Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2016/3647 E. 2016/3107 K. 29.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/3647
KARAR NO : 2016/3107
KARAR TARİHİ : 29.02.2016

Davacı, almakta olduğu emekli aylığını kesen kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, yetkisizliğine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

K A R A R

Dava, hizmet süresinin tespiti ile emekli aylığını kesen kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmeden, tensiple yetkisizlik kararı verilmiştir.
Uyuşmazlık, yetkili mahkemenin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde işçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklara ilişkin kesin yetki kuralı düzenlenmiş olup Kanun’un 1/B bendinde “İşçi Sigortaları Kurumu ile sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahipleri arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara da bakarlar” hükmü doğrultusunda 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan davalar İş Mahkemesinde görülmekle birlikte Kurumun taraf olduğu uyuşmazlıklarda yetkili mahkemenin neresi olacağına dair Kanun’da açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
5521 sayılı Yasa’nın 15. maddesinde bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hükmü yer almaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447/2.maddesine göre “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır” hükmü gereğince genel yetki kuralı dışında düzenleme öngörülmemiş olması karşısında 6100 sayılı HMK’da yer verilen özel yetkiye ilişkin düzenlemelerin İş Mahkemelerinin yetkisinin belirlenmesinde dikkate alınması gerektiği ortadadır.

6100 sayılı HMK 6/1. maddesi genel yetki kuralını düzenlemekte olup; “Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” denilmektedir. Tüzel kişilere karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme tüzel kişinin ikametgahının (merkezinin) bulunduğu yer mahkemesidir. (6102 s. TTK. 213., 339., ve 576. maddeleri) HMK. 14. maddesi ise, bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olabileceğini hüküm altına almıştır.
Yukarıda anlatılanlar ışığında; hizmet tespiti davalarında şu dört yer yetkili sayılır. Birincisi, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi gereğince işin (hizmetin) yapıldığı yer mahkemesi, ikincisi, yine İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi ile genel yetki kuralını düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesi gereğince işverenin (davalının) ikametgahı mahkemesi, üçüncüsü, genel yetki kuralını düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesi ile Sosyal Güvenlik Kurumu’nun merkezi bulunduğundan Ankara mahkemeleri, dördüncüsü ise, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 14. maddesi gereğince hizmetin geçtiği yerin bağlı olduğu Sosyal Güvenlik Kurumu şubesinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davacı, seçimlik hakkını kullanarak belirtilen yer mahkemelerinden herhangi birinde dava açarsa, yetkisizlik kararı verilmemesi ve işin esasına girilmesi gerekir.
Yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı hallerde yetki itirazı cevap dilekçesi ile birlikte ileri sürülmelidir. (HMK m.116 ve 117) Kesin yetki kuralı bulunmadığı durumlarda, hâkim re’sen yetkisizlik kararı veremez.
Diğer taraftan, savunma hakkı, Anayasa (m.36) ile güvence altına alınmış olup, HMK’un 27. maddesinde de ayrıca düzenlenmiştir. Davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler ve bu hak, yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını da içerir (HMK m.27). Başka bir anlatımla; Hâkim, tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez (mülga HUMK m. 73). Buna göre hâkim, Anayasa ile güvence altına alınan ve usul kanunlarında ayrıca düzenlenmiş bulunan iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır.
HMK’un 90/1 maddesine göre; Kanunda gösterilen süreler kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında artırılıp eksiltilemeyeceğinden, HMK’un taraflara iddia ve savunmalarını sunmaları için süre verdiği hallerde, bu sürelere riayet edilmeden yargılama sürdürülerek karar verilmesi de savunma hakkının ihlali niteliğindedir.
Hal böyle olunca Mahkemece, somut olayda, yetkinin kamu düzenine ilişkin olmadığı ve kesin yetkinin bulunmadığı, taraf teşkilinin sağlanmadığı ve ortada usulüne uygun bir yetki itirazı olmadığı gözetilerek; yargılamaya devam edilip esas hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile re’sen yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.