Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/8001 E. 2014/9641 K. 30.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8001
KARAR NO : 2014/9641
KARAR TARİHİ : 30.04.2014

MAHKEMESİ : Diyarbakır 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 19/12/2012
NUMARASI : 2012/808-2012/799

Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava; davacının 01.05.2005 –08.05.2009 tarihleri arasındaki davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kurum’a bildirilmeyen hizmetlerin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı şirkete husumet yöneltilip yöneltilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Taraf ehliyeti dava şartlarından olup yargılamanın her safhasında re’sen gözönünde tutulması gerekir. Taraf sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir.
Hizmet tespiti davalarında, davacının tespitini istediği çalışmanın geçtiği işyerinin sahibi olan gerçek ya da tüzel kişi işveren, Sosyal Güvenlik Kurumu ile zorunlu dava arkadaşıdır. Hal böyle olunca, işveren dışındaki gerçek ya da tüzel kişilere bu davada husumet yöneltilemez.
Dava, davacının davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma kayıt ve tescil edilmeyen hizmetlerin tespiti istemine ilişkin olup,bu yönüyle davanın yasal dayanağı belirgin olarak, 5510 sayılı Yasanın 86/9 (506 sayılı Yasanın 79/10) maddesidir. Anılan madde gereğince çalışmaların tespit ve sigortalı hizmet olarak değerlendirilebilmesi için çalışmaların 5510 sayılı Yasanın 4/1-a (506 sayılı Yasanın 2) maddesi anlamında hizmet akdine dayalı olarak geçmesi koşuldur.
Uyuşmazlığın çözümü için “sigortalı” , “işveren”, “hizmet akdi” kavramlarının tartışılması gerekir.
5510 sayılı Yasanın 4/1-a (506 sayılı Yasa’nın 2) maddesinde bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu kanuna göre sigortalı sayılacakları, 5510 sayılı Yasanın 12. maddesinde (506 sayılı Yasanın 4) bu kanunun uygulanmasından 4/1-a maddesinde (506 sayılı Yasanın 2) belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişilerin işveren olduğu bildirilmiştir.
Olayda sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için sigortalılık niteliğini edinmenin koşulları üzerinde durulmalıdır. Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için kural olarak hizmet akdinin çalıştırılana yüklediği edim işverene ait işyerinde görülmeli, çalıştırılan 5510 sayılı Yasanın 6. maddesinde (506 sayılı Yasanın 3) belirtilen sigortalı sayılmayan kişilerden olmamalıdır.
Hizmet akdinin unsurları; 1-Hizmetin belirli veya belirli olmayan bir zaman içinde görülmesi, 2-Hizmet akdinin konusu olan edimin işverene ait işyerinde yerine getirilmesi 3-Edimin ifası sırasında işverenin denetim ve gözetimi altında bulunması 4-Edimin ücret karşılığında yapılması ve ücretin zaman esası üzerinden saptanmasıdır. Ücret zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi belirli ya da belirli olmayan bir zaman için alınmış veya çalışılmış oldukça hizmet akdi yine mevcuttur. Hizmet akdinde emir ve talimat yetkisi işçinin çalışma yerinin, işe başlangıç ve sona eriş saatinin işverence tespiti biçimindedir.
Hizmet akdinin belirleyici ve ayırıcı unsurları zaman ve bağımlılıktır. Zaman ve bağımlılık unsurlarını birlikte gerçekleştirecek biçimde çalışmanın varlığı halinde aradaki ilişkinin hizmet akdine dayalı olduğunun kabulü gerekir.
Yasalarımızda iki tip korucu sistemi yer almaktadır.
