Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2015/10489 E. 2016/3689 K. 07.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/10489
KARAR NO : 2016/3689
KARAR TARİHİ : 07.03.2016

Davacı, yetim aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptaliyle, yeniden bağlanmasına, ödenmeyen aylıkların faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakim tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacının annesinden dolayı almış olduğu aylığın kesildiği tarihten itibaren yeniden bağlanmasına ve ödenmeyen aylıklarının kendisine yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 10/12/2009 kesinleşme tarihli ilam ile eski eşinden boşandığı, davalıya boşanma sonrası yaptığı başvurusu sonucunda davalı Kurum tarafından ölen babasından dolayı ölüm aylığı bağlandığı, davalı Kurum tarafından başlatılan tahkikat sonucu düzenlenen 11/04/2011 tarihli kontrol memuru raporuna dayanak olarak oluşturan tarihli tutanak ile çevre esnaflarından ‘ın beyanının alındığı, yazılı ifadesinde adresinde yaşayan ve davacı K.. E..’i tanıdığı, bu adreste yaklaşık 15(on beş) yıldır birlikte oturduklarını beyan ettiği, Kurum tarafından davacıya bağlanan aylığın kesilerek 01.02.2010 -19.08.2011 tarihleri arasında davacıya yersiz aylık olarak ödenen toplam 11.564,11.- TL nin davacıdan talep olunduğu, yargılama aşamasında yapılan kolluk araştırması neticesi davacının adresinde yaşadığı, eski eşi R.. E..’ın ise Gölcük adresinde ikamet ettiği dolayısı ile davacı ile eski eşinin ayrı yaşadıklarının tespit edildiği, davacının zaman zaman şizofren oğlunun rahatsızlığı nedeniyle boşandığı eşinin evine geldiği, oturma amaçlı olarak evin davacı tarafından kiralandığının görüldüğü hususlarının tutanağa bağlanmak suretiyle Mahkeme’ye bildirildiği, yine yapılan sosya-ekonomik durum araştırması neticesi düzenlenen tutanakta davacının bakmakla yükümlü özürlü bir oğlunun olduğu, oğlundan dolayı özürlü aylığı almakta olduğu, el işleri yaparak ek olarak gelir elde ettiğinin belirtildiği, davacının 12/01/2010 tarihinde adresinin , 20/01/2011 tarihinde “ , 18/02/2014 tarihinde tekrar ” olarak kayıtlarda yer aldığı, davacının ve boşandığı eşinin 2007-2010 yılları arası gerçekleştirilen seçimlerde nda aynı sandıkta seçmen kaydının bulunduğu, davacının oğlunun velayetinin davacıya bırakıldığına dair Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 23/07/2008 tarihli ve 2008/460 Esas ve 2008/597 Karar no lu ilamının dosyaya sunulduğu, duruşmalarda davacı tanıkları ile Kurum tarafından düzenlenen tutanakta adı geçen O.. K..’ın dinlendiği anlaşılmaktadır.
…/….

Davanın, yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56’ncı maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96’ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5510 sayılı Yasanın 56 maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan 2009/86 Esas numaralı başvurunun, 28.04.2011 tarihinde verilen karar ile reddedilmiştir.
5510 sayılı Kanun’un 56’ncı maddesinin ikinci fıkrası, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli olarak birlikte yaşama, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak da benimsenmiştir.Burada, eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun/durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve çerçevesinin çizilip ortaya konulması önem arz etmektedir. Taraflar arasında hangi hukuki sebep ve maddi vakıaya dayanmış olursa olsun, sona ermiş evlilik birliğinin hak ve yükümlülüklerinin sürdürüldüğü beraberlikler veya kesinleşmiş yargı kararına bağlı olarak gerçekleşmiş boşanmanın var olan/olası sonuçlarını ortadan kaldırıcı/giderici nitelikteki birliktelikler madde kapsamında değerlendirilmeli, ortak çocuk/çocuklar yönünden, boşanma kararına bağlanan veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak, eşlerin belirli aralıklarda ve günlerde zorunlu şekilde bir araya gelmeleri durumunda ise kanun koyucunun bu türden ilişkinin varlığının gelir/aylık bağlanmaması veya kesilmesi nedeni olarak öngörmediği kabul edilmeli, boşanılan eşle kurulan/yürütülen ilişkinin, eylemli olarak birlikte yaşama kavramı kapsamında yer alıp almadığı dikkatlice irdelenerek saptama yapılmalıdır.
Anılan 56’ncı maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Sonuç olarak; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56 ncı maddesinin ikinci fıkrasına dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu nedenle farklı adreslerde oturduğu iddia olunan davacı ve boşandığı eşinin 01.10.2008 tarihi ve sonrasında ayrı yaşadığının belirlenebilmesi için, ilgililerin su, elektrik, doğalgaz, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, varsa davacı ve boşandığı eşin çalışmalarından dolayı resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanan eşler 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta iseler adlarına ödeme
…/…

– yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları mahallenin/köyün muhtar ve azalarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
Yapılacak iş, davacı ile boşandığı eşinin birlikte yaşayıp yaşamadığının tespiti için, yukarıdaki açıklamalar kapsamında ayrıntılı araştırma yaparak sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde buplundurulmaksızın, Mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 07/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.