Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/1912 E. 2019/1340 K. 25.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/1912
KARAR NO : 2019/1340
KARAR TARİHİ : 25.02.2019

MAHKEMESİ:Asliye Hukuk (İş)Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.Hükmün, davacılar ile davalılardan …, …, … İnş. Müh. Tant. Hiz. Tic. Ltd. Şti. ve … Eletrik Medikal İnş. Gıda San. Tic. Ltd. Şti.vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava, ölümlü iş kazası nedeniyle kazalı işçinin yakınları için maddi ve manevi zararların giderilmesi istemine ilişkindir.Mahkeme kararında, davalı … Elektrik Ltd. Şti. Ve … Elektrik AŞ yönlerinden husumet yokluğu ile davanın reddine; diğer davalılar (1-… Ltd. Şti., 2-Karayolları Gen. Müd., 3-…) yönünden ise davanın kısmen kabulüne ve davacılardan eş için 53.845,29TL maddi, 30.000,00TL manevi; çocuk … için 6.024,92TL maddi, 30.000,00TL manevi; çocuk … için 13.247,76TL maddi, 30.000,00TL manevi; anne için 15.000,00TL manevi; baba için 15.000,00TL manevi; 3 kardeşten her biri için ayrı ayrı 15.000,00TL manevi tazminatın üç davalıdan (1-… Ltd. Şti., 2-Karayolları Gen. Müd., 3-…) müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.Dosya kapsamına göre 18/09/2011 tarihli olayın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası olarak kabul edildiği, davacı eş ve iki çocuk için iş kazası ölüm gelirinin bağlandığı; Mahkemece alınan bilirkişi heyet raporuna göre davalı … Yapı Ltd. Şti. çalışanı davalı …’e %80, Davalı …’ne %20 kusur yüklenildiği anlaşılmaktadır.
1-İş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarının özelliği gereği, kaza tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle yapılan işin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken tedbirlerin neler olduğu, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerinin göz önünde tutularak incelenmesi, işverenin hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususların ayrıntılı bir biçimde incelenmesi suretiyle kusurun aidiyeti ve oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi gerekir. (Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2004 gün ve 2004/21-365 E.-369 K.sayılı kararı da aynı yöndedir ).
Bu açıklamadan olarak şüphesiz ki tarafların kusur durumu irdelenirken konusunda ehil bilirkişilere olayı inceletmek kadar olaya neden olan tüm saiklerin bir bütün olarak ele alınması ve bu kapsamda da taraflarca ortaya konulan iddia ve savunmalar ile tüm delillerin titizlikle değerlendirilerek kusurun aidiyeti ve oranına dair raporun oluşa uygun olup olmadığının tespiti gerekir. Kusur oranlarının kesin olarak tespiti hem maddi hem de manevi tazminat miktarını doğrudan etkilemesi bakımından önem taşımaktadır. Zira maddi tazminat davalarında sigortalının kazanç kaybının hesaplanmasında davacının kendi kusuru oranında tespit olunan kazanç kaybından indirim yapılacağı gibi yine manevi tazminat davalarında hükmedilecek miktarın takdirinde tarafların kusur durumu mahkemece öncelikle dikkate alınacaktır.Ayrıca yargılamaya konu ihtilafın sağlıklı biçimde çözülmesi için asıl işveren-alt işveren kavramlarının açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu’nun 2. maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.5510 sayılı Kanun’un 12/6.maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.
4857 sayılı Kanun’un 2/7. maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun’un 12/6. maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2.maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya işçinin mirasçılarını bağlamaz.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.a) İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi ya da yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Somut olayda, hükme esas alınan kusur raporunda tüm davalıların sorumluluğuna ilişkin yeterli incelemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle hüküm hatalıdır ve kararın bozulması gerekmiştir.Bu kapsamda, tüm davalılara ait sorumluluğun yöntemince tartışılacağı ve değerlendirileceği, kaza tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu’nun 77. maddesi kapsamında tarafların iş güvenliği konusunda sorumluluklarının tespiti amacıyla alanında uzman iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak üç kişilik bilirkişi heyetinden kusur raporu alınması; kusur oranlarının değişmesi durumunda bozma ilamından önceki kararda hükme esas alınan bilirkişi hesap raporundaki diğer veriler ile maddi zararın yeniden hesaplanması, usulü kazanılmış hakların gözetilmesi neticesinde maddi tazminata karar verilmesi gerekir.
2-Davalı …’nün 6001 sayılı Yasanın 12/2 maddesi gereğince harçtan muaf olduğu göz ardı edilerek, harca mahkûm edilmesi de ayrıca hatalıdır.
Davalı bu kurum aleyhine yargılama harçlarına hükmedilmesi usule ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir. Bu kapsamda davalı …’nün harçtan muaf olduğu dikkate alınarak, bu kurum aleyhine harç yüklenmemesi gerekirken, aksine hüküm kurulması hatalıdır ve kararın bozulması gerekmiştir.
3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde uyuşmazlık konusu hakkında bir düzenleme bulunmamakla birlikte, tarifenin 3/1.maddesinde; avukatlık ücretinin belirlenmesinde, avukatın emeği, çabası, işin önemi niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulacağı; aynı maddenin 2.fıkrasında ise, müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan ve vekille temsil edilen davalılar lehine tek; ret sebebi ayrı olan davalılar lehine ise, her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunacağı belirtilmiştir. Anılan mevzuat hükmüne göre birden fazla davacının birlikte dava açması ve tek vekille temsil edilmeleri halinde, davanın kabul edilen bölümü üzerinden davacılar yararına tek vekalet ücretine hükmedilmelidir.Somut olayda, davalılardan … İnş. Ltd. Şti., … ve … yönlerinden esasa ilişkin inceleme üzerine kısmen kabul kısmen ret kararı verildiği gözetilerek, vekille temsil edilen … lehine, ret sebebi aynı olan diğer davalılar ile birlikte vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, hiç vekalet ücreti takdir edilmemesi hatalıdır ve bu yönüyle kararın bozulması gerekir.
4-Yukarıdaki mevzuat hükmü kapsamında, işin esasına girilerek lehine kısmen ret kararı verilen ve ret sebebi ortak olan, vekille temsil edilen davalılar … İnş. Ltd. Şti., … ve … lehine maddi tazminat yönünden birlikte ve tek nispi vekalet ücretine, yine manevi tazminat yönünden birlikte ve tek nispi vekalet ücretine; husumet nedeniyle ret kararı verilen davalılardan … Elektrik Ltd. Şti. ile … Elektrik Dağıtım AŞ yönünden ise tek ve maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, bunlara aykırı şekilde hüküm kurulması hatalıdır ve kararın bu yönlerden bozulması gerekir.5-Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak takdir edeceği tazminat tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 ) Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı eş ve çocuklar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğu ortadadır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davacılar vekili ile davalılardan … Medikal Ltd. Şti., … İnş. Ltd. Şti., … ve … vekillerinin bu yönlere ilişkin temyiz itirazları kabul edilmelidir ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, tarafların sair itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacılar ile davalılardan …, … İnş. Müh. Tant. Hiz. Tic. Ltd. Şti. ve … Eletrik Medikal İnş. Gıda San. Tic. Ltd.’ne iadesine, 25/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.