Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2017/3242 E. 2018/8345 K. 15.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/3242
KARAR NO : 2018/8345
KARAR TARİHİ : 15.11.2018

MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : 1. İş Mahkemesi

K A R A R
A)Davacı İstemi:
Dava, davacının davalı nezdinde ev hizmetlerinde 23.08.2006-02.05.2011 tarihleri arasında kesintisiz ve tam süreli olarak hizmet akdine dayalı çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
B)Davalılar Cevabı:
Davalı Kurum vekili tarafından davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı, iddianın resmi belgeler, kayıtlı tanıklarla yöntemince ispatlanması gerektiği belirtilerek; davalı işyeri sahibi vekili tarafından ise davacının ev hizmetlerinde daimi olarak değil, ihtiyaç olduğunda çalıştığı, yevmiyesinin çalıştığı gün için verildiği, gerek davacının daimilik arz etmeyen hizmeti gerek davalının davacıya bağlı kalmayarak başkalarını da ev hizmetinde çalıştırmasından dolayı davacının iddialarının gerçek dışı ve kötü niyetli olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile “davacının, davalı …’a ait ev hizmetleri işinde 23.08.2006 – 02.05.2011 tarihleri arasında 1123 gün, hizmet akdiyle, asgari ücretle çalıştığının ve bu hizmetlerinin …’na bildirilmesi gerektiğinin tespitine, fazla talebin reddine” dair karar verilmiştir.
D) İstinaf Başvurusu :
Davacı vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesi ile, davalının düzenli davacıya ödeme yaptığının tanık beyanları ile sabit olduğu, işverenin şehirden ayrılması ile davacının işsiz kalacak olması nedeniyle davalının gelişini beklemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi talep olunmuştur.
Davalı Kurum vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesi ile, yetersiz tanık beyanları ile davacının çalışmalarının sigortalı çalışma olduğu yönündeki tespitin usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
Davalı işyeri sahibi vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesi ile, davacının başka evlere de temizliğe gittiği, sürekli davalıya bağlı kalmadığı, davalının yılın çoğunu İstanbul’da geçirdiği, tatillerin bilirkişi hesabında nazara alınmadığı özet olarak belirtilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
E)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince, “ davacının, 23.08.2006 tarihinden 02.05.2011 tarihine kadar elektrik, su ve telefon tüketim miktarlarına göre bazı aylarda 10 gün bazı aylarda ise 30 gün üzerinden olmak üzere, toplam 1123 gün hizmet akdine dayalı olarak ücretle ve sürekli çalıştığının anlaşılması karşısında; ilk derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ” gerekçesiyle;
“Tarafların istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinin 1’inci alt bendi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
F)Temyiz:
Davacı ve davalı taraf vekilleri tarafından sunulan dilekçeler ile istinaf başvuru dilekçelerinde yer alan itirazlar yinelenmek suretiyle kurulan hükmün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacıya ait 4/a sigortalılık hizmet kaydının bulunmadığı, 02.04.2008-30.09.2008 tarihleri arasında 4/b kapsamında isteğe bağlı sigortalılık kaydının bulunduğu, davalının 1933 doğumlu olup eşinin vefat ettiği, davalıya ait ikametgah kayıtları ile ikamet ettiği Denizli ilinde elektrik, su, telefon abonelik kayıtları ile ihtilaf konusu dönem hizmet kullanım dökümlerinin ilgili birimlerden getirtildiği, yargılama esnasında davalının … ilinde kayıtlı adresi üzerinden yapılan zabıta araştırması ile komşu konutlarda ikamet eden şahıslar dışında başkaca ikametgah ve işyerinin olmadığı tespit olunarak bu hususların tutanağa bağlanmak suretiyle Mahkeme’ye bildirildiği, alınan bilirkişi raporlarının dosyaya sunulduğu, duruşmalarda davacı, davalı tanıkları ile re’sen belirlenen komşu konut sahibi olan kamu tanığının dinlenildiği anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık, somut olayda davacının sigortalı hizmet süresinin tespitine yönelik Mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hükmün kurulmasında yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.
Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispat kazanabilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasası’nın 297/son maddesi ile “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre hüküm fıkrasının infaza elverişli ve açık olması gerekmektedir.
Somut olayda, Mahkemece açıklanan şekilde fiili çalışmanın varlığının yöntemince araştırılmadan sonuca gidildiği ortadadır. Gerçekten tespiti istenilen hizmet süreleri yönünden davalının kullanmış olduğu elektrik, telefon gibi hizmetlerin tüketim değerlerinin esas alınarak davacının bazı aylar 10 gün bazı aylar 30 gün üzerinden çalıştığı kanaatiyle yapılan hesaplama neticesi kurulan hüküm hatalı bir değerlendirmeye dayandığı gibi hükmün bu hali ile infaz kabiliyeti de bulunmamaktadır. Öte yandan, duruşmalarda dinlenen tanık beyanları yetersiz olup işyerinin kapsam ve kapasitesi ile davalı nezdinde geçen çalışmalarının kısmî zamanlı çalışmayı mı yoksa tam zamanlı çalışmayı mı gerektirdiği hususunun her türlü şüpheden uzak bir şekilde belirlenmeden kurulan hüküm isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş, ev hizmetinin geçtiği davalı işyeri sahibine ait taşınmazın tapu kaydını getirmek, davalı işyerinin kapsam ve kapasitesini araştırmak hatta gerektiğinde keşif yapılarak taşınmazın durumunu belirlemek, SGK ilgili İl Müdürlüğü’nden gerekirse zabıta, vergi dairesi ve meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle dava konusu taşınmaza o tarihte komşu konutlarda ikamet eden veya işyeri bulunan kişileri, komşu konutlarda çalışanlar ile site yöneticilerini tespit ederek bu kişilerin tanık olarak çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak, davacının tüm mesaisini davalıya ait konutun ev hizmetlerine hasredip hasretmediği, davacının başkaca konutlarda ev hizmetinde bulunup bulunmadığı, davalıya ait taşınmazın bahçesi, büyüklüğü, ısınma sistemi göz önünde bulundurularak çalışmanın tam zamanlı olup olmadığını saptamak, kısmî zamanlı çalıştığının kabulü halinde davacının sürekli olarak bir günde kaç saat çalıştığı, giderek haftalık ve aylık çalışma süreleri belirlenerek, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 63. maddesi gereğince 7.5 saatlik çalışmanın bir günlük çalışma olduğu kuralı ile davacının harcadığı mesainin kaç iş gününe karşılık geldiğini belirlemek, böylelikle tespit edilen hizmet süreleri yönünden infazda da tereddüte yol açmayacak şekilde sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı ve davalı taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı ORTADAN KALDIRILMASI, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASI gerekmiştir.
H)Sonuç:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddeleri uyarınca (KALDIRILMASINA), ilk derece mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle (BOZULMASINA), dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya ve davalılardan …’a iadesine, 15.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.