Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/4665 E. 2014/14119 K. 17.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4665
KARAR NO : 2014/14119
KARAR TARİHİ : 17.06.2014

MAHKEMESİ : Zonguldak 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 17/12/2013
NUMARASI : 2013/121-2013/666

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R
Dava, sigortalının iş kazası sonucu sürekli iş göremezliği nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 33.323,00 TL maddi ve 35.000,00 TL manevi tazminatın maluliyet tespit tarihi olan 18.02.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacı sigortalının davalı TTK’ya ait maden ocağında 16.04.1978 tarihinde dolu kömür vagonlarını tumba yaparken sıçrayan kömür parçasının sağ gözüne isabet etmesi sonucu iş kazası geçirdiği, SGK Maluliyet Daire Başkanlığı’nın 18.02.2011 tarihli tespit kararında sürekli iş göremezlik oranının % 39.2 olduğunun belirtildiği, hükme esas bilirkişi kusur raporunda olayın meydana gelmesinde davalı işverenin % 30 oranında kusuru bulunduğu, % 70 oranında kaçınılmazlık faktörünün etkisi bulunduğunun belirtildiği, bilirkişi hesap raporunda davacının 38.116,15 TL maddi zararı bulunduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacı 04/03/2013 tarihli dava dilekçesinde, olayın 16/04/1978 tarihinde meydana geldiğini, bu olay nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, davacının bilirkişi raporu ile belirlenecek maddi zararlarından fazlaya ilişkin bölümü saklı kalmak üzere belirsiz alacak olarak 10 TL maddi tazminat talep ettiğini, dava dilekçesinin 15/03/2013 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, davalının 20/03/2013 tarihli cevap dilekçesinde süresi içerisinde davaya karşı zamanaşımı itirazında bulunduğu anlaşılmaktadır.
Olay iş kazasından kaynaklanan tazminat talebi olup, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. Maddesine göre 10 yıllık zaman aşımına tabidir.
Davacının dava dilekçesinde olayın 16/04/1978 tarihinde meydana geldiğini, olay nedeniyle maddi manevi zarara uğradığını, ancak alacak miktarını tam olarak belirleyemediği için belirsiz alacak olarak 10 TL maddi tazminat talep ettiğini belirtmiş, davalı olay nedeniyle alacağın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
Mahkeme, 30/04/2013 tarihli celsede yanılgılı değerlendirme sonucu zamanaşımı itirazının reddine karar vermiş, yargılamaya devam etmiştir. Yargılama aşamasında davacı bilirkişi raporu doğrultusunda, tüm delillerinin derdest ilk dava dosyasında olduğunu belirterek alacak miktarının artırımı niteliğinde birleştirme talepli ek dava açmış ve ilk dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece ilk davada süresında yapılan zamanaşımı savunması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olsaydı aynı olay nedeniyle aynı delillere dayanılarak ek davanın açılması mümkün olmayabilirdi. Ancak yargılamanın devam ettiği sırada aynı olay nedeniyle birleştirme talepli ve ilk davadaki delillere dayanılarak açılan miktar belirleme niteliğindeki ek davanın sadece belirsiz alacağın belirlenmesi niteliğinde olduğundan ilk davada yapılan zamanaşımı savunmasının bu talep yönünden de geçerli olduğu ve tüm alacağın zamanaşımına uğradığı kabul edilerek zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 17.06.2014 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY
Somut olay bakımından davacı M.. K..’nın, 16.04.1978 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle kurum tarafından verilen 11.04.2011 tarihli sağlık raporuna göre %39,2 oranında malul kaldığı anlaşılmıştır. Belirtilen rapor tarihinden önce de davacının kazanın hemen akabinde sağlık kuruluşlarına başvurduğu anlaşılmaktır. Davacı söz konusu rapora istinaden 04.3.2013 tarihinde 10 TL lik maddi tazminat davası açmıştır. Davalı vekili süresinde verdiği cevap dilekçesi ile bu alacak talebine karşı zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Mahkeme ara kararı ile, maluliyetin tespiti tarihini gözönüne alarak alacağın zamanaşıma uğramadığına karar vermiştir. Yaptırılan zarar hesabına göre davacının maddi zararının 33.323,18 TL olduğunun anlaşılması üzerine davacı 24.10.2013 tarihinde açtığı ek dava ile 33.318,18 maddi 35.000 TL manevi tazminat talep etmiştir. Bu davanın dilekçesi davalı tarafa 26.11.2013 tarihinde tebliğ edilmiş olmakla birlikte herhangi bir zamanaşımı savunmasında bulunulmamıştır. Mahkemece davanın kabulü ile 33.323 TL maddi 35.000 manevi tazminata karar verilmiştir.
