Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/22135 E. 2014/26697 K. 09.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/22135
KARAR NO : 2014/26697
KARAR TARİHİ : 09.12.2014

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 8. İş Mahkemesi
TARİHİ : 11/04/2013
NUMARASI : 2012/523-2013/154

Davacı, 11/12/2007 tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanması gerektiğinin tespitine,biriken aylıkların faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Davacı, 01.01.2008 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile ödenmeyen aylıkların faizi ile ödenmesini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile davacının 1479 sayılı Yasanın Geçici 10. maddesi uyarınca tahsis talep tarihi olan 11.12.2007 tarihini izleyen aybaşı 01.01.2008 tarihi itibari ile tam yaşlılık aylığına hak kazanmış olduğunun ve hak ettiği aylıklara ay ay ödenmesi gereken tarihlerden itibaren yasal faiz uygulanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davalı Kurum tarafından davacının 21.08.2001 varide tarihli bildirge gereğince ilk olarak 04.10.2000 tarihi itibari ile 1479 sayılı Yasa kapsamında tescil edildiği, ancak daha sonra davacının SSK’lı çalışmaları nedeni ile sigortalılığının 02.08.2001 tarihinden itibaren başlatıldığı ve vergi kaydının sona erdiği 07.07.2008 tarihinde sonlandırıldığı, ayrıca davalı Kurum tarafından ilk olarak davacıya; 20.04.1982 – 04.10.2000 tarihleri arasındaki 6.644 gün için vergi borçlanması yaptırılıp ödettirildiği, fakat daha sonra vergi borçlanmasının vergi kaydına göre yeniden belirlenip 5.818 gün için yeniden vergi borçlanması yapıldığı ve davacıya fazla prim ödemelerini alabileceğinin bildirildiği, Dairemizin 27.05.2014 Tarih ve 2013/11965 esas, 2014/11464 karar sayılı geri çevirme kararı ile davacıya söz konusu fazla ödemenin iade edilip edilmediğinin davalı Kurum’dan sorulmasının istenildiği, gelen yazı cevabında; davacının fazladan ödediği miktar olan 18.148,00 YTL’nin 27.02.2006 tarihli dilekçesi gereği 08.03.2006 tarihinde davacıya iade edildiğinin belirtildiği, davacının 30.01.1981 – 28.02.1986, 26.01.1988 – 28.12.1988, 15.05.1989 – 30.03.1992 ve 01.01.1990 – 07.07.2008 tarihleri arasında vergi kaydı bulunduğu, davacının kurucu ortağı olduğu şirketin 19.06.1996 tarihinde tescil olduğu, İstanbul Ticaret Odasın’ndan gelen bilgilere göre şirketin 01.11.2009 tarihinde tasfiyeye girdiği, ayrıca davacının yine 24.06.1993 tarihinde İstanbul Ticaret Odası’na kayıt olan bir anonim şirketin yönetim kurulu başkanlığına 05.06.2008 tarihinde ilan edilen 29.05.2008 tarihli karar ile seçildiği, 01.05.1991 – 01.08.2001 tarihleri arasında SSK’lı olarak kısmi çalışmalarının bulunduğu, 600 gün askerlik borçlanması yaptığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan, 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde; zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Yasa ile 1479 sayılı Yasa’nın 24. maddesinin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulu kaldırılmış, sadece Yasa’nın temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulu getirilmiş, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasa ile 1479 sayılı Yasa’nın 24. maddesi değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olması şartı getirilmiş, ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma yeterli görülmüş, 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için vergi kaydı veya esnaf sicil kaydı veya oda kaydının bulunması yeterli görülmüş, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa ile 24. madde değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş, ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunması yeterli görülmüştür.
619 sayılı KHK’nin 04.10.2000 tarihinde yürürlüğe giren geçici 1. maddesinde ise; “Bu Kanun’a göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların sigortalılık hak ve mükellefiyetleri bu Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar. Ancak, 1479 sayılı Kanun’a göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olmak kaydıyla, 20.04.1982 tarihinden bu Kanun Hükmünde Kararname’nin yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalıların, vergiye kayıtlı bulundukları süreler, bu süreye ilişkin primleri, ödeme tarihinde bulundukları gelir basamağı prim tutarı üzerinden ödemek kaydıyla sigortalılık süresi olarak değerlendirilir.” hükmü yer almaktaysa da Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 günlü kararı uyarınca 619 sayılı KHK tüm hükümleriyle iptal edilmiştir.
24.07.2003 tarihli 4956 sayılı Yasa’nın 47. maddesi ile 1479 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 18. maddede; “ Bu Kanun’a göre sigortalılık nitelikleri taşıdıkları halde 04.10.2000 tarihine kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olan sigortalıların hak ve mükellefiyetlerinin 04.10.2000 tarihinden itibaren başlayacağı ancak bu kanuna göre zorunlu sigortalı olarak tescil edilmiş olan sigortalıların sigortalılıklarının bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde kuruma yazılı olarak başvurmaları ve 20.04.1982 – 04.10.2000 tarihleri arasındaki vergi kayıtlarını belgelemek ve belgelenen bu sürelere ilişkin olan hesaplanacak prim borçlarının tamamını tebliğden itibaren bir yıl içinde ödemede bulundukları takdirde bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirileceği ” bildirilmiştir.
