Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2016/8427 E. 2017/4341 K. 23.05.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8427
KARAR NO : 2017/4341
KARAR TARİHİ : 23.05.2017

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, maluliyetinin tespiti ile iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ve davalılardan Kurum vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre; davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, 13/10/2004 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacı sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, maddi ve manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 13/10/2004 tarihinde işyeri servis aracı ile seyir halinde iken karşı yönden gelen araç ile çarpışması sonucu kazalandığı, SGK Başkanlığınca % 24 oranında sürekli iş göremezlik derecesinin tespit edildiği, davacı tarafın belirtilen orana itirazı üzerine SSYSK’nın 09/05/2012 tarihli kararıyla sürekli iş göremezlik derecesinin % 24 olarak belirlendiği, davalı ve davacı tarafın itirazı olmaksızın mahkemece aldırılan ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 29/01/2014 tarihli kararıyla sürekli iş göremezlik derecesinin % 36 olarak belirlendiği ve davalı tarafın itirazı üzerine Adli Tıp Genel Kurulunun 16/10/2014 tarihli kararıyla sürekli iş göremezlik derecesinin % 4,2 olarak belirlendiği ve bu oranın hükme esas alındığı anlaşılmaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.( HGK.nun 12.07.2006 T., 2006/4-519 E, 2006/527 K, 03.12.2008 T., 2008/10-730 E., 2008/732 K.) Usuli kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir. (09.05.1960 T., 21/9; 04.02.1959 gün 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı)
Somut olayda, %24 maluliyet oranının davalı tarafından kabul edilmesi ve SSYSK’nın da kabul ettiği maluliyet oranının %24 olduğu anlaşılmakla; bu oran davacı taraf lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiğinden %24 maluliyet oranı üzerinden yapılan tazminat miktarına hükmedilmesi gerekirken davacı taraf yararına usuli kazanılmış hak dikkate alınmadan sonuca gidilmiş olması isabetsiz olmuştur.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular ve özellikle davacı yararına oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
3- Öte yandan, 2918 sayılı Yasa’nın 85.maddesinde araç maliki ve işletenin, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 66.maddesinde (818 sayılı B.K’nun 55) ise adam çalıştıranın sorumluluğu düzenlenmiştir.
Her iki halde de yani gerek araç maliki ve işletenin ve gerekse istihdam edenin sorumluluğunun kusura dayalı sorumluluk olmayıp kusursuz sorumluluk olduğu, bu nedenle işleten sürücüsünün, istihdam eden de çalıştırdığı kişinin zarar doğurucu eylemlerinden sorumlu olacakları ortadadır.
Tüm bu açıklamalar sonrasında somut olayda; davalı …. Turizm İnş. Madencilik Nak. Tic. Ve San. A.Ş. nin hem kazaya konu aracın maliki olması nedeniyle hem de kendi sürücüsünün kusurundan dolayı adam çalıştıran sıfatıyla davacının uğramış olduğu maddi ve manevi zarardan sorumlu tutulması gerekmektedir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine
23/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.