Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2016/2470 E. 2017/486 K. 26.01.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/2470
KARAR NO : 2017/486
KARAR TARİHİ : 26.01.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacılar ile davalılardan … vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı … San. Ltd. Şti. Vekilinin tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalı yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın davalılar … İlçe … Birliği ve … A.Ş.(yeni ünvanı: … A.Ş.) yönünden husumetten reddine, davacılar vekilinin destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkin olarak; davacı … yönünden destekten yoksun kalma tazminatı talebinin kısmen kabulü ile; 48.525,15 TL tazminatın 500,00 TL sinin olay tarihi olan 23.07.2009 tarihinden, 48.025,15 TL sinin ıslah tarihi olan 13.09.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan (Davalılar … İlçe … Birliği ve … A.Ş. hariç) müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, davacı çocuk … yönünden; 21,67 TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihi olan 23.07.2009 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan (Davalılar … İlçe … Birliği ve … A.Ş. hariç) müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, davacılar … ve … yönünden destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin reddine, davacılar vekilinin, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile davacı … için, 20.000,00, … için 12.000,00, … için 12.000,00 TL, … için 12.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 23.07.2009 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, birleşen 2011/42 Esas, 2011/59 Karar sayılı dosyasındaki baba … adına talep edilen cenaze giderlerinin ispatlanamadığından reddine, davacı baba … için 12.000,00 TL, anne … için 12.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 23/07/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine, karar verilmiştir.
A- 4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu’nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
5510 sayılı Kanun’un 12/6.maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.
4857 sayılı Kanun’un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun’un 12/6.maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin … hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)

Somut olayda, … Valiliği İl Özel İdaresi ile … Müdürlüğü arasında düzenlenen bölünmüş yol yapımına ilişkin protokol kapsamında alınan İl Encümen kararı ile bölünmüş yol yapımı konusunda … Birliği Başkanlığının yetkilendirildiği ve davalı … Kaymakamlığı … Birliği Başkanlığı’nın davalı … San. Ltd. Şti.ne …-…-…-11. Bl. Hd. Devlet Yolunun (Km:170+800-189+800), (191+765-196+600) km’ler arası toprak işleri, sanat yapıları ve üst yapı işlerini verdiği, buna ilişkin sözleşmede ocakların … … Bölge Müdürlüğü tarafından temin edileceğinin belirtildiği, bu kapsamda taş, kum, çakıl, su, alt temel, temel, vs. Malzeme ve ariyet ocakları iş programına göre kullanılmaları gerekli oldukları tarihin 15 gün öncesine kadar bir tutanakla ilgili teknik kontrol kurumunca yükleniciye teslim edileceğinin belirtildiği, bu kapsamda yukarda belirtilen işin yürütümü ile ilgili yetkilendirilen davalı … Birliği Başkanlığı’nın bu işi davalı … San. Ltd. Şti.ne verdiği, bu kapsamda yukarıda belirtilen davalılar arasında asıl işveren – alt işveren ilişkisinin kurulduğu anlaşıldığından hükmedilen tazminatlardan davalı … Birliği Başkanlığı’nın da sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
B- Dosya kapsamından, 23.07.2009 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sigortalının vefat ettiği olayda davalılar … San. Ltd. Şti. Ile …’nun % 80, kazalının % 20 oranında kusurlu bulundukları dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı eş yararına hükmedilen 20.000,00 TL manevi tazminat azdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
C- İş kazası nedeniyle tazminat alacağı haksız fiile dayalı olup, faiz başlangıcı tazminatı doğuran zararlandırıcı olay tarihidir.
Somut olayda, dava ve ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminat istemlerinin tamamına olay tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmesinin açıkça talep edildiğinin anlaşılmasına rağmen, Mahkemece ıslahen artırılan eşin maddi tazminat istemi yönünden ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru olmamıştır.
D- Hüküm tarihinde geçerli olan A.A.Ü.T’nin 7/2 maddesi “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur.” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, davanın davalı …. yönünden husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiğinin anlaşılmasına göre, davalı yararına A.A.Ü.T’nin 7/2 maddesi kapsamında tek ve maktu red vekalet ücreti takdiri yerine yazılı şekilde fazla maddi ve manevi tazminatlar bakımından ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olmuştur.
O halde davacı vekilinin bu hususları da içeren temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
E- Mahkemece, maddi tazminat taleplerinin zararların … Kurumunca bağlanan gelirlerle karşılanması nedeni ile reddedildiğinin anlaşılıp, bu red kararının katsayı değişiklikleri sonucu sigorta tahsisleri peşin sermaye değerindeki artışlardan kaynaklanmasına ve davacıların bu hususu bilebilmesinin mümkün bulunmamasına göre maddi tazminat taleplerinin reddi nedeniyle davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken yazılı şekilde vekalet ücretine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
F- 6100 sayılı HMK’nın 326.maddesine göre Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir. Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır. Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise Mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir. Ancak iki tarafın kısmen haklı çıkması halinde yargılama giderlerinin paylaştırılacağına ilişkin HMK’nun 326/1-2 maddesindeki düzenleme yargılama harçları için uygulanmaz, davanın reddi hariç harçlar daima davalıya yüklenir.
Somut olayda, Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli harcın tamamından davalı tarafın sorumlu tutulması gerekirken kabul ve ret oranına göre paylaştırılması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
G- Davacı babanın cenaze giderine ilişkin talebi reddedilmesine rağmen temyiz eden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olması da usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacılar vekili ile davalı … San. Ltd. Şti. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine
26.01.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.