Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2016/19932 E. 2017/6429 K. 18.09.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/19932
KARAR NO : 2017/6429
KARAR TARİHİ : 18.09.2017

Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacılar ve davalılardan …. vekillerince ve Hakkı …. ile … tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici nedenlere ve temyiz kapsam ve nedenlerine göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, 30.10.2010 tarihli iş kazası sonucu sigortalının vefatı nedeniyle hak sahibi anne baba ve kardeşinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı anne lehine 16.939,35 TL maddi, 15.000 TL manevi, davacı baba nın maddi tazminat isteminin reddi ile 15.000 TL manevi, davacı kardeş lehine 5.000 TL manevi tazminatın davalı ,… Şti, Hakkı …. ve …’ten kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalı SGK hakkında açılan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden sigortalı Yunus Türkcan’ın davalı şirkete ait işyerinde çırak olarak çalışırken olay tarihinde işyerinin çatısında, toprak dolu kovaya soğan dikerken, çatının çökmesi neticesinde yüksekten düşerek vefat ettiği, olayın SGK tarafından iş kazası kabul edildiği, kusurun tespitine ilişkin 12.06.2013 tarihli heyet raporunda davalı şirketin %100 oranında kusurlu olduğu, davalı işveren vekili Hakkı …. ile Atölye Sorumlusu … hakkında ceza davasında verilen kararın kesinleşmemesi nedeniyle kusurlarının işveren kusuru içinde değerlendirilmesi gerektiğine işaret olunduğu, davaya konu olay ile ilgili Ceza Davasının … 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/897 Esas 2011/757 Karar sayılı dosyasında görüldüğü, Mahkemece Sanıklar … ve Hakkı …. hakkında verilen hükmün Yargıtay 12.Ceza Dairesinin 24.09.2013 tarih ve 2012/33927 Esas, 2013/21273 Karar sayılı ilamıyla bozulduğu anlaşılmıştır.
İş kazası tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 53. maddesinde olduğu gibi karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 74. maddesine göre hukuk hakimi kusur olup olmadığına karar vermek için ceza hukukunun sorumluluğa dair hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, kusurun takdiri ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda da ceza mahkemesi kararı ile bağlı değildir.Ancak Ceza Mahkemesinin mahkumiyet kararındaki, fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi olaya ilişkin kabul, hukuk hakimini de bağlar.
Dava konusu olay iş kazası olup , iş hukuku ve sosyal güvenlik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle hukuki sorumluluğu yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında ilke olarak iş aktinden doğan işçiyi gözetme(koruma) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu olay tarikinde yürürlükte bulunan İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğudur.
Mahkemece davalı … ve Hakkı ….’un kusur oranları açıkça belirlenmeden tazminat istemlerinden sorumlu tutuldukları anlaşılmaktadır. Kusur raporunda bilirkişinin, İş Kanunun 77. maddesinin öngördüğü koşulları gözönünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde, saptamadıkları anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, hükme esas kusur raporunda davalı … ve Hakkı ….’un şahsi kusurlarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmemiş olması nedeniyle kusur raporunun İş Kanunun 77. maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği giderek hükme dayanak alınacak nitelikte olduğu söylenemez.
Mahkemece yapılacak iş, Ceza Dava dosyasının, iş bu dava dosyası arasına getirtilerek, iş kazası tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanununun 77. maddesi ile bu kanun maddesine bağlı yönetmelik hükümleri göz önünde tutularak rapor hazırlanmak üzere dosyanın iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi heyetine tevdi edilerek, iş kazasının gerçekleşmesinde davalı şirket yanında, davalı … ve Hakkı ….’un şahsi kusurlarının olup olmadığı hususunun irdelenmek suretiyle kusur raporu hazırlanmasının sağlanarak, çıkacak sonuca göre davalı … ve Hakkı ….’un tazminat istemlerinden sorumlu olup olmadıklarına karar vermekten ibarettir.
3-6100 sayılı HMK’nun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26.maddesine göre ise Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
Bu hukuki düzenleme doğrultusunda, davacı vekilinin dava dilekçesinde davacı anne ve baba için 1.000 TL maddi tazminat talep ederken, 03.03.2015 tarihli ıslah dilekçesinde davacı anne için maddi tazminat istemini 15.639,35 TL’ye artırarak, artırılan kısım için ıslah tarihinden itibaren faiz istediği anlaşılmaktadır.
Bu yönüyle davacı annenin ıslah dilekçesiyle arttırılan maddi tazminat istemi yönünden artırılan kısım için taleple bağlı kalınarak ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, talep aşılmak suretiyle, davacı annenin maddi tazminat isteminin tamamına olay tarihinden faize hükmedilmesi hatalı olmuştur.
4- Bilindiği üzere, gerek mülga B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez ve yine 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de açıklandığı üzere zarar görenin müterafik kusurunun varlığı halinde bu durumun manevi tazminatın takdirinde göz önünde bulundurulması gerekir.
Bu açıklamalar sonrasında davaya konu olay nedeniyle sigortalının 16 yaşında vefat etmiş olduğu, tarafların sosyal ekonomik halleri ve kusur durumu göz önüne alındığında davacı anne ve baba lehine talep edilen 20.000 TL’şer manevi tazminat istemi ile davacı kardeş lehine talep edilen 10.000 TL manevi tazminat istemi makul olup, mahkemece manevi tazminat taleplerinin tam kabulüne karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulü ile az manevi tazminat takdiri hatalı olmuştur.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 18.09.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.