YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2234
KARAR NO : 2019/5577
KARAR TARİHİ : 26.09.2019
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde sigortalı olarak geçen çalışmalarının tespitine, kayıtların düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozmaya uyarak, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı işyeri vekili ve davalı SGK vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Davacı, 1998 yılının Ekim ayından işine son verildiği 2009 yılı Nisan ayına kadar Hakkari Valiliğinde çalıştığını, çalıştığı süre boyunca Valilik bünyesinde yemekhanede aşçı yardımcısı, aşçı ve diğer işleri yaptığını belirterek, Ekim 1997 ile Mayıs 2011 tarihleri arasındaki çalışmanın sigortalı çalışma olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece Dairemiz bozma ilamı sonrası “uyma” kararı verilmek suretiyle yapılan yargılama neticesi istemin kısmen kabulü ile “01/01/2006 – 12/02/2007 tarihleri arasında davalı Bakanlık bünyesinde 1 yıl 1 ay 12 gün asgari ücretle hizmet akdi ile çalıştığının tespitine,” şeklinde karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, davacının reddolunan hizmet tespitine yönelik talebinin hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/8. maddelerine göre Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. Yasa’da yer alan 5 yıllık süre hak düşürücü olup mahkeme tarafından kendiliğinden nazara alınması gerektiği gibi davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmesinin veya 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde tekrar aynı işyerine girerek çalışmasının, hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve hak düşürücü sürenin, kesilmesi ve durmasının mümkün bulunmadığı hukuksal gerçeği de ortadadır.
İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanun’un 79/1.maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin dördüncü kısmında işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİYön.Madde16), dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİYön. Madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY. Yön. Madde 18) vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması halinde artık Kanun’un 79/10 (eski 8) maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.
Maddede belirtildiği üzere Yönetmelikle tespit edilen belgelerin (işe giriş bildirgesi) verilmesi durumunda hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi çalışmaların sigorta müfettiş raporu ile saptanması durumunda da hak düşürücü sürenin geçtiğinden sözedilemeyeceği açıktır. Bir sigortalının askere gitmeden önce çalıştığı işyerini askerliğe müteakip girmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesilmiş olduğundan artık hak düşürücü sürenin oluştuğundan bahsedilemez. Davacıya ödenen ücretten sigorta primi kesilen hallerde, davacının iş ve sosyal sigorta mevzuatının öngördüğü sigorta hak ve yükümlülüklerini yerine getirmesi nedeniyle Kurumun Yasa’dan kaynaklanan denetim ve inceleme görevini yapmaması karşısında hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmelidir.
Davacının sigortalı çalışmalarının Kurum’a kısmen bildirildiği hallerde, eksik bildirimlere yönelik olarak açılan davada hak düşürücü süre işlemeyecektir. (Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 gün ve 2004/21-369 E, 2004/371 K. sayılı kararı )
Ayrıca çalışmanın blok çalışma niteliğinde olması yani kesintisiz devam etmesi halinde hak düşürücü süreden bahsedilemeyeceği gibi, mevsimlik çalışmanın bulunması ve bu çalışmanın yıllar itibariyle kesintisiz sürdüğünün kabulü halinde de çalışılmayan dönemde hizmet akdi askıda olduğundan hükme esas alınan 5 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak mevsimlik çalışmanın sona erdiği yılın sonu esas alınması gerekir.
Yukarıda açıklanan hususlar, yeterli ve gerekli bir araştırmayla ve deliller hep birlikte değerlendirilerek aydınlığa kavuşturulduktan sonra o çalışmanın sigortalı çalışma niteliğinde olup olmadığı, ya da ne zaman bu niteliğe kavuştuğu yönü üzerinde durulmalı ve çalışmayı kapsama alan yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönem için hizmetin tespitine karar verilmelidir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; uyuşmazlık konusu dönem içerisinde 1998/3 döneminde davacı adına davalı 1588 sicil no lu davalı … özel İdaresince Kurum’a 70 gün hizmet bildiriminde bulunduğu, 2007/2. ayından itibaren muhtelif dava dışı taşeron firmalarca davacı adına hizmet bildiriminde bulunulduğu, Mahkemece dava tarihi olan 27/07/2011 tarihi dikkate alınarak geriye 5 yıl gidilmesi suretiyle hak düşürücü süre değerlendirilmesinde bulunulduğu ve bu şekilde yazılı sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacının davalı İdare nezdinde 1998/3 döneminde geçen hizmetlerinin Kurum kayıtlarında gözüktüğü ve davacının talebinin ise bildirilen sürelerin öncesi ve sonrasına ilişkin olup aynı işyerinde ve kesintisiz olduğu iddiasına dayandığından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilmesi mümkün değildir.
Yapılacak iş, talep konusu dönem yönünden hak düşürücü süre söz konusu olmayıp, işin esasına girilip çıkacak sonuca göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 26/09/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.