Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/7639 E. 2014/21588 K. 28.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7639
KARAR NO : 2014/21588
KARAR TARİHİ : 28.10.2014

MAHKEMESİ : Balıkesir 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 13/02/2014
NUMARASI : 2008/580-2014/107

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava 18.01.2003 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 50 oranında sürekli iş göremezlik nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının maddi tazminat isteminin kabulüne manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemenin manevi tazminatın takdirine ilişkin kararı isabetlidir. Maddi tazminatın belirlenmesinde ise hataya düşüldüğü görülmektedir.
Dava, sigortalının, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliği nedeniyle uğramış olduğu zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Kusurun aidiyeti ve oranı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır.
Öte yandan tazminat miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Mahkemece hükme esas alınan 13.01.2014 tarihli hesap bilirkişi raporunda sigortalının zararı hesaplanırken 2008 yılından itibaren asgari geçim indiriminin dikkate alınması isabetlidir. Keza davacının 2006 yılına ait bilinen ücretinin asgari ücrete oranlanarak, asgari ücretlerin bu oran dahilinde artırılması yoluyla bilinen dönemde ki ücretlerin belirlenmesi de yöntem olarak isabetlidir. Ne var ki bilinen devrede, 2008 yılından itibaren tazminata esas alınacak davacı ücretinin belirlenmesi sırasında, önce net asgari ücretin bulunup, sonra bu ücretin belirlenen katsayı oranında artırılması ve en son asgari geçim indiriminin ilave edilmesi gerekirken, asgari geçim indirimi uygulanmış net asgari ücretin katsayı dahilinde artırıldığı, diğer bir deyişle asgari geçim indirimlerine de artırım uygulandığı görülmektedir. Asgari geçim indiriminin hesaplanma şekli 5165 sayılı yasanın 2.maddesiyle değişik 193 sayılı gelir vergisi kanununun asgari geçim indirimi başlıklı 32.maddesinde gösterilmiş olup, hesap yönteminin buna aykırı olduğu ortadadır. Hal böyle olunca tazminatın belirlenmesinde esas alınan ücretin hatalı tespit edildiği hesap raporunun hükme esas alınmasının isabetsiz olduğu ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalıya iadesine
28.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.