Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/8852 E. 2014/27435 K. 16.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8852
KARAR NO : 2014/27435
KARAR TARİHİ : 16.12.2014

MAHKEMESİ : Dörtyol 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 21/01/2014
NUMARASI : 2010/460-2014/17

Davacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, 70.000.00 TL maddi ve manevi tazminatı yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacılar ve davalılardan F.. D.. ve M. Genel Sigorta A.Ş vekillerince istenilmesi ve davacı vekiline de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 16/12/2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı K.. D.. ile vekili Avukat M. Ö. geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulanan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tespit edildi.
KARAR
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, zorunlu mali mesuliyet sigorta şirketince bir ödeme yapılması söz konusu ise bunun infaz sırasında dikkate alınmasının mümkün bulunmasına göre davalılar F.. D.. ile M. Genel Sigorta AŞ vekillerinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 12.12.2006 tarihinde meydana gelen trafik iş kazası sonucu % 66 oranındaki sürekli iş göremezlik nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece kusuru bulunmadığından davalı S. Yapı İnş. AŞ’ne yönelik davanın reddine, Sigorta şirketi poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olmak üzere maddi tazminat isteminin kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı vekili ile davalılardan F.. D.. ve M. Genel Sigorta AŞ vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi tazminatın belirlenmesi ile davalılar F.. D.. ile M. Genel Sigorta AŞ’nin hüküm altına alınan tazminatlardan sorumlu bulunduğunun kabulüne ilişkin karar isabetlidir. Ancak kusuru bulunmadığından bahisle S. Yapı İnş. AŞ’ne yönelik davanın reddi hatalı olduğu gibi, davacı yararına manevi tazminatın takdirinde yanılgıya düşüldüğü, manevi tazminatın az takdir edildiği görülmektedir.
Davacının İ. Çelikhane Tesislerinin modernizasyonu ile kapasite artırımı işinin yapımını üstlenen S. Yapı İnş. AŞ’nin bu işin çelik konstrüksiyon profil demontaj ve montaj işlerinin yapımını verdiği F.. D..’nın işçisi olduğu olay günü işvereni tarafından temin edilen servis aracı ile işe gelirken servis araç sürücüsünün, aracın direksiyon hakimiyetini kaybederek aracın yoldan çıkması ve devrilmesi ile trafik iş kazasında yaralandığı, zararlandırıcı olayın sürücünün tam kusurlu eylemi sonucunda ortaya çıktığı, davalı F.. D..’nın gerek istihdam ettiği sürücünün kusurlu eylemi nedeniyle ve gerekse işleten olarak kusuru bulunmasa bile tazminattan sorumlu bulunacağı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık davalı s. yapı AŞ’nin kusuru bulunmasa bile tazminattan sorumlu olup olmayacağına ilişkindir. Mahkemece davalı S. Yapı inş. AŞ’nin kusuru bulunmadığından bahisle bu davalıya yönelik davanın reddine karar verilmiş ise de varılan bu sonuç hatalı olmuştur.
Gerçekten iş kazası sonucu zarara uğrayan işçinin tazminat davası işveren veya kusurlu 3.kişilere yöneltilir. Bundan başka aracı olarak nitelendirilen kişilerce ise alınan işçilerin uğrayacakları zarardan dolayı asıl işverenin aracı ile birlikte sorumlu olacağı 4857 sayılı Yasanın 2/6 maddesi gereğidir.
Gerek 4857 sayılı Yasanın 2/6 ve gerekse 5510 sayılı yasanın 12/son maddeleri ile yürürlükten kalkan Sosyal Sigortalar Kanununun 87/2. maddesinde; aracının hukuksal açıdan tarifi yapılmış kimlerin aracı veya halk arasındaki deyimi ile “Taşeron” sayılacağı belirlenmiştir. Buna göre; aracıdan bahsedilebilmek için; öncelikle üst işveren ve bunun tarafından ortaya konulan bir iş olmalı ve görülmekte olan bu işin bölüm ve eklentilerinden bir iş alt işverene devredilmelidir. Çoğu kez bina inşaat işlerinde görüldüğü gibi, ana binayı veya asıl işi bitirmekle yükümlü bir işveren, bu işin doğrama, döşeme, su tesisatı gibi bölümlerini aracılara devretmektedir. Bu gibi durumlarda üst-alt işveren ilişkisinden söz edilebilir. Buna karşı, bir işin bütünüyle bir işverene devri durumunda veya anahtar teslimi denilen biçimde işin verilmesi durumunda, artık üst-alt işveren ilişkisi ortada bulunmamaktadır. Arsanın veya binanın salt maliki olmak ve ihale makamı olarak işi bütünüyle devretme durumlarında, ortada aracı denilen kurumdan söz edilemez. Çünkü burada iş tamamıyla ve bütün olarak bağımsız bir işverene devredilmektedir. Somut olayda davalılar S. Yapı İnş. AŞ ile F.. D.. arasındaki ilişkinin asıl-alt işveren ilişkisi olduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden açıkça anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca İş Kanununun 2/6 maddesi gereğince hüküm altına alınacak tazminattan, asıl işveren olarak S. Yapı İnş AŞ’nin kusuru bulunmasa bile sorumluluğu yoluna gitmek gerekirken, kusurunun bulunmadığından bahisle bu davalıya yönelik davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Manevi tazminatın miktarına yönelik temyize gelince:
Davacının iş kazası sonucu % 66 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı olayda davacının ve davalı asıl ve alt işverenlerin kusurunun bulunmadığı, tüm kusurun servis araç sürücüsü olan işçiye ait bulunduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Bedensel bütünlük eş deyişle vücut bütünlüğü kavramının fizik bütünlük yanında ruhsal bütünlüğü ve sağlığı da kapsadığı tartışmasızdır. Olayın özelliklerinin neler olduğu 22.6.1966, 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanmıştır. Bunlar her olayda değişebilir. Bu nedenle hakiminin kararında bu özellikleri objektif ölçülere göre göstermesi gerekir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hüküm altına alınan 60.000,00-TL manevi tazminatın az olduğu açıkça belli olmaktadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, davacı yararına takdir edilen 1.100.00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine, 16.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.