Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2017/3836 E. 2017/7158 K. 02.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/3836
KARAR NO : 2017/7158
KARAR TARİHİ : 02.10.2017

MAHKEMESİ : … … Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesi
KARAR

A)Davacı İstemi:
Dava ödeme emirlerinin zamanaşımı hukuksal nedenine dayalı iptali istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
2003/583 ve 2003/586 sayılı dosyalardan 19/02/2003 tarihinde bizzat davacının kendisine ödeme emri tebliğ edildiğini ve takibin kesinleştiğini, 2003/11383 ve 2003/11384 numaralı dosyalardan da 10/07/2003 tarihinde ödeme emrinin tebliğ edildiğini vc borcun kesinleştiğini, davacının eşi … GÜLEÇ tarafından 26/02/2003 tarih, 105632 sayılı dilekçe ile taşınmaz mallarını mal beyanı olarak sunduğunu ve bu mallara 04/03/2003 tarihinde haciz bildirisi ile haciz şerhi konduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Ödeme emri tebliği ve mal beyanı işlemleriyle 2003 yılında zamanaşımı süresinin kesildiği, takip eden yılından başın itibarenden zamanaşımının yeniden başladığı, davacının eşi tarafından davaya konu takip dosyaları nedeniyle taşınmazların teminat olarak gösterildiği ve bu taşınmazlara haciz şerhi işlendiği, amme alacağının teminata bağlandığında, teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rastladığı; takvim yılını takip eden takvim yılının ilk gününden itibaren zamanaşımının başlayacağı, zamanaşımı süresinin haciz devam ettiği sürece işlemeyeceğinden zamanaşımı nedeniyle ödeme emirlerinin iptale konu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
İstinaf Başvurusu ;
Davacı Vekili; Dava konusu ödeme emirlerinde borcun neden kaynaklandığını açıklanmaması, borcun kabul edilmemesi halinde müracaat edilebilecek yolların belirtilmemesi nedeniyle … 6.İş Mahkemesinin 2016/472 karar sayılı kararı ile hükme bağlandığını, dava konusu ödeme emirleri yönünden zamanaşımını kesen sebepler nedeniyle zamanaşamının işlemeye başladığı tarihten itibaren zamanaşımının yeniden işlemeye başlayacağına ilişkin 6183 S.Y 103/2 maddesi gereğince zamanaşımı kesildikten sonra yeniden işleyen sürede zamanaşımı gerçekleştiğinden davanın reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf talebinde bulunmuştur.
D)… Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Bu değerlendirmeler ışığında, yargılama sırasında ileri sürülmeyen hususların istinaf incelemesi sırasında değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı da gözetilerek, davacı borçluya tebliğ edilen … …’nin 2003/0583,2003/0586, numaralı takip dosyalarında davacı borçluya ödeme emrinin 19/02/2003 tarihinde bizzat kendisine tebliğ edildiği, bu takiplerin kesinleşmiş olduğu, 2003/11383,2003/11384 takip sayılı dosyalarındaki ödeme emirlerinin ise davacı borçluya 10/07/2003 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilerek takiplerin kesinleşmiş olduğu, davanın 7 günlük yasal süre içerisinde açılmadığı, dava tarihinin aradan çok uzun bir süre geçtikten sonra 20/07/2015 tarihinde açıldığı takip konusu prim borçlarının muacceliyet tarihinden itibaren ödeme emrinin tebliğinden sonra 10 yılın üzerinde bir zaman geçtikten sonra davanın 20/07/2015 tarihine kadar süresinin geçmiş olmasına, ve davacı bakımından bakımından 6183 S.Y. nın 103. maddesinde düzenlenen zaman aşımını kesen muamelelerden sonra 10 yıllık zamanaşımı süresinin gerçekleşmemiş olması nedeniyle davacı vekilinin temyiz başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
E)Temyiz:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde ; İstinaf mahkemesince, zaman aşımını kesen muamelelerden sonra 10 yıllık zaman aşımı süresinin gerçekleşmemiş olması” gerekçesiyle oy birliği ile başvurunun esastan reddine karar verildiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.09.2006 gün ve 2006/21-546 E. 2006/565 K. ile 20.12.2006 gün ve 2006/21-806 E. 2006/814 K. sayılı kararlarında; zamanaşımının süresi ve başlangıç tarihi; alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirleneceğini, somut olaya da 5 yıllık zamanaşımı süresinin tatbik edileceğini ve 31.12.2009 tarihinde Kurum alacağının zamanaşımına uğramış olması gerektiğini beyan etmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı adına başlatılan takipte, davaya konu Kurum’un prim borçlarına ilişkin olarak düzenlenen ödeme emirlerinin en eski tarihli borç döneminin 1999/3; en yeni tarihli borç döneminin 2003/1. dönemine ait olduğu, ödeme emirlerinin davacıya 14/07/2015 tarihinde tebliğ edilmekle eldeki davanın süresinde açıldığı 2003/583 ve 2003/586 sayılı dosyalardan 19/02/2003 tarihinde davacıya ödeme emri tebliğ edildiği 2003/11383 ve 2003/11384 numaralı dosyalardan da 10/07/2003 tarihinde ödeme emrinin tebliğ edildiği, davacının eşi … GÜLEÇ tarafından 26/02/2003 tarih, 105632 sayılı dilekçe ile taşınmaz mallarının mal beyanı olarak sunulduğu ve bu mallara 04/03/2003 tarihinde haciz bildirisi ile haciz şerhi konulduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, davacının kurum borçları için, mal beyanı ile 3. kişi eşinin gayrimenkullerine konulan hacizlerin geçerliliği ve ödeme emirlerinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 706, Borçlar Kanunu’nun 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. ve Noterlik Kanunu’nun 60. maddeleri uyarınca, mülkiyetin nakli sonucunu doğuracak sözleşmeler resmi şekilde yapılmış olmadıkça geçerli değildir.(21.HD 12.05.2016 tarih 2016/1662-6544 E-K)