1) 442 sayılı Köy Kanunu’nun sekizinci faslında “Köy Korucuları Ve Göreceği İşler” düzenlenmiş olup, 68. maddede, köy sınırı içinde herkesin ırzını, canını ve malını korumak için köy korucuları bulundurulacağı; korucuların ihtiyar meclisi tarafından tutulacağı ve köy muhtarının vereceği haber üzerine kaymakamın emri ile işe başlayacakları; korucuların köy muhtarının emri altında olduğu ve resmi işlerde onun emirlerine uymak zorunda bulundukları belirtilmiştir (m.68-72). Belirli durum ve koşullarda, bunlara yardım ve destek amacıyla “gönüllü korucu” adı altında bazı kişilerin görev yapabileceği 74. maddede düzenlenmiş, anılan maddede; “Köy muhtarı ve ihtiyar meclisi mahsul zamanlarında çapulcular ve eşkiya türemiş ise yağmadan köy halkını korumak için köylünün eli silah tutanlarından lüzumu kadarını gönüllü korucu ayırarak bunların isimlerini bir kağıda yazıp kaymakama götürür. Kaymakamın müsaadesi olursa bu gönüllü korucular asıl korucularla beraber yağmacılara ve eşkiyaya karşı köy ve köylüyü korurlar.” hükmü öngörülmüştür. Kanun koyucu, anılan maddelerle “köy korucusu” kavramını benimseyip belirli durum ve koşullarda (ürün zamanlarında eşkıya ve çapulcuların türemesi durumunda, köy halkını yağmadan korumak için), bunlara yardım ve destek amacıyla “gönüllü korucu” adı altında bazı kişilerin görev yapabileceğini belirtmiştir.
2-Ülkemizde terör eylemlerinin yoğunluk kazanması üzerine özellikle güvenlik güçlerinden ve jandarma karakollarından uzak yerleşim birimlerinde yaşamını sürdüren bireylerin mal ve can güvenliğinin korunmasında güvenlik güçlerine destek ve yardımcı olmak ve anında müdahaleyi gerçekleştirmek amacıyla 26.03.1985 gün ve 3175 sayılı Kanunu kabul ederek 442 sayılı Köy Kanununun 74. maddesine eklenen fıkra ile “Bakanlar Kurulunca tespit edilecek illerde; olağanüstü hal ilanını gerektiren sebeplere ve şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin köyde veya çevrede ortaya çıkması veya her ne sebeple olursa olsun köylünün canına ve malına tecavüz hareketlerinin artması hallerinde de, valinin teklifi ve İçişleri Bakanlığının onayı ile yeteri kadar Geçici Köy Korucusu görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilen geçici köy korucularına görevleri süresince ödenecek ücret ile hizmetin bitiminde verilecek tazminat miktarı ile giyim bedelleri İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca tespit edilir ve Maliye ve Gümrük Bakanlığı bütçesine ilgili transfer harcamaları bölümünden İçişleri Bakanlığı bütçesine aktarılacak ödenekten bu Bakanlıkça karşılanır.” düzenlemesi getirilmiştir.
Ancak dava konusunu teşkil eden gönüllü köy korucularının ise statüsünü belirleyen herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Yaptıkları işin hizmet akdi gereği bir iş olduğu mu veya kamusal bir görev mi olduğu olduğu hususunu belirlemek için çalışma şeklinin unsurlarını ele alarak tek tek tartışmak gerekmektedir. Öncelikle gönüllü köy korucuları ile 442 sayılı yasa kapsamında alınan korucuları birbirinden ayırmak gerekir. Terörle mücadele kapsamında alınan geçici köy korucularının görev alanları ve görevlendirilmeleri yasalarda açıkça düzenlendiğinden yaptıkları görev kamusal niteliktedir. Gönüllü köy korucusu olan davacının yaptığı görev ise kamusal nitelikte değildir. Ayrıca davacının çalıştığı yer davalı şirkete ait mermer ocakları olup, burada kim ya da kimler tarafından görevlendirildiği belli olmamaktadır.
Somut olayda; davacının gönüllü köy korucusu olduğu belirtilmiş olup, bu nedenle davacının kim tarafından ve ne zaman gönüllü köy korucusu olarak alındığı, davacıya silah verilip verilmediği verilmişse kim tarafından ve ne tür bir silah verildiği, davalıya ait işyerinin güvenliğini sağlaması için kim tarafından görevlendirildiği, görev yerlerinin kim tarafından belirlendiği, işi yaparken kimden talimat aldığı, ücret ödenip ödenmediği ödenmişse kim tarafından ne kadar ödendiği, çalışma süresi içerisinde izin kullanıp kullanmadığı kullanmışsa izni kimin verdiği hususları araştırılmak suretiyle davalı şirkete husumet yöneltilip yöneltilemeyeceği belirlenmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece yapılacak iş, yukarıda belirtilen hususlarda araştırma yapılarak taraflar arasında hizmet akdi bulunup bulunmadığı belirlenerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden T. M. A.Ş’ye iadesine 30.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.