğu, Kurum’un 18/01/2017 tarihli yazısı ile “5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği Ekim/2008 tarihinden sonra ilk defa 12/06/2011 tarihinde 4/c kapsamında sigortalı olduğundan, yukarıda belirtilen Geçici 7.madde hükmü uyarınca sigortalılığının başlangıç tarihinin 16/10/1986 tarihi alınarak emeklilikte tabi olduğu yaş ve hizmet süresinin buna göre tespit edilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle, her ne kadar 9000 gün prim ödeme gün sayısını doldurmuş ise de, henüz 60 yaşını doldurmadığından tarafına emekli aylığı bağlanmasının mümkün bulunmadığı”nın davacıya bildirildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda, davacı ilk kez 5510 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olmuş değildir. Davacı dava dilekçesinde her ne kadar sigortalılık başlangıç tarihinin 5434 sayılı Yasa’nın Ek 31.maddesi kapsamında borçlanılan hizmet süreleri kadar geriye götürülmesinin tespitini talep etmiş ise de aslında açtığı davada borçlanılan sürelerin 16/10/1986-12/07/2000 ve 14/08/2000-03/10/2000 tarihleri arasına mal edilmesini ve borçlanılan hizmetlerin yaşlılık aylığı şartlarının hesaplanmasında bu şekilde değerlendirilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Gerek Kurum işleminde, gerek ilk derece Mahkemesi’nin gerekçeli kararında değerlendirmeye esas alınan 5510 sayılı Yasa’nın Geçici 7/7 inci maddesi hükmünün bu Kanun’un yürürlük tarihinden sonra 4/c kapsamında ilk defa sigortalı olanlar hakkında uygulanacağı açıktır. Ne ki, davacının 04/10/2000 tarihi itibariyle mülga 1479 sayılı Esnaf Ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu kapsamında ilk defa zorunlu sigortalılık kaydı bulunmaktadır. O halde, Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında borçlanılan sürelerin ilgili dönemlere mal edilmesinde davacı hakkında 5510 sayılı Yasa’nın Geçici 7/7 inci maddesi hükmünün uygulanamayacağı açık olup Mahkemece kanunun değerlendirilmesinde hata edilerek yazılı şekilde varılan sonuç hatalı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı ORTADAN KALDIRILMASI, ilk derece Mahkemesi kararının BOZULMASI gerekmiştir.
H)Sonuç:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddeleri uyarınca (KALDIRILMASINA), ilk derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle (BOZULMASINA), dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 27/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.