Kurum’un prim alacaklarına ilişkin zamanaşımı hükümlerindeki değişikliklerin ve yürürlük tarihlerinin açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk bulunmaktadır. Bilindiği üzere, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (SSK)’nun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 80. maddesinin 08.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun’la değiştirilmesinden önceki dönemde yerleşik uygulama uyarınca; prim alacağı ve gecikme zamları yönünden, anılan Kanun’da zamanaşımı süresine ve başlangıcına ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından Kurum alacağının zamanaşımı yönünden genel hükümlere tabi olduğu, buna göre, zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıl olduğu ve zamanaşımının başlangıç tarihi aynı Kanun’un 128. maddesi hükmüne göre, alacağın muaccel olduğu tarih olarak kabul edilmekteydi. 506 sayılı Kanun’un 80. maddesine göre, her aya ait prim borcu ertesi ayın sonuna kadar ödenmesi gerektiğinden, zamanaşımının başlangıcı; her prim ayı bakımından o aya ilişkin ödeme süresinin sona erdiği tarih olup, ay be ay ödenmesi gereken prim borcu ertesi ayın sonunda muaccel hale gelmektedir. Borçlar Kanunu’nun 132 vd maddeleri burada da aynen geçerlidir.
506 sayılı Kanun’un 80. maddesinde 01.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile anılan madde; “…Kurum’un, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır…” şeklinde düzenlenmiştir. 3917 sayılı Kanun’un yürürlük tarihine kadar olan dönemde, SSK prim alacakları İcra İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edilmek iken, anılan Kanun’la yapılan düzenleme ile 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden itibaren, Kurum’un süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına başlanmıştır.
6183 sayılı Kanun’un “Tahsil zamanaşımı” başlıklı 102. maddesi uyarınca; “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvimi yılını takib eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar”. Anılan düzenlemeler karşısında, 08.12.1993 tarihinden itibaren Kurum’un prim alacaklarının tahsilinde zamanaşımı yönünden 6183 sayılı Kanun’da düzenlenen beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanmaya başlanmış ve sürenin başlangıcı, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak belirlenmiştir.
Açıklanan düzenleme bu kez 30.09.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 38. maddesiyle yeniden değiştirilerek; prim alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanun’un 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, sonrasında bu maddede 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 24.06.2004 tarih ve 5198 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak; 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinin beşinci fıkrası; “…Kurum’un süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 51 ve 102 nci maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanun’un uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır…” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan düzenleme uyarınca, 5198 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 06.07.2004 tarihinden itibaren Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun’un zamanaşımı düzenleyen 102. maddesinin uygulanamayacağı hükme bağlanarak, 3917 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki genel hükümlere ve dolayısıyla on yıllık zamanaşımı dönemine geri dönülmüştür.
Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, zamanaşımı süresi bakımından, 08.12.1993 günü öncesine ve 06.07.2004 sonrasına ilişkin prim ve diğer alacaklar yönünden Kurum’un alacak hakkı, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesinde öngörülen (10) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanun’un 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 – 05.07.2004 dönemine ait prim ve diğer alacaklar yönünden ise, 6183 sayılı Kanun’un “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. ve ardından gelen maddeleri uygulanmakta, anılan madde hükmüne göre (5) yıl olan zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak kabul edilmelidir.
Somut olayda, yukarıda açıklananlar ışığında 3. kişi konumundaki borçlunun eşinin mal beyanı ile gayrimenkullerine haciz konulması işlemi geçerli bir işlem olmadığından zamanaşımını kesmez. Ödeme emirlerinin ilk tebliğ tarihlerinden itibaren zamanaşımı süresi dolduğundan; Ödeme emirlerinin zamanaşımını uğradığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermek gerekirken, Mahkemece yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
O halde, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan temyiz olunan … Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASI gerekmiştir.
G)SONUÇ:
Temyiz olunan … Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddeleri uyarınca (KALDIRILMASINA), ilk derece mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle (BOZULMASINA), dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de … Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 02.10.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.