Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2016/20587 E. 2018/6210 K. 11.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/20587
KARAR NO : 2018/6210
KARAR TARİHİ : 11.09.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacılar ve davalılardan … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve nedenlerine göre; davacılar vekilinin ve davalı … Ltd. Şti. vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Dava, ölümlü iş kazası sebebiyle maddi ve manevi zararların giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı anne için net 75.855,93TL maddi, 40.000,00TL manevi; davacı 4 kardeşten her biri için 5.000,00TL manevi tazminatların, … Sigorta AŞ ve … Ltd. Şti., … Ltd. Şti., …’tan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Mahkeme kararının gerekçesinde ise “davacı vekilince … ve … Sigorta AŞ nin kazaya karışan araçların ZMMS poliçelerini düzenleyen sigorta şirketleri olduğu iddiasıyla davaya dahil edilmeleri talep edilmiş ise de, yargılama aşamasında davacı vekilinin 13/12/2014 tarihli ıslah dilekçesinde dava ile ilgisi olmayan … AŞ ve … Sigorta AŞ yönünden herhangi bir tazminat talepleri bulunmadığını bildirdiği, bu şirketlerin davaya dahil edilmesinde davacılardan kaynaklanan bir kusur bulunmadığı, mevcut haliyle HMK 124. Maddesi gereğince taraf değişikliği yapılmış olduğu kabul edilerek bu davalılar yönünden herhangi bir hüküm kurulmamıştır ancak dosyaya cevap dilekçeleri ve vekaletname sunmuş oldukları dikkate alınarak takdiren maktu vekalet ücretine hükmedilerek aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.” ifadesine yer verilmiş; hükümde, 1.800,00TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak dahili davalılar … Anonim Türk Sigorta AŞ ve … Sigorta AŞ’ye ödenmesine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, 02.04.2010 tarihli olayın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası olarak kabul edildiği; mahkemece alınan kusur raporunda davalı iki şirketin (… Ltd. Şti. Ve …lar Ltd. Şti.) %70, davalı şoför …’un %30, davacılar murisinin kusursuz olduğu yönünde tespitin bulunduğu anlaşılmaktadır.
1-Davanın yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından, yaşlılık aylığı ve eşinden ölüm aylığı alan davacı anne adına iş kazası ölüm gelirinin bağlanmayacağı açıklanmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 22/06/2018 tarih 2016/5 E – 2018/6 sayılı kararında, ana ve/veya babanın çocuğunun haksız fiil ve veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, destek ilişkisinin varlığının ispatı için SGK’dan gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların ana ve/veya babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği kabul edilmiştir.
Destekten yoksun kalma tazminatı; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinin 3. bendinde düzenlenmiş olup, “Ölüm halinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların tazmini gerekmektedir”. Bu maddeye göre, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fiil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören ya da ileride zarar görmesi güçlü olasılık içinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır.
İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesine göre; ”Destekten yoksun kalma tazminatının doğumu için destek ile tazminat talebinde bulunan kişi arasında bir destek ilişkisi bulunmalıdır. Burada bahsedilen destek ilişkisi hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar. Destek ilişkisinin varlığında destek olunanın ihtiyaçlarının sürekli ve düzenli olarak karşılanması yer almaktadır. Burada ifade edilmek istenen süreklilik ve düzenlilik hali yardımın belirlenen zamanlarda ve belirli miktarlarda yapılması değil, eğer destek ölmeseydi yardımların devam edeceğine dair bir beklentinin bulunmasıdır. Eğer yardım devamlı destek saiki ile değil de, tek seferlik, geçici, düzensiz ya da gelişigüzel zamanlarda yapılıyor ve ileride yardımın devam edeceğine dair bir beklenti yaratmıyorsa , bu durumda desteğin sürekli ve düzenli olduğundan bahsetmek mümkün olmayacaktır”.
Türk Borçlar Kanununun ilgili hükümlerinden anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş deyişle amaç; destekten yoksun kalanların, desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken husus, sigortalının destek gücünün, ana ve/veya babanın destek ihtiyacı ile beklenilen destek şeklinin ve miktarının yaşam deneylerine uygun olması gereğidir.
