Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2017/2705 E. 2018/7847 K. 25.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/2705
KARAR NO : 2018/7847
KARAR TARİHİ : 25.10.2018

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R

A)Davacı İstemi:
Dava, davacı kız çocuğunun davalı Kurum’a (yersiz ödendiği iddia edilen ve geri ödenmesi talep edilen) ölüm aylığıyla ilgili borcunun olmadığının tespiti ile bu yönde tesis edilen Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
Davalı Kurum vekili; davanın reddini istemiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) İstinaf Başvurusu :
Davalı Kurum vekili tarafından sunulan dilekçe ile 5510 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılan 1479 sayılı Yasanın 46 ve 5434 sayılı Yasanın 94. maddeleri uyarınca aynı anda iki ayrı aylık almanın mümkün olmadığını, resen gözetilecek sebeplerle kararın kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği özet olarak belirtilerek istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
E)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince “davacının babasının vefat ettiği 11.11.1996 ve eşinin vefat ettiği 30.12.2001 tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanun’un 45/2-(c) bendine göre yapılan değerlendirmeye göre “davacının eşinden almakta olduğu 5434 sayılı Kanun kapsamındaki dul aylığının geçimini sağlamaya yetecek miktarda olduğu” ve bu nedenle ölüm aylığına hak kazanamadığı gibi, davacıya eşinden bağlanan ölüm aylığının babasından bağlanan aylıktan daha fazla olduğu ve böylece 4956 sayılı Kanun ile değişik 1479 sayılı Kanun’un 45/2-(c) ve 5510 sayılı Kanun’un 54’üncü maddesinin 1/a-5 numaralı bendine göre davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında dul aylığı yanında 1479 sayılı Kanun kapsamında ölüm aylığına hak kazanmasının mümkün bulunmadığı, Kurumun aylığın kesilmesi ve borç tahakkukuna dair işleminin yerinde olduğu” gerekçesine dayanılarak, sonuç olarak;
“Davalı Kurum vekilinin istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KABULÜ ile … 25.İş Mahkemesinin 14/12/2016 gün ve 2016/781 Esas, 2016/483 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, yerine, davanın reddine” şeklinde karar verilmiştir.
F)Temyiz:
Davacı vekili tarafından sunulan dilekçe ile “davalının istinaf dilekçesi HMK 355/1 maddesi gözetilmeden, belirtilen sebeplerin dışına çıkılarak incelendiği, davacının ölüm aylığına bağlanması için Kurum’a başvuruda bulunduğu 29/11/2007 tarihinde yürürlükte olan 4956 sayılı Kanun ile değişik 1497 sayılı Kanun’un uygulanması gerektiği, 4956 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanun’un 46.maddesinde ölüm aylığının kesilme nedenleri tahdidi olarak sayıldığı, 1497 sayılı Kanun 46. maddesinin 2.fıkrasının hem eş hem de baba ( her ikisi de ) 1479 sayılı Kanun kapsamında ise uygulama alanı bulacağı, davacının ise 5434 sayılı Kanun kapsamında dul aylığı almakta olduğu, bu nedenle bu kapsama dahil edilemeyeceği özet olarak belirtilmek suretiyle kurulan Bölge Adliye Mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Uyuşmazlık, davacının eşinin ölümü nedeniyle 5434 sayılı Yasa uyarınca aldığı ölüm aylığı yanında, 1479 sayılı Yasa’ya tabi olan anne veya babasının ölümü nedeniyle ayrıca ölüm aylığı alıp alamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan yasal mevzuat aşağıda özetlendiği şekildedir;
1-01.10.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasanın 45/c maddesinde ” geçimini sağlayacak başka bir gelirleri olmamak kaydı ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarının her birine %25’i,” oranında aylık bağlanacağı hükmü yer almaktadır.
2-04.10.2000 tarihinde yürürlüğe giren 619 sayılı KHK ile 1479 sayılı Yasa’nın 45/c maddesinde değişiklik yapılarak ” yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25’i,” oranında aylık bağlanacağı hükmüne yer verilmiştir. Aynı KHK ile 46/2 maddesi değiştirilerek, ” Ancak, evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olan ödenir” hükmü getirilmiştir.
3-04.10.2000 tarihli KHK Anayasa Mahkemesi’nin 26.10.2000 gün ve 61/34 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.
4-4956 sayılı Yasa, 08.08.2001 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiş ve bu kez 1479 sayılı Yasanın 45/c maddesi “yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25’i,” oranında aylık bağlanır şeklinde değiştirilmiştir.
Aynı Yasa ile 1479 sayılı Yasa’nın 46/2 maddesine, “Ancak, evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olan ödenir.” hükmü getirilmiştir.
