Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/3622 E. 2014/22662 K. 04.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3622
KARAR NO : 2014/22662
KARAR TARİHİ : 04.11.2014

MAHKEMESİ : İstanbul 13. İş Mahkemesi
TARİHİ : 02/10/2013
NUMARASI : 2011/952-2013/548

Davacı, sigortalılık başlangıç tarihinin 01/06/1975 olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

K A R A R

Dava; davacının sigorta başlangıç tarihinin 01.06.1975 olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece; davacının 18 yaşını ikmal ettiği tarih olan 09.03.1976 tarihi itibariyle sigortalı hizmet başlangıcının tespitine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; doğrama atölyesinde çalıştığını beyan eden davacı adına 01.06.1975 tarihli işe giriş bildirgesi düzenlendiği, yapılan imza incelemesi sonucu davacının imzası ile bildirgedeki imza arasında tam bir uygunluk ve benzerlik yok ise de fotoğrafın davacıya ait olduğunun bildirildiği, davacının talep ettiği dönemde davalı Kurum’a bildirilen çalışması bulunmadığı, davalı Kurum tarafından işyeri dosyasının iz olduğu belirtilerek dönem bordrolarının gönderilmediği, işe giriş bildirgesinde belirtilen işyerinin 01.07.1974 – 31.12.1977 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa kapsamında olduğu, işe giriş bildirgesinde işveren olarak görünen İ.. Y..’nın tanık olarak dinlenildiği ve davacının 01.06.1975 tarihinde çırak olarak çalışmaya başladığını, 1-1,5 ay çalıştığını beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa’nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur. Bu yön 506 sayılı Yasa’nın 6. maddesi ile 5510 sayılı Yasa’nın 7/a maddesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1999/21-549-555, 2005/21-437-448 ve 2007/21-306-320 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Bu bakımdan davacının işyerinde eylemli olarak çalışıp çalışmadığının yöntemince araştırılması gerektiği ortadadır.
Bu tür davalar yalnızca bir günlük çalışmanın tespitinden ibaret olarak görülmemeli, bir günlük çalışmanın kabulü ile saptanacak sigortalılık başlangıcının sigortalıya sağlayacağı sigortalılık süresi ile birlikte kazandıracağı haklar dikkate alınmalı ve giriş bildirgesi ile birlikte eylemli çalışmanın bulunup bulunmadığı özellikle belirlenmeli, buna göre dönem bordrosunda yer alan ve davacının talep ettiği tarihte çalışması mevcut tanıklar ile gerektiğinde komşu işyerleri çalışanları olduğu kayıtlarla ya da emniyet yolu ile yaptırılacak araştırma ile belirlenen kimselerin beyanlarına başvurulmalı, sonucuna göre karar verilmelidir.
506 sayılı Yasa’nın 3/II(B) bendine göre; özel kanunda nitelikleri belirtilen çırakların, çıraklık devresi sayılan süre içerisinde malullük, yaşlılık, ölüm sigortaları hükümlerine tabi olamayacakları ve bu hükmün sonucu belirtilen sürelerin sözü edilen Yasa’nın 108. maddesinde de gösterilen sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Somut olayda ise belirtilen şekilde araştırma yapılmadan ve işveren tarafından davacının çırak olduğu beyan edildiği halde davacının talep ettiği tarihte çırak olup olmadığı araştrılmadan sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur.
Mahkemece yapılacak iş; davalı Kurum’dan bilgi alınarak veya emniyet ve muhtarlık yoluyla yaptırılacak araştırma sonucu iş yerine komşu veya yakın işyerlerinden belirlenen çalışanların ve işyeri sahiplerinin beyanlarına başvurmak, davacının çırak olup olmadığı hususunu araştırmak, böylece tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Öte yandan, davacının doğum tarihi 09.01.1958 iken nüfusa tescil tarihi olan 09.03.1958 tarihi doğum tarihi olarak kabul edilerek 18 yaşını doldurduğu tarihin 09.03.1976 olarak belirlenmesi de temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04/11/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.