Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2015/16347 E. 2016/1439 K. 08.02.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/16347
KARAR NO : 2016/1439
KARAR TARİHİ : 08.02.2016

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R

A- Mahkemenin davalı .’nün temyizinin süre aşımı nedeniyle reddine dair ek kararının süresinde temyiz edilmesi neticesinde gereği konuşulup düşünüldü:
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı H.M.K.’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre; kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün H.M.K.’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.
Somut olaya geldiğimizde taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurlarının yer almadığı, buna göre de temyiz süresinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlaması gerektiği açıktır. Davalı .’nün temyizi de gerekçeli kararın bu davalıya tebliğ edildiği tarihe göre süresinde olup bu davalının 15.04.2014 tarihli kararın temyizini amaçlayan temyiz itirazlarının incelenmesi gerekmiştir.
…/…

B- Mahkemenin 15.04.2014 tarihli asıl kararı bakımından;
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere, kanuni gerektirici sebeplere ve tarafların temyizinin kapsamına göre davacı vekilinin tüm, davalılar vekillerinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine.
2-Dava, 24.10.2997 tarihindeki iş kazasında yaralanan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, 27.001,66 maddi tazminatın olay tarihi olan 24.10.1997 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, davacının fark alacak talepleri atiye terk edildiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.
6100 Sayılı H.M.K.’nın 26.maddesi kapsamında mahkemeler taleple bağlılık kuralına göre tarafların talep sonuçları ile bağlı olup ondan daha fazlasına karar veremezler.
Somut olayda, davacı vekilinin ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebi artırırken aynı zamanda “ Kurumca maluliyet oranı %12,1 olarak belirlenen davacının maluliyet oranına itiraz edildiği, Kurumun davacıya bu oran üzerinden peşin sermaye değeri ödemeye devam ettiği, maluliyet oranının farklılığından kaynaklanan haklarını saklı tutarak maluliyet oranlarının farklılığından kaynaklanan taleplerini atiye ettiklerini” açıkladığı anlaşılmaktadır. Davacı vekilinin bu şekildeki bir açıklamasının davacının Kurumca başlangıçta %12.10 olarak tespit olunan iş göremezlik oranına göre eldeki davanın neticelendirilmesi istemini içerdiği açıktır. Halin böyle olması karşısında davacının maddi zararının sonradan tespit olunan %17.2’lik maluliyet oranına göre değilde, Kurumca başlangıçta tespit olunan %12.10 oranındaki maluliyetine göre yapılması gerektiği ortadadır. Zira bunun aksi bir değerlendirme H.M.K.’nın 26.maddesinde tanımını bulan talebin aşılması neticesi doğurur ki bu kabul edilebilir değildir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Yapılması gereken iş; davacının maddi zararının tespiti bakımından talebi olduğu üzere %12.10 oranındaki maluliyetine göre yeniden hesaplama yaptırarak, tüm delilleri ve özellikle yargılamanın başından itibaren taraflar lehine doğan üsuli kazanılmış haklara gözeterek yeni bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davacıya yükletilmesine, 08.02.2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.