YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3426
KARAR NO : 2014/9820
KARAR TARİHİ : 05.05.2014
MAHKEMESİ : Mersin 2. İş Mahkemesi
TARİHİ : 12/11/2013
NUMARASI : 2009/101-2013/641
Davacılar, iş kazası sonucu malüliyetten doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere, temyiz edenin sıfatı ve temyiz nedenlerine göre davalı şirket vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, 08.02.2008 tarihindeki iş kazasında yaralanan sigortalı ile onun anne, baba ve kardeşlerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ile istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davacı sigortalı için 155.406,08TL maddi-18.000,00TL manevi, davacı anne ve baba için 5.000,00’erTL manevi tazminatın davalı şirketten tahsiline karar verilirken, diğer taliplerin reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, 08.02.2008 tarihindeki zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olup sigortalının bu kaza nedeniyle %70 oranında iş göremezliğe maruz kaldığı, kazanın oluşumunda %85 oranında davalı işverenin, %15 oranında ise kazalının kusurlu bulunduğu, kaza sonrasında davacı sigortalı ile davalı şirket arasında düzenlenen 28.04.2008 tarihli ibraname ile sigortalı S.. Y..’in 08.02.2008 tarihindeki iş kazası nedeniyle maddi zararlarına karşılık olarak 10.000,00TL, manevi zararlarına karşılık olarak ise 7.000,00TL alarak davalı şirketi ibra ettiği, hükme esas alının 13.01.2013 tarihli hesap raporunda ibranameye konu 10.000,00TL ile davacı sigortalının ibraname zamanında ki verilere göre hesaplanan zararı arasında açık oransızlık olduğunu açıkladığı anlaşılmıştır.
Birçok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere, alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu surette borçlunun borçtan kurtulmasını kapsayan akde “ibra” denir. İbra alacağın tasfiyesini içeren tasarrufi bir sözleşmedir. Konu ile ilgili doğrudan amir bir hüküm bulunmaması nedeniyle sorunun çözümlenmesinin ibranın doğruluk ve güven kuralına aykırı olmaması gereğine sıkı sıkıya sarılarak halledilmesinde yarar vardır.
Maddi zararı ve kusur oranı hakkında kesin fikir sahibi olması mümkün olmayan sigortalının veya onun hak sahiplerinin olaydan sonra verdikleri ibranamenin tümden geçerli sayması İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel ilkelerine uygun düşmeyecektir.
Kural olarak işçiye veya hak sahiplerine yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlık bulunmaması koşuldur. Ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir. Bu durumda ödemenin yapıldığı tarih göz önünde tutularak davacının karşılanmayan zararının uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanması böylece hesaplanacak miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda maddi tazminata ilişkin ödemeyi “kısmi ifayı içeren makbuz” niteliğinde kabul etmek gerekir. Açık oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde maddi tazminat talebinin tümden reddine karar vermek gerekir.
Bu açıklamadan olarak somut olayda, davacı sigortalı S.. Y..’in maddi tazminat istemi bakımından ibranameye konu 10.000,00TL’lik ödeme ile bu ödeme tarihindeki verilere göre yapılan hesaplamada davacının zararının 77.472,55TL olarak hesaplanması karşısında arada açık oransızlığın bulunduğu ve bu kapsamda da 10.000,00TL’lik bu miktarın ödeme makbuzu niteliğinde kabul edilmesi gerektiği açıktır. O halde yukarıda açıklanan bu yöntemin benimsendiği 13.01.2013 tarihli hesap raporunun hükme esas alınması ve giderek maddi tazminat davasının yazılı şekilde kabulünde bir hata bulunmamaktadır. Fakat Mahkemenin sigortalı S.. Y..’in manevi tazminat isteminin kabulü bakımından aynı şeyin söylenme imkanı yoktur. Zira hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay H.G.K’nın 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 Karar’ı ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı Kararı da bu doğrultudadır.
Hal böyle olunca davacı sigortalının manevi zararlarına karşılık olarak 7.000,00TL aldığının davaya konu ibranameden anlaşılması karşısında manevi tazminatın bölünmezliği ilkesinin göz ardı edilerek davacı sigortalı S.. Y..’in manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davalı şirket vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
05.05.2014 gününde oy birliğiyle karar verildi.