Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/176 E. 2019/690 K. 07.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/176
KARAR NO : 2019/690
KARAR TARİHİ : 07.02.2019

MAHKEMESİ:İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA
Asıl ve birleşen davalar bakımından, davacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ile davalı vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenlerine göre; davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Dava, sigortalının iş kazasında sürekli iş göremezliği nedeniyle maddi ve manevi zararların giderilmesi istemine ilişkindir.Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; 25.08.2008 tarihinde gerçekleşen iş kazasında makine operatörü olan davacının dava dışı operatörün kullandığı greyderin geri manevrası sırasında altında kaldığı ve bakıma muhtaç şekilde % 100 oranında malul olduğu; olayda davacı işçinin % 40, davalı işveren şirket ile dava dışı istihdamının % 60 oranında kusurlu görüldüğü; dava dilekçesi ile 1000 TL maddi tazminat ile 1000,00 TL bakıcı giderinin talep edildiği, ıslah dilekçesi üzerine 100511,31 TL maddi tazminat ile 180223,89 TL bakıcı gideri toplamı talebin 280735,20 TL’ye çıkarıldığı; Mahkeme tarafından 217656,31 TL maddi, 70000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği; Dairemizin 02.11.2015 tarihli kararı ile yerel mahkeme hükmünün bozulduğu, bozma ilamında davacı sigortalının fiilen emekli olduğu tarih belli olmasına rağmen 60 yaşı sonuna kadar çalışacağı varsayımına göre hesaplamanın yapıldığı, yine davacının tedavi sürecinde bakımının hastanede yapılmasına göre bakıcı giderinin taburcu olduğu tarih yerine olay tarihinden başlatıldığı bilirkişi raporuna itimat ile neticeye varılmasının doğru olmadığı, bunun yanında davacının ıslah ile talep ettiği manevi tazminat bakımından, ıslah anında yalnızca nispi ıslah harcını ödeyip ayrıca başvuru harcı ödememesine göre ıslah dilekçesinin ek dava dilekçesi olarak kabulünün mümkün bulunmaması da gözetilerek davacının ayrıca manevi tazminat davası açma hakkı saklı kalmak üzere isteminin reddine karar verilmesi gerektiğine değinildiği; Mahkemenin bozma ilamına uyduğu ve davacı vekilinin ek dava dilekçesi ile birlikte 75000 TL manevi tazminat isteminde bulunduğu; hesap bilirkişisinden alınan 22.04.2016 tarihli raporda güncellenmiş asgari ücret rakamları üzerinden yeniden zarar hesabı yapıldığı ve davacının 135780,79 TL maddi zararı ve 270786,84 TL bakıcı gideri alacağı bulunduğunun tespit edildiği; Mahkeme tarafından 217656,31 TL maddi, birleşen dava yönünden 70000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği; Dairemizin 21.06.2016 tarihli kararı ile yerel mahkeme hükmünün bozulduğu, bozma ilamında davacı kazalının 21.10.2011 tarihinde malulen de olsa emekli olduğu, bu durumda davacının aktif dönem sonunun 21.10.2011 tarihi olduğu, bu tarihten sonrasının davacı için artık pasif dönem olarak kabul edilmesi gerektiğinin belirtildiği; Mahkemenin bozma ilamına uyduğu, hesap bilirkişisinden alınan 28.04.2017 tarihli raporda güncellenmiş asgari ücret rakamları üzerinden yeniden zarar hesabı yapıldığı ve davacının SGK tarafından karşılanması sebebi ile maddi zararı olmadığı, ancak 287516,94 TL bakıcı gideri alacağı bulunduğunun tespit edildiği; bunun üzerine davacı vekilinin 287516,94 TL bakıcı giderine % 35 hakkaniyet indirimi uygulamak suretiyle 186886,01 TL bakıcı gideri tazminatı yönünden bakiye 6662,11 TL için ek dava açtığı, nihai olarak Mahkeme tarafından, asıl dava için 180223,89 TL ve birleşen dosya yönünden 6662,11 TL bakıcı gideri toplamı 186886,01 TL’nin davalıdan tahsiline ve davacıya ödenmesine yönelik hüküm kurduğu anlaşılmaktadır.Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’da (ayrıca mülga 1086 sayılı HUMK içeriğinde) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulü müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa’nın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Örneğin Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.( HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Zira usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
Somut olayda Mahkemece, Dairemiz bozma ilamlarına uyulmuş ve yargılamaya devam edilmiş olup, bozma ilamı dışında kalan hususlar yönünden yeniden hesap raporu alınmış, yukarıda ifade edilen usulü müktesep haklara riayet edilmeden karar verilmiştir.
Bozma ilamı sonrasında güncel asgari ücretin de dikkate alınması ile birlikte tanzim edilen hesap raporuna göre bakıcı gideri (6662,11 TL talepli) için açılan ek davanın, bozma ilamları ile davalı yararına oluşan usulü müktesep hakka aykırı olduğu anlaşılmakla, birleşen ek davanın reddine dair karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davacıya yükletilmesine, 07.02.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.