Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2018/1651 E. 2019/3758 K. 14.05.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/1651
KARAR NO : 2019/3758
KARAR TARİHİ : 14.05.2019

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : … 4. İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine davalılar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının süresi içinde temyizen incelenmesi davalılardan … İnş Tur San. Tic. Ltd. Şti.vekilince duruşmalı, …vekilince de duruşmasız olarak istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 14/05/2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalılar adına kimse gelmedi. Davacı vekili Avukat … geldi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
A) Davacı İstemi;
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalı … İnş. işçisi olarak diğer davalıya ait Ottomanors evleri inşaat şantiyesinde çalışırken 07/10/2009 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesinde yaralandığını, müvekkilinin ahşap-kalıp ustası işi yapmakta olduğunu ve işyerinde günlük 60,00 TL yevmiye ve yemek sosyal hakkından faydalandığını, kazanın meydana gelmesinde davalı tarafın tam kusurlu olduğunu, davalı işveren şirket tarafından müvekkiline ibraname imzalatıldığını, 199.000,00 TL geçici ve sürekli iş göremezlik ödeneği ile 1.000,00 TL manevi tazminat ödemesinin nakden yapıldığının yazılı olduğunu, ancak müvekkilinin herhangi bir ödeme almadığını, %55 maluliyet karşılığı 1.000,00 TL manevi tazminatın kabulünün mümkün olmadığını, iş kazası sonrası müvekkiline 30.000,00 TL tazminat ödemesinin banka kanalıyla yapıldığını, bu ödeme dışında ödeme yapılmamış olduğunu beyanla, ıslahla birlikte 62.887,16 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmişlerdir.
B) Davalı Cevabı;
Davalı … Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu kaza nedeniyle davacıya 199.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminat ödemesi yapıldığını, davacı asilin noter huzurunda söz konusu tazminatları nakden aldığını beyan ederek müvekkilini ibra ettiğini beyanla, feragat ve ibra nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı …Ş. Vekili cevap dilekçesinde özetle; Diğer davalı işveren şirketin davacıya ödeme yaptığını, davacının noter huzurunda şirketi ibra ettiğini, davacının işvereni şirket ile müvekkili şirket arasındaki taşeronluk sözleşmesi gereği müvekkili şirketin sorumlu tutulamayacağını, davanın ….’ne ihbarına karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin kazanın meydana gelmesinde herhangi bir kusuru olmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi:
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Gerekçe;
“Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde meydana gelen iş kazası nedeni ile çalışamadığı günlere ilikşin kazanç kaybının tahsili amacı ile işbu davayı açmıştır. Davalı vekili ise, dava konusu olayda müvekkilinin bir kusuru bulunmaması nedeni ile davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davaya konu olayın kaza tarihi 17/07/2009 tarihi olup, meydana gelen kaza 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 13. maddesine göre iş kazasıdır. Yapılan yargılama sırasında farklı bilirkişi heyetlerniden alınan ve birbirini teyit eden 24/11/2015 ve 04/04/2016 tarihli kusur bilirkişi heyet raporlarında; meydana gelen kaza niteliğinin 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 13 maddesine göre iş kazası olduğu, kazanın meydana gelmesinde davalı … şirketin %70 oranında ve davalı … İnşaat Şirketi’nin %20 oranında kazazede davacının ise %10 oranında kusurlu olduğu yönünde tespit ve değerlendirilmede bulunulmuş ve her iki kusur bilirkişi heyeti raporlarının, yeminli dinlenen tanık beyanları ile dosya kapsamına göre olayın oluş şekline uygun olduğu anlaşılmakla mahkememizce de hükme esas alınmışlar ve dava konusu iş kazasının meydana gelmesinde davalı … şirketinin %70 oranında ve davalı … İnşaat Şirketi’nin %20 oranında kusurlu olduğunun kabulü gerekmiştir.
Kaza tarihi olan 07/10/2009 tarihi için yürürlüktü olan günlük net 693,00 TL ücretin, 1.091,25TL/693,00 TL = 1,57 katı olup, bu oran üzerinden bilirkişi hesaplama yapmıştır. Ayrıca dosyada bulunan kayıtlardan davacının evli olup olmadığı veya çocuk sayısına ilişkin bir bilgi olmadığından bekar asgari ücretli asgari geçim indirimleri dikkate alınmıştır.
Yargılama aşamasında celp ve ibraz edilen SGK … İl Müdürlüğünün cevabi yazıları, SGK peşin sermaye değeri hesap tablosu, SGK geçici iş göremezlik ödeme tabloları ile tüm dosya kapsamında; davacının maluliyet oranının %55 olarak tespit edildiği anlaşılmıştır.
