Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2015/5390 E. 2015/19321 K. 02.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/5390
KARAR NO : 2015/19321
KARAR TARİHİ : 02.11.2015

MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 14. İş Mahkemesi
TARİHİ : 17/12/2013
NUMARASI : 2013/4-2013/477

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi DS tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, 01.09.2003 tarihindeki iş kazasında yaralanan davacı sigortalının maddi ve manevi zararların giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkeme, davalılar HÇ ve A.ş hakkında açılan maddi ve manevi tazminat davasının reddine, davalılar A.. B.. ve Ö.. B.. hakkında açılan maddi-manevi tazminat davaları bakımından ise; 44.682,41 TL maddi-5.000,00 TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 01.09.2003 tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Somut olayda uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle asıl işveren-alt işveren kavramlarının açıklanması gerekir.
4857 sayılı Kanun’un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.
İş Kanunu’nun 2.maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.
5510 sayılı Kanun’un 12/6.maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur.

4857 sayılı Kanun’un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun’un 12/6.maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma,güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.
Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2.maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
a) İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Yine 5510 sayılı Yasanın 13/e bendine göre işçilerin, işverence sağlanan bir taşıt ile işin yapıldığı yere gidiş gelişi esnasında meydana gelen kaza iş kazası sayılır. İşverenin işinin görülmesi için sigortalıların işin görüleceği yere emniyetli ve güvenli bir şekilde götürülüp getirilmeleri işverenin yükümlülüğünde olan bir husustur. İşveren bu görevini kendi araç ve işçisiyle yapabileceği gibi başkasına ait araç ve işçi ile de yerine getirebilir. Taşıma işinin işverenin nam ve hesabına yapılması halinde diğer sorumlular yanında işverenin de işçiye karşı doğrudan sorumluluğu bulunmaktadır.
Bunun yanında Kurumun iş kazası inceleme raporları aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olup bu inceleme neticesinde ortaya konulan tespitlerin aksi ancak yargısal faaliyet ile ortaya konulabilir.
…/….
Somut olaya geldiğimizde, yargılama konusu iş kazasına dair alınan 17.11.2006, 21.11.2011, 22.03.2012 ve 10.01.2013 tarihli kusur raporlarının hiç birisinde Kurumun iş kazası inceleme raporu kapsamı da dikkate alınarak bir değerlendirmenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Söyle ki; bahse konu inceleme raporunda ifadesi alınan F Ç’ın özetle; “ Yukarıda adresi belirtilen inşaatın yapımını arsa sahibi olan Ş, O ve AB’dan anahtar teslim inşaat sözleşmesi ile aldıklarına, kendisinin bu şirketin işveren vekili olduğuna” dair beyanı karşısında kazalı davacının işvereninin davalı A.Ş. olduğunun tespitinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere Kurum inceleme raporları aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olup burada yapılan tespitin aksini aleyhine tespit yapılan ilgili ispatlayacaktır. Hal böyle olunca işbu davada davacının yaralandığı inşaatın yapım işini anahtar teslimi alan A.Ş. asıl işveren olup bilirkişilerce kusur irdelemesinin bu maddi gerçekliğe göre yapılması gerekirken bu hususun göz ardı edilmesi doğru olmamıştır.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Yapılması gereken iş, öncelikle yargılama konusu iş kazasına dair inceleme raporunda ortaya konulan davalı A.Ş.’nin davacı sigortalının işvereni olduğunun kabulüne göre olayı yine iş güvenlik uzmanlarından oluşan bir heyete yeniden inceletmek, akabinde tüm delilleri bir arada değerlendirerek neticesine göre bir karar vermekten ibarettir.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozmanın niteliğine göre davacının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 02.11.2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.