Kurumun bu yasal değişiklikler sırasında kız çocukları bakımından uygulamasına gelince; davalı Kurum, 4956 sayılı Yasa ile 08.08.2003 tarihinde yapılan değişiklikten sonra, 45/2. madde hükmünde yer alan ” bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine ” aylık bağlanır” hükmünü dikkate alarak, 08.08. 2003 tarihinden sonra hak sahipleri yararına getirilen yasal düzenleme uyarınca bu tarihten önce ölen Bağ-Kur sigortalılarının kız çocuklarına da ölüm aylığı bağlamıştır.Kurum, farklı sigortalılık kanunlarına göre bağlanan aylıklar söz konusu olduğundan 1479 sayılı Yasa’nın 46/2 maddesini hiçbir zaman uygulamamıştır. Zira, 1479 Yasa’nın 46/2. maddesi aynı yasa kapsamında hem ana veya baba ile kocadan hak edilen aylıklardan fazla olanın bağlanacağını ifade etmektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumu 2011/58 sayılı Genelgesi’nin 90. sayfasında yer alan örnek:3 te, “5434 sayılı Yasa’ya göre eşten ve 1479 sayılı Yasa’ya göre babadan 5510 sayılı Yasanın 4/1-a maddesinden aynı anda ölüm aylığı alınabileceğini, Aynı Genelge’nin 99. sayfasında, “eşten 506, anneden 5434 sayılı Yasa, ve babadan 1479 sayılı Yasalar kapsamında her üç aylığın tam olarak bağlanabileceğini örnek göstermiştir.
Davalı Kurum, yeni bir yasal düzenleme olmadığı halde 2013/ 26 sayılı Genelgesiyle farklı uygulamaya başlamış, 1479 sayılı Yasa ile ilgili olarak, 01.10.1972-03.10.2000 ve 08.08.2001-01.08.2003 dönemleri içerisinde ölen sigortalılar yönünden, sigortalının geçimini sağlayacak bir geliri bulunmama koşulu varsa aylık bağlanacağını kabul etmiştir. Genelge, 04.10.2000-07.08.2001 ve 08.08.2003-01.10.2008 döneminde ölen sigortalılar bakımından da, “1479 sayılı Kanun ve diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamında kendi çalışmalarından dolayı gelir ve aylık almayan” kız çocuklarına aylık bağlanacağını düzenlemiştir.
Davalı Kurum, 04.10.2000-01.08.2001 ve 07.08.2003-01.10.2008 döneminde ölen Bağ-Kur sigortalılarının kız çocuklarına aylık bağlamış ve daha önce bağlanan aylıklara, ölen eşlerinden dolayı 5434 sayılı Yasa veya 506 sayılı Yasa’dan bağlanan ölüm aylığının engel olmadığını kabul etmiştir. Kız çocuklarına dönemlerde ölen ana veya babalarından dolayı 1479 sayılı Yasa kapsamında bağlanan aylıklar için iptal işlemi yapılmamıştır.
Davalı Kurum, diğer aylıklara dokunmazken, 01.10.1972-03.10.2000 ve 08.08.2001-01.08.2003 döneminde ölen sigortalıların hak sahibi kız çocuklarına sonraki lehe olan yasal düzenlemeler gereğince bağladığı ölüm aylıklarını, diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre eşlerinden bağlanan ölüm aylıklarını gelir testine tabi tutmuştur. Kurum, geçimini sağlayacak gelirleri bulunduğu gerekçesiyle bağlanan aylıkları iptal etmiş ve ödenen aylıklar nedeniyle borç tahakkuk ettirmiştir.
Son olarak, SGK Emeklilik İşlemleri Genel Müdürlüğü 02.09.2017 gün ve 333-03003-E-5040387 tarihle “Genel Yazı” ile, 01.10.1972-03.10.2000 ve 08.08.2001-01.08.2003 dönemlerinde ölenlerin kız çocuklarına gelir testi yapılmadan, kendi sigortalılıkları veya kendi sigortalılıkları nedeniyle bağlanan gelir ve aylık almamaları halinde ölüm aylıklarının bağlanmasına Yönetim Kurulunca karar verildiğini bildirmiştir.
Gerçekten, davalı Kurum bu son işlemi ile kız çocuklarına bağladığı aylıkları, 1479 sayılı Yasaya aykırı olarak kestiğini veya bağlamadığını kabul etmiştir. Ancak SGK kestiği aylıkları Yönetim Kurulu Kararı uyarınca 2017 Ekim ayından itibaren yeniden bağlamasına karşın, daha önce ödediği aylıkları borç kaydetmiş ve tahsil ettiği aylıkları da iade etmemiştir.