Davacının dava konusu olay nedeni ile uğradığı maddi zararların hesabı bakımından dosya bilirkişiye tevdi edilmiş olup, bilirkişi 08/11/2016 tarihli raporunu ibraz etmiş, ibraz edilen bilirkişi raporunda meslek odasınca bildirilen ücrete göre yapılan hesaplamada maddi hata yapıldığı anlaşılmış, yapılan maddi hata mahkememizce düzeltilerek hükme esas teşkil edilmiş ve böylelikle davacının olay nedeni ile 62.887,16 TL maddi zararı olduğu anlaşılmakla, davalı işverenlerin kusuru nedeni ile bu miktar maddi zarardan sorumlu olduğu anlaşılmıştır.”
D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi:
İlk derece mahkemesi kararına karşı davalılarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 30. Hukuk Dairesi tarafından, ilk derece mahkemesi kararında delilerin tartışılıp değerlendirilmediği, bilirkişi raporlarına atıf yapılarak gerekçe düzenlendiği, yeterli gerekçe içermediğinden bahisle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış, gerekçe eklenmek suretiyle yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Gerekçe;
“Uyuşmazlık ; 07/10/2009 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu %55 oranında maluliyeti gerçekleşen davacının maddi tazminat alacağının bulunup bulunmadığıdır.
Olay günü saat 19:00 civarında bahçe perde duvarı kalıp işini yapan davacının , kalıpları bağlamak için gerekli olan kilit malzemesini bulunduğu yerden alıp çalıştığı alana dönerken, havuzların arıtma tesis yer altı deposunun üzerinden geçerken, plywood malzeme ile kapatıldığından, davacının dengesini kaybederek deponun zeminine düştüğü, bu olay nedeniyle davacının malul kaldığı, dosyaya giren SGK yazı cevaplarına göre maluliyet oranına davacı tarafından itiraz edildiği, itiraz üzerine YSK tarafından oranın % 55 olarak tespit edildiği, kontrol kaydının bulunmadığı, maluliyet oranına yargılama sırasında davalılar tarafından açıkça itiraz edilmediği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamına göre, gece çalışması yapılan yerde yeterli aydınlatma bulundurmayan , düşme riskine karşı gerekli önlemleri almayan, çalışmaları güvenli şekilde organize etmeyen, inşaat işinde çalışacak işçilere gerekli iş güvenliği eğitimlerini vermeyen ve denetimi yapmayan asıl işveren … A.Ş’nin kazanın meydana gelmesinde %70 oranında , alt işveren … İnş… Ltd.Şti’nin %20 oranında kusurlu olduklarının tespitine yönelik bilirkişi heyet raporunun oluşa uygun, denetime elverişli nitelikte olduğu, bu nedenle davalılara yüklenen kusur oranın yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Davalı … İnş.. Tarafından sunulan … 30. Noterliğinin 14/02/2011 tarihli ibraname başlıklı belgede ”…Söz konusu iş kazası dolayısıyla işverenden: 199.000,00 TL geçici ve sürekli işgöremezlik tazminatı ile 1.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 200.000,00 TL nakden aldım. Bu nedenle halen ve doğmuş ve ileride doğması muhtemel bilcümle bakiye maddi ve manevi zararlara karşın talep ve dava hakkımdan gayri kabili rucu şartı ile feragat ediyorum…” şeklinde açıklamanın bulunduğu anlaşılmıştır.
Dava dilekçesinde davacıya sadece 30.000 TL ödeme yapıldığı bunun dışında ödeme yapılmadığı belirtilmiş ise de davacı vekilince 20/09/2016 tarihli oturumda 35.000 TL’lik çek verildiği beyan edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince Davalı … şirketinin defter ve kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 03/12/2014 tarihli rapora göre , davalı şirketin kayıtlarında ibranamede belirtilen rakamlarda ödemenin bulunmadığı, hazır bulunan şirket muhasebecisinin ödemelerin şirket ortağının kendi hesabından yapıldığına yönelik beyanında, şirket adına yapılan ödemelerin ortaklar tarafından gerçekleştirilmesi halinde dahi şirket kayıtlarına intikal ettirilmesi gerektiğinin tespit edildiği anlaşılmıştır.
