Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/3910 E. 2014/6317 K. 31.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3910
KARAR NO : 2014/6317
KARAR TARİHİ : 31.03.2014

MAHKEMESİ : Zonguldak 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 30/12/2013
NUMARASI : 2013/288-2013/669

Davacı, meslek hastalığı sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlere göre davalı T.T.K vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, sigortalının %26,2 oranındaki meslek hastalığı maluliyeti nedeniyle maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 16.787,25 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacı sigortalının %26,2 olan meslek hastalığı maluliyeti nedeniyle açtığı maddi tazminat davasında Mahkemece ilk olarak 27.12.2012 tarihli karar ile 4.152,23 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği, belirtilen bu kararın yalnızca davalı T.T.K. vekili tarafından temyiz edildiği, Dairemizin 15.04.2013 tarihli ilamı ile 27.12.2012 tarihli Mahkeme hükmünün bozulduğu anlaşılmıştır.
Temyize konu edilen 30.12.2013 tarihli Mahkeme kararında sair yönlerden bir yanlışlık bulunmamakla birlikte, 27.12.2012 tarihli ilk hükmün yalnızca davalı T.T.K. vekili tarafından temyiz edilmesine göre bozma sonrası verilen 06.01.2014 tarihli ikinci kararda davalı T.T.K. yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumunun göz ardı edilerek neticeye varılması doğru bulunmamıştır. Şöyle ki; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bu kesinleşme durumu hükmü temyiz etmediği için bozma ilamında lehine bozma nedeni belirtilmeyen taraf içinde söz konusudur. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremeyeceği gibi bozma ilamında lehine bozma nedeni belirtilmeyen taraf lehine de mahkemece ilk karardakinden daha fazla menfaate hükmedemez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK). Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olayda, Mahkeme’nin 27.12.2012 tarihli ilk kararının sadece davalı Kurum tarafından temyiz edilmesine göre Dairemizin 15.04.2013 tarih, 2013/4828 Esas-2013/7454 Karar sayılı bozma ilamına uyulmasıyla 27.12.2012 tarihli ilk hükmü temyiz etmeyen davacı bakımından lehine hüküm altına alınabilecek tazminat miktarının 4.152,23TL ile sınırlı olduğu açıktır. Bu noktada Mahkemenin Dairemiz bozmasına uyması sonrasında ilk hükmü tek başına temyiz eden davalı T.T.K yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumunu göz ardı ederek yazılı şekilde karar vermesi doğru görülmemiştir.
O halde, temyiz eden davalı T.T.K vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 31/03/2014 gününde oy birliğiyle karar verildi.