Öte yandan; sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölümü hâlinde ana ve/veya babaya ölüm geliri bağlanabilmesi için 5510 sayılı Kanunun 34/d maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bu maddeye göre; “Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana ve babaya toplam % 25’i oranında; ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması halinde ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla toplam % 25’i, oranında aylık bağlanır”.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından iş kazası veya meslek hastalığı sonucu sigortalının ölümü nedeniyle gelir bağlanması halinde; yapılan ödemeler ve bağlanan gelirin Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre Kurum tarafından rücu edilebilen kısmı belirlenen destekten yoksun kalma zararından indirilecektir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi hükmüne göre; “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler”.
Türk Borçlar Kanununun 51. maddesine göre ise; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler”.
Ana ve babaya ölüm geliri bağlanıp bağlanmaması, destek ilişkisinin varlığı yönünden olmasa da tazminatın belirlenmesi noktasında dikkate alınmalıdır. Zira asgari ücretin altında geliri bulunan ve Sosyal Güvenlik Kurumunca gelir bağlanan ana ve/veya babanın destek ihtiyacının bulunduğu ve ölen sigortalının maddi destekte bulunduğunun karine olarak kabulü gerektiği Dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir.
Kurumca gelir bağlanmayan davacı anneye sigortalının fiili desteği kanıtlanmadan, sigortalının gelirinden bir bölümünün pay olarak ayrılacağının kabulü, ölenin desteğinden fiilen yararlanan eş ve çocukların destek zararlarının karşılanamaması sonucunu doğurur.
Bakım gücü-bakım ihtiyacı; bu konuda önemli olan, kimlerin yardımcı, kimlerin yardım gören olabilmeye elverişli oldukları değildir; somut olaylar ve belirli kişiler bakımından geleceğe uzanacak ve gelecekte dahi mümkün olabilecek biçimde kimlerin gerçekten yardımcı, kimlerin yardım gören olduklarıdır. Yardımcı (=destek) kavramı, bakım gücünü; yardım gören kavramı ise bakım ihtiyacını gerektirdiğinden, şayet bakım gücü yoksa destekten; bakım ihtiyacı mevcut değilse, yardım görenden söz edilemez. Bundan başka aradaki sıkı ilişki dolayısıyla birinin yokluğu durumunda diğerinin varlığı da düşünülemez. Bu yönden, destekten yoksun kalma davasında davalı taraf, bakım gücü ve bakım ihtiyacının olayda var olmadığını savunabilir. Tazmin alacaklısı sıfatıyla dava açmış olan davacı, yaşam deneyimleri ve olayların olağan yürüyüşü nedeniyle ispat yükünün yer değiştirmesi durumu söz konusu bulunmadıkça bakım gücünü ve bakım ihtiyacını ispat zorundadır (Mustafa Çenberci, İş Kanunu Şerhi-1978 Ankara, shf 846 ve devamı).
Bu durumda; destekten yoksun kalınan zararın belirlenmesinde, ölen sigortalının elde ettiği gelirin miktarına göre destek gücünün kapsamının ne olduğu, sürekli ve düzenli destek olup olmadığı ve davacıların destek ihtiyacının bulunup bulunmadığı varsa bu ihtiyacın ne şekilde karşılandığının dikkate alınması gerekir.
İçtihadı Birleştirme Kararında söz edildiği gibi, bakma kavramı; “Para ve para ile ölçülebilecek bir değer olabileceği gibi bir hizmet ifası ve yahut benzeri yardımlar şeklinde olabilir. Bu nedenle, desteğin yardımının yanızca parasal nitelikte olması bakım gücünün varlığı için koşul değildir”. Ancak aksi kanıtlanmadıkça, sigortalının ileride yapacağı farazi desteklerden olan; ana ve babasının bakım ihtiyacı ileride gerçekleşirse bakım ihtiyacını gidermek, bazen ziyaret etmek, evlerinde yardım etmek, kendilerine alışveriş yapmak, yemek yapmak vs. gibi destekler hesaplanabilir nitelikte değildir.
