Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/6450 E. 2014/7301 K. 08.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6450
KARAR NO : 2014/7301
KARAR TARİHİ : 08.04.2014

MAHKEMESİ : İzmir 9. İş Mahkemesi
TARİHİ : 20/02/2014
NUMARASI : 2011/264-2014/84

Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 20.11.1998 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu % 33,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davalı tarafça temyiz edilmiştir.
İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında; zamanaşımı süresi gerek olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı yasanın 146. maddesi gereğince haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıldır.
Somut olayda, Davacının 24.03.2011 tarihli dava dilekçesi ile dava açtığı davamı tarafça süresi içericinde zaman aşımı definin ileri sürüldüğü uyuşmazlık konusu değildir.
Uyuşmazlık bu tür davalarda gerek yürürlükten kalkan 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. maddesi ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı yasanın 146. maddesi gereğince uygulanmakta olan 10 yıllık zaman aşımı süresinin hangi tarihte başlatılması gerektiği, giderek davanın zaman aşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir.
Dava konusu olay nedeniyle, davacının 11.05.2011 tarihli başvurusu üzerine, Sağlık Bakanlığı İzmir Tepecik Hastahanesinin 18.12.2012 tarihli raporu dikkate alınmak suretiyle, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Sağlık Kurulunca, davacının 10.11.1998 tarihinde geçirdiği kaza nedeniyle 20.05.1999 tarihinden itibaren çalışabilir duruma gelebileceği, % 20 oranında cerrahi müdahale ile düzelmeyecek ölçüde yanık skarı ile buna bağlı olarak sağ omuz ve el bileğinde hareket kısıtlılığı oluşan davacının % 33,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı belirtilmiştir. Davacı bakımından değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı da ortadadır. Bu duruma göre gerek olay tarihi ve gerekse sürekli iş göremezliğe girdiği 20.05.1999 tarihine göre 24.03.2011 dava tarihinde yasanın öngördüğü 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır.
Hal böyle olunca, süresi içerisinde davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’i nin kabul edilerek dava konusu manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur. 1998 yılındaki olay nedeniyle 2011 yılında Kuruma yapılan başvurunun zaman aşımının başlangıcının belirlenmesi anlamında davacıya bir hak kazandırmayacağı ortadadır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, davanın zaman aşımı nedeniyle reddi yerine, davalının zaman aşımı define değer verilmeme nedeni açıklanmadan yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
08.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.