Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2016/7707 E. 2017/413 K. 24.01.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/7707
KARAR NO : 2017/413
KARAR TARİHİ : 24.01.2017

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; bozmaya uyarak ilamda yazılı nedenlerle, 13.000,00 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davacı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 24/01/2017 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı vekili Avukat … ile davalı vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebeplere, temyiz kapsam ve nedenlerine göre davacının tüm, davalının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava 22.03.2005 tarihindeki iş kazasından maluliyet nedeniyle davacı sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, 1.000 TL maddi tazminat ile 12.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dairemizin 17.03.2015 tarih 2014/13398 Esas, 2015/5441 Karar sayılı bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada, davacı vekilinin 02.11.2015 tarihli dilekçesiyle başvurma harcını yatırmak suretiyle maddi tazminatına ek olarak 57.314,56 TL talepte bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 04.02.1948 gün 1944/10 E. 1948/3 K. Sayılı kararında belirtildiği üzere bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değil ise de; somut olayda davacı vekilinin başvurma harcı yatırmak suretiyle ek dava mahiyetinde maddi tazminat isteminde bulunduğu sabittir. İşbu ek dava mahiyetindeki istemin ise 6098 sayılı T.B.K’ nın 146.maddesi (mülga 818 sayılı B.K.’nun 125.md) gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zamanaşımı süresinden sonra 02.11.2015 tarihinde ileri sürüldüğü ve bu isteme karşı davalı tarafça süresi içerisinde zamanaşımı def’inin sunulduğu gözetilmek suretiyle, ek davanın reddine karar verilmesi gerekirken; farklı bir gerekçe ile ek davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Aynı zamanda ek davanın reddi nedeniyle davalı lehine takdir edilmesi gereken nispi vekalet ücreti ile maddi ve manevi tazminat istemleri hakkında ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği gözardı edilerek, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine aykırı olacak şekilde vekalet ücreti belirlenmesi, yargılama giderinden tarafların sorumluluğu konusunda da kabul, red oranına aykırı olacak şekilde sorumluluğun belirlenmesi doğru anlaşılmaktadır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılama yapılmasını gerektirmemesi, gerekçenin de işaret olunan şekilde yanlış olmakla beraber; varılan sonucun doğru olduğu gözetildiğinde HMK’nun 370/2. maddesi uyarınca hüküm bozulmamalı, vekalet ücreti ile yargılama giderleri yönünden düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A) Hüküm fıkrasının 4. bendininin çıkartılarak yerine “Davacının yaptığı 1.197,00 TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre takdiren 176,20TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyenin davacının kendi üzerine bırakılmasına, kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine,”rakam ve sözcüklerinin yazılmasına,
B) Hüküm fıkrasının 5. bendininin çıkartılarak yerine “Karar tarihinde yürürlükte olan A.A.Ü.T gereğince Davacı taraf kendisini vekille temsil ettimiş olması nedeniyle maddi tazminat istemi yönünden tarifenin 13/2. maddesi gereğince 1.000,00 TL vekalet ücreti ile manevi tazminat istemi yönünden tarifenin 10/1. maddesi gereğince 1.440,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Aynı tarife gereği Davalı taraf kendisini vekille temsil ettimiş olması nedeniyle maddi tazminat istemi yönünden tarifenin 13/1. maddesi gereğince 6.604,60 TL vekalet ücreti ile manevi tazminat istemi yönünden tarifenin 10/2. maddesi gereğince 1.440,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” rakam ve sözcüklerinin yazılmasına, ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.480.00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davacı ile davalıya yükletilmesine, 24.01.2017 gününde oyçokluğuyla ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Dava, iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminata ilişkin olup, mahkemece tavan zarar tespit edildikten sonra taleple bağlı kalınarak 1.000 TL maddi ve 12.000 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş, hüküm kısa karar gerekçeli karar çelişkisi nedeniyle Dairemizce bozulmuştur.
Bozma sonrası davacı taraf, peşin harç da yatırmak suretiyle verdiği ıslah dilekçesinde müddeabihi arttırmıştır.
Mahkemece bu defa, taleple bağlı kalınarak ilk dava kabul edilmiş, davalının zamanaşımı savunmasının yerinde olmadığından söz edildikten sonra, bozma sonrası ıslah olamayacağı gerekçesi ile ıslah ile arttırılan talepler ret edilmiştir.
Davalı vekili diğer temyiz itirazlarının yanında mahkemenin gerekçesinde yer alan zamanaşımı değerlendirmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir.
Dairemizin sayın çoğunluğu tarafından bozma sonrası ıslahın esasen ek dava niteliğinde olduğu, bu itibarla ıslaha yönelik ret gerekçesinin yerinde olmadığı, ne var ki, ıslaha konu alacakların zamanaşımına uğradığı ve bu nedenle davanın reddi gerekirken sonuç itibariyle doğru olan kararın bu yönden onanmasına karar verilmiştir.
Her ne kadar, HMK’nun 370. maddesinde düzeltilerek onama müessesesi hükümleri getirilmiş ise de, somut olayda ki uyuşmazlıkla olduğu gibi iş kazası sonrası, olayın iş kazası olup olmadığı veya maluliyet oranının geç kesinleşmesi durumunda zamanaşımının nereden başlayacağı konusunda yargısal birlik bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, zamanaşımı konusunda hakimin taktir ve direnme hakkı elinden alınacak şekilde düzelterek onama yoluna gidilmesinde hak kaybına sebep verilebileceği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluk kararına katılamıyorum.