Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/2118 E. 2014/12386 K. 03.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2118
KARAR NO : 2014/12386
KARAR TARİHİ : 03.06.2014

MAHKEMESİ : Kumluca 1. Asliye Hukuk İş Mahkemesi
TARİHİ : 07/10/2013
NUMARASI : 2011/257-2013/595

Davacı, kurum işleminin iptaline, hizmet tespiti ve menfi tespit istemine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, Kurum işleminin iptali, hizmet tespiti ve menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının 27.12.2006 ila 31.03.2010 tarihleri arasında davalı işverene ait işyerindeki çalışmasının gerçek olduğuna, bu nedenle davacının emeklilik hak ve statüsünü ortadan kaldıran idari işlemin iptaline, iptal edilen idari işlem dayanak yapılarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından karşılanan tedavi giderlerinin davacı tarafından ödenmesi gerekmediğine, davacının davalı kuruma ödemiş olduğu 1.575,85 TL tedavi giderinin ödeme tarihi olan 21.10.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından alınıp davacıya verilmesine karar vermiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79. ile, 5510 sayılı Kanunun 86. maddeleridir. 506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” 5510 sayılı Kanunun 92. maddesine göre de, “Kısa ve uzun vadeli sigorta kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı olması, genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık sigortalısı olması zorunludur. Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Öte yandan, uyuşmazlığın çözümü açısından özellikle açıklanmalıdır ki, 5510 sayılı Kanunun 59 ve 100. maddeleri uyarınca Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir. Diğer bir anlatımla; yetkili kişilerce düzenlenen ve tarafların ihtirazi kayıt koymaksızın imzaladığı tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olup, aksi ancak yazılı delille kanıtlanabilir.
Ne var ki, aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olan “tutanaklar” ile ifade edilen; Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından belgelere dayalı olarak düzenlenmiş olanlar ile belgeye dayalı olmamakla birlikte düzenlenmesinde hazır bulunan işveren, sigortalı veya üçüncü kişi beyanları uyarınca düzenlenerek doğruluğu ilgili kişilerin imzaları ile tasdik edilen ve imza inkârına konu olmayan tutanaklardır.
Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından yapılan incelemelere dayalı tutanakların değerlendirildiği ve varılan sonucun yazıya geçirildiği raporların, sadece memur veya müfettiş tarafından düzenlenmiş olmaları, anılan raporların 4857 sayılı İş Kanunu’nun 92/son maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 59 ve 100. maddeleri kapsamında aksinin yazılı delille kanıtlanması gereken belgeler olarak kabulleri için yeterli değildir.
Buna göre, özellikle, rapor veya ekli tutanaklarda imzası bulunmayanlar yönünden, söz konusu tutanakların aksinin yazılı delille kanıtlanması yükümünden söz etmek mümkün değildir.
Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları ve iş müfettişi raporlarının, rapora dayanak alınan tutanaklar ile birlikte değerlendirilmesi ve ancak belirtilen nitelikteki ekli tutanakların anılan Kanun kapsamında aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge olduğunun kabulü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 92/son maddesinin açık hükmü karşısında zorunludur.
Somut olayda, davacının, dava konusu dönemdeki çalışmasının gerçekliği, işin, işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla; davacının çalışmalarının iptal edilmesine ilişkin denetim raporu tüm içerikleriyle getirtilerek yukarıda açıklanan ilkeler ışığında değerlendirmesi yapılmalı; davalı M.. Ç..’in dava konusu dönemde sigorta primlerini ödeyip/ödemediği, dava konusu dönemde ödediği tüm vergiler belirlenmeli; puantaj kayıtları, ücret tediye bordroları, hasta sevk kağıtları, yaptığı işe göre davacının isim ve imzasını taşıyan sevk irsaliyesi, posta ve kargo alındı makbuzları, fatura ve benzeri her türlü belge taraflardan celbedilmeli; ilgili meslek/ticaret odasından kapasite raporu celbedilmeli, tüm vergi beyannameleri, kapasite, (gerektiğinde keşif yapılarak tespit edilecek) işyeri mekan ve büyüklüğü/fiziki şartları, ciro, elektrik, su tüketimi ve her türlü veri gözetilmek suretiyle çalışması gereken sigortalı sayısı, gerektiğinde alanında uzman ilgili meslek mensubu, mali müşavir ve hukukçudan oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınarak belirlenmeli, bu raporda dava konusu dönemdeki dönem bordrolarında çalıştığı bildirilen sigortalı sayısı ile de karşılaştırma yapılmalı; ceza davasının kesinleşmesi araştırılarak davacı yönünden bağlayıcı hal yaratan durumlar irdelenmeli; somut bilgi ve görgüye sahip tanıkları bildirmeleri taraflardan istenmeli ve buna ilişkin tanık/tanıkların tespiti zabıtadan istenmeli; yargılama aşamasında dinlenen tanıkların sıfatlarına ilişkin belgeler temin edilmeli; dava konusu dönemde davacı ile birlikte çalışan ve işverenlerin bordrolarında
kayıtlı kişiler ile, aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler saptanarak somut bilgi ve görgülerine başvurulmalı ve böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, soyut ve yetersiz ile açıklanan nitelikleri taşıdığı belirsiz olan tanık beyanları dayanak alınmak suretiyle eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.