Olayın hukuki değerlendirmesine gelince; İşverenin işçiyi gözetim borcuna aykırı davranışı sonucunda gerçekleşen iş kazası ya da meslek hastalığı sonucu işçinin maddi ve manevi tazminat talep hakları doğmaktadır. İş kazasından kaynaklan tazminat talepleri 818 sayılı BK. m. 125’e göre üzerinden on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. On yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı olay tarihi olup, her halde kazanın meydana gelmesinden itibaren on yıl geçmekle tazminat talebi zamanaşımına uğrar. Zamanaşımının başlaması için zararı bilmek gerekli ise de, zararın varlığını, niteliğini, kapsamını, miktarını ve temel unsurlarını kesin olarak belirleyecek bilgilerin dava açacak derecede öğrenilmiş olması
– gerekmediği gibi; tazminatın hesabına yarayacak bütün ayrıntıların bilinmesi de şart değildir (Oğuzman Kemal/Öz Turgut, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2012, s. 71; Tandoğan Haluk, Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara 1961, s. 356). Devam eden zararlar bakımından da zararın öğrenilmiş olması için, zararın miktarının kesin olarak bilinmesi gerekli değildir. Yargıtay’da pek çok kararında zararın miktarının zaman içinde değişmediği durumlarda zararın varlığının öğrenilmesinin, zamanaşımının başlaması için yeterli olduğunu, ayrıca zararın kapsam ve miktarının öğrenilmesinin zamanaşımının başlaması için bir koşul olmadığını kabul etmektedir ( Örneğin, 13. HD nin 16.9.2005 tarih, 5697/13292 sayılı kararı). Böylelikle dava edilmeyen kısım için zamanaşımı kesilmemektedir. Dava edilmeyen kısım için zamanaşımı savunması ile karşı karşıya kalınmaktadır.
Medeni usul hukukunda dava açılmasının sonuçlarından biri de 818 sayılı BK m. 133/2’de ki, “Alacaklı dava açmak veya def’i ileri sürmek amacıyla mahkeme veya hakeme müracaat etmiş veya icrai takibata girişmiş yahut iflas masasına müracaat ederek hakkını talep etmişse, zamanaşımı kesilir” hükmü gereğince zamanaşımının kesilmesidir. Kısmi dava, asıl davadan ayrılabilen bağımsız bir taleptir. Bu nedenle, kısmi dava açılması durumunda zamanaşımı sadece dava konusu edilmiş talep bakımından kesilir. Davacı bakiye hakkında açıkça feragat etmiş olmadıkça geri kalan kısmı dava etme hakkını yitirmemekle birlikte talep edilmeyen kısım bakımından zamanaşımı işlemeye devam eder. Davacının davasını fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak açmış olması dahi bu sonucu değiştirmez. Kısmi dava, talebin bir kısmını konu almakla birlikte ek davadan bağımsız bir dava olduğundan zamanaşımı sadece dava konusu edilen kısımla sınırlı olarak kesilecektir. Davacı alacağını, önce 10 TL lik kısmi, daha sonra 33.318,18 TL lik ek dava açarak talep etmiştir. Her talebin ayrı bir davaya konu edilmesi nedeniyle, davalı tarafın her davaya karşı birbirinden bağımsız savunmada bulunma külfeti bulunmaktadır. Dolayısıyla, daha önce açılan kısmi davada yaptığı zamanaşımı savunması sonradan açılan ya da açılma ihtimali bulunan ek davalar içinde yapılmış sayılmaz.
Somut olayda ek dava bakımından herhangi bir zamanaşımı savunması yapılmadığına göre, sayın çoğunluğun asıl ve ek davadaki tazminat taleplerinin tek bir tazminat talebi olması nedeniyle yapılan zamanaşımı savunmasının taleplerin tamamını kapsadığı yönündeki görüşüne katılmamaktayız. Mahkemenin kararı sonuç itibarıyla doğru olup, yalnızca kısmi davadaki 10 TL lik kısma karşı süresinde zamanaşımı def’inde bulunulduğundan toplam zarardan bu miktarın düşülerek karar verilmesi gerekirdi.