Maluliyet durumu ve kusur oranları konusunda kesin fikir sahibi olması mümkün olmayan işçinin olaydan sonra verdiği ibranameyi tümden geçerli saymak, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan “işçinin korunması temel ilkesi” ne de uygun düşmeyecektir. Konuyla ilgili doğrudan amir bir hüküm bulunmaması nedeniyle ibranın doğruluk ve güven kuralına aykırı olmaması gerektiği gerçeğine sıkıca sarılarak sorun çözümlenmelidir. Kural olarak tazminat alacaklısına yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tanzim edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda, yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir.(Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 11/07/2011 tarih 2010/4177 Esas 2011/6149 Kararı )
Dosya kapsamı itibariyle ibraname başlıklı belge değerlendirildiğinde; iş kazasının 07/10/2009 tarihinde meydana geldiği, davacıya kurumca 26/09/2010 tarihine kadar geçici iş göremezlik ödeneği ödendiği, ibranamenin 14/02/2011 tarihinde düzenlendiği, davacı vekilince çek verilmek suretiyle ödendiği bildirilen 35.000 TL dışında ibranamede yazan 200.000,00 TL nin ödendiği hususunun gerek şirket kayıtları , gerek banka kayıtları ile ispatlanamadığı, kaldı ki hesap bilirkişisi tarafından , iddia, meslek odası ve bakanlıkça bildirilen ücretlere göre seçenekli yapılan tüm hesaplarda dahi kusur oranına göre bulunan rakamların ibranamede belirtilen rakamın altında kaldığı, kusur ve maluliyet oranı kesinleşmeden bu miktar tazminatın ödenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu nedenle ibranamenin doğruluk ve güven kuralına aykırı şekilde alındığı, sadece ödendiği kabul edilen miktar bakımından makbuz hükmünde olduğu , hesap bilirkişisince ödendiği bildirilen 35.000 TL mahsubu ile bakiye maddi zararın tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu, bakiye maddi zararın giderildiği hususunun davalılar tarafından ispatlanamadığı anlaşılmıştır.
Kaza tarihi itibariyle davacının 53 yaşında olduğu, mesleki kıdeminin bulunduğu, asgari ücret ile çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu nedenle meslek odasından bildirilen ücret miktarına göre maddi zararın tespitinin yapılmasının dosya kapsamına uygun olduğu, bilirkişi tarafından yapılan hesaplama sırasında Pasif emeklilik dönemi için açıklama kısmında 19 yıl olarak belirtilmiş ise de hesaplamanın 13 yıl üzerinden PMF 1931 tablosuna göre yapıldığı, hesap bilirkişisi raporunda hata bulunmadığı anlaşılmış, davalıların istinaf başvuru nedenlerine itibar edilmemiştir.
Kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucunda; 6100 Sayılı HMK’nın 297/1/c. maddesi uyarınca hükmün ” Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.” taşıması gerekmektedir.
Bu düzenleme yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup Kanun’un aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Somut uyuşmazlıkta ;İlk derece mahkemesi kararında delilerin tartışılıp değerlendirilmediği bilirkişi raporlarına atıf yapılarak düzenlendiği, yeterli gerekçe içermediği anlaşılmakla, Dairemizce oluşturulan yukarıdaki gerekçelerle HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne yönelik aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurulmuştur.”
E) Temyiz Nedenleri;
Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı davalılar tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Davalı …Ş. temyiz dilekçesinde özetle, ibraname dikkate alınmadan hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, davacının diğer davalının işçisi olduğunu, kusurları bulunmadığını, kazanın davacı kusurundan kaynaklanması nedeniyle illiyet bağının kesildiğini, kendilerine daha fazla kusur verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
Davalı … İnş. Tur. San. Tic. Ltd. Şti. temyiz dilekçesinde özetle, İbramenin Noterden onaylı bir resmi belge olduğunu, davacı tarafından irade fesadı nedeniyle açılmış bir iptal davası vs. olmadığını, Eski BK döneminde ödemeyi banka ile yapmak gibi bir zorunlulukları olmadığını, sürekli iş göremezlik oranının hatalı tespit edildiğini, davacının vasıfsız işçi olduğunu, asgari ücret üzerinden hesaplama yapılması gerektiğini, pasif dönemin hangi gerekçe ile 19 yıl olarak kabul edildiğinin açıklanmadığını ileri sürmüştür.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Bölge adliye mahkemesince yukarıda açıklandığı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı tarafından imza itirazına uğramayan, dosya kapsamındaki … 30. noterliğinden tasdikli 14/02/2011 tarih ve 04480 yevmiye numaralı ibranamede davacının 08/10/2009 tarihinde meydana gelen iş kazasında yaralandığını, bu kaza dolayısıyla işverenden 199.000,00 TL geçici/sürekli iş göremezlik için, 1.000,00 TL de manevi için toplam 200.000,00 TL’yi nakden aldığını, bu nedenle işvereni ibra ettiğini, her türlü dava hakkından feragat ettiğini beyan ettiği, davacı tarafın ibranamede belirtilen tutarın ödenmediğini, sadece çekle 35.000,00 TL ödendiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Türk hukukunda ibra sözleşmesi 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, 132 inci maddede “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise anılan yasanın 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
Eldeki dosya içerisinde bulunan ibra sözleşmesinin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Yasada ise ibra kurumuna yer verilmemiştir. Buna karşılık mülga Yasa döneminde , ibra uygulamasına yer vermiş ve bu uygulamayı içtihatlarıyla geliştirmiştir.