Tüm bu düzenlemelerde ortak nokta; tescilin belirtilen tarihlerden sonra yapılmasına karşın, Kanunda tanınan süreler içinde borçlanma hakkının kullanılabilecek olmasıdır. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilmiş olan 619 sayılı KHK, borçlanma hakkı için bir süre de öngörmemiştir. Anılan hükümle belirtilen şartları yerine getiren kişiler maddede belirtilen sürelere ilişkin prim tutarlarını ödeyerek o döneme ilişkin süreleri sigortalı saydırabileceklerdir. Anılan düzenleme ile borçlanma hakkı, 04.10.2000 tarihinden sonra zorunlu sigortalı olarak Bağ-Kur’a tescil edilmiş olanlardan, daha önce vergi kaydı bulunanlara tanınmıştır.
Kanunda, sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin başlaması için öngörülen tarihlerden itibaren, borçlanma hakkı belirtilen bu süreler dahilinde kullanılmalıdır. Bu süreler içinde borçlanma hakkının kullanılmaması halinde ise, sonrasında Bağ-Kur sigortalılığının tespitine olanak bulunmamaktadır. Bilindiği gibi, 1479 sayılı Kanun’da 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun hizmet tespitine ilişkin 79/10. maddesine koşut bir düzenleme bulunmamaktadır.
Davaya konu olayda, Kurum’a tescil başvurusunda bulunulan tarihte, 619 sayılı KHK’nin Geçici 1. maddesi Anayasa Mahkemesinin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren kararı ile iptal edilmiştir. Benzer bir düzenlemeyi öngören 4956 sayılı Kanun ile değişik 1479 sayılı Kanun’un Geçici 18. madde hükmü ise Kanun’un yayım tarihi olan 02.08.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş bulunmakta olup tescil talep tarihi dikkate alındığında her iki hükmün de somut olayda uygulanma olanakları bulunmamaktadır. Bu durumda HUMK 76. maddesi de dikkate alınarak anılan tarih itibariyle yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre uyuşmazlığın çözümünde yasal zorunluluk bulunmaktadır.
Somut olayda; davacı 21.08.2001 varide tarihli bildirge ile davalı Kurum’dan tescil talebinde bulunmuş olup bu tarih, 619 sayılı KHK’nın iptal edildiği tarih ile 4956 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarih arasında kalmaktadır. Davalı Kurum, davacının 1479 sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılığını 04.10.2000 tarihinden itibaren başlatmış ve 20.04.1982 – 04.10.2000 tarihleri arası için de davacıya vergi borçlanması yaptırmış, çıkarılan borç davacı tarafından ödenmiştir. Ancak; daha sonra davalı Kurum tarafından davacının vergi kaydına göre vergi borçlanması sürelerinin yeniden belirlendiği ve 5.818 gün üzerinden borçlanmanın kabul edildiği bildirilmiş, Dairemizin 27.05.2014 Tarih ve 2013/11965 esas, 2014/11464 karar sayılı geri çevirme kararı ile davacıya söz konusu fazla ödemenin iade edilip edilmediğinin davalı Kurum’dan sorulması istenilmiş, gelen yazı cevabında; davacının fazladan ödediği miktar olan 18.148,00 YTL’nin 27.02.2006 tarihli dilekçesi gereği 08.03.2006 tarihinde davacıya iade edildiğinin, ayrıca 02.08.2001 – 07.07.2008 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı kabul edilmesi halinde 3.911,90 TL prim borcunun bulunduğunun bildirildiği anlaşılmıştır. Ne var ki; vergi borçlanması süreleri arasında 826 gün fark bulunmakla, davacıya iade edildiği anlaşılan 18.148,00 YTL’nin söz konusu süre ile orantılı olmadığı, davalı Kurum tarafından da Dairemizin geri çevirme kararında, davacının hangi tarihler arasında vergi borçlanması yaptığının kabul edildiğinin bildirilmesi istenilmesine rağmen söz konusu sürelerin açıkça belirtilmediği anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; davalı Kurum’dan, 5.818 gün üzerinden kabul edilen vergi borçlanmasının hangi tarih aralıkları için kabul edildiğinin ayrı ayrı bildirilmesini istemek, davacının hangi tarihler arasında 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olarak kabul edildiğini ve 02.08.2001 – 07.07.2008 tarihleri arasında sigortalı kabul edilmesi halinde prim borcu bulunup bulunmadığını yeniden davalı Kurum’dan sorarak, davacının yaşlılık aylığı koşullarını taşıyıp taşımadığını da toplanan deliller ışığında değerlendirerek varılacak sonuca göre hüküm kurmaktan ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09/12/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.