Somut olaya gelince; Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından, yaşlılık aylığı ve eşinden ölüm aylığı alması nedeniyle davacı anneye iş kazası ölüm gelirinin bağlanmadığı açıktır.
Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi hükmüne göre; ölen sigortalının gelirinden sürekli destekte bulunduğu ileri sürülüp, Türk Borçlar Kanununun 55. maddesine göre maddi delillerle hesaplanabilir sürekli ve düzenli fiili bir desteğin varlığı da kanıtlanmamıştır.
Bu durumda; Mahkemece, farazi desteğin karine olduğu kabul edilerek, Türk Borçlar Kanununun 50. ve 51. Maddeleri uyarınca, somut olayın özelliğine göre davacı annenin yaşlılık aylığı ve ölen eşinden bağlanan ölüm aylığı aldığı ve diğer çocuklarından alabileceği destek de dikkate alınarak hakkaniyete uygun makul bir maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde maddi tazminata karar verilmesi isabetsizdir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Dava ve ıslah dilekçelerinde, tüm tazminatlar için faiz talebi bulunmasına rağmen, Mahkeme Kararında maddi tazminat için faiz kararı verilmesi, manevi tazminatlar için ise faize hükmedilmemesi hatalıdır.
Bu husus usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3-Hükmün 14. bendinde, “Davacı tarafından yapılan ilk masraflar dahil toplam 1.365,00TL yargılama giderinin red ve kabul oranına göre 1.079,68TL sinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, bakiye masrafın davacı üzerinde bırakılmasına,” karar verilmiştir.
Davacılar vekili bu hususu temyiz konusu yapmış ve kararda belirtilen rakamdan daha fazla masraf yapıldığını savunmuştur.
Dosyada ve uyaptaki evraka göre, davacılar vekili tarafından 20.05.2016 günü 100,00TL, 17.02.2015 günü 100,00TL, 03.12.2014 günü 100,00TL, 05.02.2014 günü 50,00TL, 04.07.2013 günü 335,00TL, 29.03.2013 günü 700,00TL, 18.12.2012 günü 80,00TL, 03.12.2014 günü 259,00TL olmak üzere toplam 1.724,00TL ödemenin yapıldığı açıktır.
Bu kapsamda, usule ve yasaya aykırı şekilde davacı aleyhine karar verilmesi hatalıdır ve bozmayı gerektirir.
4-6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesine göre “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
Somut olayda, aleyhine dava açılanlardan … Sigorta AŞ yönünden olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi hatalıdır.
5-Dava açılırken … Sigorta AŞ ve … Sigorta AŞ aleyhine husumet yöneltilmediği, bu şirketler aleyhine dahili dava dilekçesi verildiği, Mahkeme tarafından dahili davalılar yönünden hüküm kurulduğu ve vekalet ücretinin değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
Türk Usul Hukuku Sisteminde, bazı istisnai haller dışında, “dâhili davalı” müessesesi bulunmamaktadır. Mahkemece, ancak davada taraf olan kişiler hakkında karar verilebilir. İhtiyari dava arkadaşlığının bulunduğu hallerde, bir dava açıldıktan sonra davalı tarafı değiştirmek ya da mevcut davalı taraf yanına bir başka davalı taraf ilave etmek, ıslâh suretiyle dahi mümkün değildir. Sorumlu olanlardan biri hakkında dava açıldıktan sonra diğer bir sorumlunun davaya dahil edilmesi ve hakkında hüküm kurulması olanağı yoktur.
Somut olayda, sorumlu olanlar arasında mecburi dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır. Hal böyle olunca da hakkında harcı yatırılarak usulüne uygun biçimde açılmış bir dava bulunmayan … Sigorta AŞ ve … Sigorta AŞ dahili davalı olarak kabul edilerek leh ve aleyhlerinde hüküm kurulması, vekalet ücreti takdiri doğru olmamıştır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekilinin ve davalı … Ltd. Şti. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 11/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.