Maddi tazminat için düzenlenen ibranamede bir bedele yer verilmesi halinde bu bedel ile ibranamenin düzenlendiği tarihteki verilere göre belirlenen zarar arasında açık bir oransızlık yoksa, sigortalı veya hak sahiplerinin iradelerinin de ibra yönünde oluştuğunun kabulü gerekir. İbranamedeki tutarın neredeyse tazminat borcunun tamamına yakın bir miktarı içermesi gerekir. Başka bir anlatımla, maddi tazminat alacağının tamamının bedelsiz olarak ibra edildiği savunması ile borçlunun ifaden kaçınması mümkün değildir. Ödenen bedel ile ödeme tarihi itibariyle hesaplanan zarar arasında açık oransızlık varsa, o zaman yapılan ödeme kısmi bir ifa olarak değerlendirilmeli ve ibra belgesi makbuz niteliğinde sayılmalıdır.
Yargılamada geçerli bir ibranın varlığı saptanırsa bu ibraname müteselsil sorumluluğa borcun tamamını kapsadığından diğer müteselsil borçlularda ibra nedeniyle sorumluluktan kurtulurlar. Bu nedenle müteselsil borçlulardan birinin ibrasının diğer borçluları da kapsayıp kapsamayacağı problemi bu tür davalarda ortaya çıkmaz.
İbranamedeki rakamın maddi veya manevi tazminat için ödendiği, şeklinde bir açıklık yoksa, ibra tarihindeki maddi tazminat miktarının hesaplanması ve ödenen miktarın karşılaştırılması gerekir. Ödenen miktar maddi tazminatı tamamen karşılamıyorsa, manevi tazminatın ibra edilmediği, maddi tazminatı karşılamakla birlikte fazla bir ödemenin bulunması halindeyse, manevi tazminatı da kapsadığı şeklinde uygulama yapılmaldır.
Manevi tazminat yönünden, ibraname ile bir bedelin ödendiğinin anlaşılması halinde, manevi tazminat alacağının tamamen ibra edildiği kabul edilmelidir. Zira manevi tazminat, mahiyeti itibariyle bölünemez niteliktedir. Meslek hastalığı veya iş kazası nedeniyle düzenlenen ibranamede bir bedel yeralmış ve açıkça maddi ve manevi zararlardan söz edilmişse, manevi zararın tümüyle ibra edildiği kabul edilir. Bu durumda ibranamedeki rakamın ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminat için alındığı hususunun davacıya açıklattırılması gerekir. Davalı da, davacının iddiasının aksini başka bir yazılı delil ile kanıtlamalıdır.
Müteselsil borçlulardan birinin ibra edilmesi halinde, ibraname borcun tamamını karşılıyorsa, diğer borçlular da sorumluluktan kurtulurlar. Eğer kısmi ifa olarak kabul edilirse, diğer borçlular da ibra edilen miktar kadar borçtan kurtulurlar Müteselsil sorumlulardan birinin kendi kusur oranına düşen bedel karşılığı alacağı ibraname ile borcun bakiyesinden kurtulması mümkün değildir. Bu durumda kısmi ifa söz konusu olur. Zira, bu durum müteselsil sorumluluk kavramına uygun düşmez.
Müteselsil sorumluların iç ilişkileri bakımından ise, kısmi ifa niteliğindeki ibraname söz konusu olduğunda, ödemede bulunan sorumlu ödediği miktar kadar rücu borcundan kurtulur. Müteselsil borçlulardan birinin bedelsiz olarak ibra edilmesi diğer müteselsil borçluların bu borçluya rücu hakkını etkilemez.
Somut olayda, 6098 sayılı yasanın yürürlüğünden önce düzenlenmiş 14/02/2011 tarihli ibranamede davacının kaza dolayısıyla işverenden 199.000,00 TL geçici/sürekli iş göremezlik için, 1.000,00 TL de manevi tazminat için toplam 200.000,00 TL’yi nakden aldığını beyan ettiği, davacının imza itirazında da bulunmadığı açık olduğuna göre, hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda belirlenen zarar tutarı ve ibranamede nakden ödendiği belirtilen maddi tazminat miktarı dikkate alındığında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 14/05/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.