Davanın reddine karar veren mahkemeler, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Kararlarına dayalı olarak 1479 sayılı Yasa’nın 4956 sayılı Yasa ile değişik 46/2 maddesine göre hem kocadan hem ana veya babadan aylığa hak kazanılması durumunda fazla ödeneceği gerekçesine dayanmaktadır. Bu değerlendirme, sosyal güvenlik hukukunun genel yapısını gözden kaçırmaktadır. 5510 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı ayrı ayrı tüzel kişiliğe sahip ayrı ayrı yasalara göre sosyal güvence sağlayan kurumlardır. Her bir Yasa kendi sigortalıları açısından hüküm ifade eder. Açıkça atıf yapılmadıkça diğer yasa hükümleri dikkate alınamaz. Zira 45/3. maddedeki “1479 sayılı Kanun ve diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamında çalışmalarından dolayı gelir ve aylık almayan” kız çocuklarına aylık bağlanacağı ifadesi bu niteliktedir. Bu ifade dahi kız çocuklarının, diğer sosyal güvenlik kurumlarından kendi çalışmaları dışında (kocalarından- çocuklarından) aylık almalarını 1479 sayılı Yasaya tabi ana veya babadan ölüm aylığı bağlanmasına engel olarak kabul etmemektir. Özetle, 1479 sayılı Yasanın 46/2. maddesi hükmü sadece 1479 sayılı Yasaya göre hem kocadan hem ana veya babadan ölüm aylığına hak kazanılması halinde uygulanabilir. Öte yandan, 5510 sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesine göre, ölüm aylıklarının bağlanmasında vs..yürürlükten kalkan 1479, 506, 2926, 2925 sayılı Yasa hükümleri uygulanacağından, 5510 sayılı Yasa’nın 54. maddesinin de somut uyuşmazlıkta uygulama yeri yoktur.
Sigortalılık hakkı veya sigortalılıktan kaynaklanan yaşlılık aylığı hakkı veya ölüm aylığı hakkı, asla tamamen hakdüşürücü süreye tabi olmadığı gibi zamanaşımına da uğramaz. 1479 sayılı Yasa’nın 43. maddesine göre ölüm aylıklarının beş yıl geçtikten sonra talep edilmesi halinde talep tarihinden itibaren ölüm aylığının bağlanması gerekmektedir. T.C. Anayasası’nın 10. maddesine göre “Herkes …kanun önünde eşittir. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadırlar” 1479 sayılı Yasa’nın 4956 sayılı Yasa ile değişik 45/c maddesinde yer alan, ” yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25’i,” oranında aylık bağlanır” hükmü yasanın yürürlük tarihinden ölen sigortalıların kız çocukları için de uygulanmalıdır. Çeşitli yasal değişiklikler nedeniyle hak sahipleri açısından ölüm tarihlerine göre dört ayrı dönemin ikisi yönünden aylık bağlanması diğer iki dönem yönünden aylık bağlanmaması gerektiği yönündeki yorum açıkça T.C. Anayasası’nda yer alan eşitlik kuralına aykırı olduğu gibi genel hukuk ilkelerine de aykırıdır.
Dosyadaki belge ve kayıtlardan, davacı kız çocuğunun 30.12.2001 tarihinde vefat eden eşinden dolayı 5434 sayılı Kanun kapsamında ölüm aylığı aldığı, 1479 sayılı Yasa (5510-4/b) kapsamında çalışmaları bulunan babasının 11.11.1996 tarihinde vefat ettiği, davacı kız çocuğunun 01.12.2007 tarihli müracaatı ile Kurum’dan babasından dolayı da ölüm aylığı aldığı, Kurum tarafından 13.07.2015 tarihli yazı ile davacının gelirinin brüt asgari ücretin üzerinde olması dolayısıyla 01.06.2010 tarihinden itibaren yersiz ödenen ölüm aylıklarının davacıdan talep olunduğu anlaşılmıştır.
Somut olayda; yukarıda yazılı yasal mevzuat dikkate alınmadan, SGK Emeklilik İşlemleri Genel Müdürlüğü 02.09.2017 gün ve 333-03003-E-5040387 tarihli “Genel Yazı” gereğince işlem yapılıp yapılmadığı araştırılmadan karar verilmesi hatalıdır.
İlk Derece Mahkemesince yapılacak iş, davalı Kurum’a yazı yazılarak; SGK Emeklilik İşlemleri Genel Müdürlüğü 02.09.2017 gün ve 333-03003-E-5040387 tarihle “Genel Yazı” gereğince davalı Kurum tarafından davacı kız çocuğu hakkında işlem yapılıp yapılmadığını sormak, işlem sonucuna göre davanın konusuz kalıp kalmadığını değerlendirerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesince yeniden verilen “davanın reddi” kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 25.10.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.