Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/8420 E. 2014/16591 K. 08.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8420
KARAR NO : 2014/16591
KARAR TARİHİ : 08.09.2014

MAHKEMESİ : Ankara 4. İş Mahkemesi
TARİHİ : 11/12/2013
NUMARASI : 2012/763-2013/1329

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, 10.06.2011 tarihindeki iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davacı anne için 2.141,57TL maddi-30.000,00TL manevi tazminatın, davacı baba için 30.000,00TL, davacı kardeşler için ise 5.000,00’erTL manevi tazminatın davalılardan tahsiline, davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ile sorumlu tutulmasına karar verilmiştir.
Hakimin son oturumda tutanağa yazdırıp tefhim ettiği karar, esas karar olup, sonradan yazılan gerekçeli kararın bu karara aykırı olmaması gerekir. Hakim duruşmaya son verip, kararı anlatmakla davadan elini çekmiştir. Nihai karar vermekle davadan elini çeken mahkemeler karardan sonraki dönemde usule ilişkin ayrık haller dışında, davayı tekrar ele alıp, esasa etkili karar veremezler. Mahkemelerin, işaret edilen doğrultuda inceleme yapılıp karar verilmesine olanak tanıyan bir usul hükmü yoktur.
Bunun yanında 6100 sayılı H.M.K’nın 297/2 maddesinin “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin ,taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık,şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.” hükmüne göre de Mahkemelerin hükümlerinin açık ve şüpheden uzak olma yükümlülüğü düzenlenmiştir.
Dosya kapsamından, Mahkemece 11.12.2013 tarihinde tefhim olunan nihai kararda hüküm altına alınan manevi tazminatların davalı şirketten tahsile karar verilmiş fakat tahsile karar verilen şirketin hangisi olduğu karar yerinde gösterilmemiştir. Davacılar vekili 18.12.2013 tarihli dilekçesi ile bu karışıklığın giderilmesini Mahkemeden istemiş, Mahkemece 10.03.2014 tarihli karar ile 11.02.2013 tarihli kısa kararda yer alan “davalı şirketten tahsiline” ibaresinin çıkarılarak “davalılardan müteselsilen tahsiline, davalı sigorta şirketinin poliçe kapsam ve limitiyle sınırlı sorumluluğuna” ibaresinin yazılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda ise,Mahkemenin 11.12.2013 tarihli nihai kararında hüküm altına alınan manevi tazminatların hangi şirketten tahsiline karar verdiğinin açık olmaması bakımından H.M.K’nın 297/2 maddesinde belirtilen “mahkeme kararlarının tereddütten uzak olması” ilkesine aykırı davrandığı açık ise de Mahkemenin 11.12.2013 tarihli nihai kararındaki bu tereddütü gidermek için dosyayı yeniden ele alarak 10.03.2014 tarihli ek karar ile davalıların müteselsil sorululuğuna(sigorta şirketinin poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olarak) karar vermesi hakimin duruşmaya son verip davadan elini çektikten sonra dosyayı yeniden ele alıp bir davalı şirket hakkında verilen hükmün diğer davalıyı da sorumlu tutacak şekilde esasa dair karar verme imkanının bulunmamasına göre yok hükmünde bir karardır. Hal böyle olunca da kısa karar ile gerekçeli karar hüküm fıkrasının birbirine çelişik olduğu açık olup bu durum usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde,taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacıların ve davalı şirketlerin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine 08/09/2014 gününde oy birliğiyle karar verildi.