Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/20414 E. 2014/28002 K. 22.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/20414
KARAR NO : 2014/28002
KARAR TARİHİ : 22.12.2014

MAHKEMESİ : Bolu İş Mahkemesi
TARİHİ : 15/07/2014
NUMARASI : 2013/415-2014/391

Davacı, Kurum tarafından gönderilen ödeme emirlerinin iptaline, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava,ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının D. Tavukçuluk Ür. Paz. A.Ş.’nin 10/10/2003 tarihli olağan genel kurul toplantısıyla yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak görevlendirildiği ve münferiden imza ve ilzama yetkili kılındığı, davacının görev ve imza ve ilzam yetkisinin 25/02/2005 ve 15/12/2006 tarihli yönetim kurulu kararlarıyla devam ettiği, 03/04/2007 tarihli ticaret sicil gazetesinden dava dışı şirketin iflasının açılmasına karar verildiği, 24/12/2008 tarihli ticaret sicil gazetesinden de 19/11/2008 tarihi itibariyle iflasının kapatıldığı, dava konusu borcun 2002/12 – 2005/5 dönemlerine ilişkin Prim borçlarından oluştuğu, 2005/10225, 2205/11260, 2205/10420, 2003/10581, 2003/10590, 2005/11898, 2005/11896 ve 2013/16765 nolu sayılı takip dosyalarından takip edilen Kurum alacağı ile ilgili davacıya gönderilen ödeme emirlerinin 20/09/2013 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 26/09/2013 tarihinde süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davaya konu ödeme emirlerinin; 5 yıllık tahsil zamanaşımı süresinin geçmiş kısımlarının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle iptallerine; zamanaşımı süresi dolmayan kısımları bakımından da davacının dava dışı şirkette temsil ve ilzam yetkisinin olmadığı gerekçesiyle, borçlu olmadığı ve söz konusu ödeme emirlerinin iptali gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa’nın 80/5, 80/12 ve 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddeleri ile İİK’nun 72. maddesidir. 506 sayılı Yasa’nın 80/5.maddesine göre “Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Yasa’nın uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır. 506 sayılı Yasa’nın 80/12. maddesinde, sigorta primlerini haklı bir neden olmaksızın yasal süresi içinde ödemeyen özel hukuk tüzel kişilerinin üst düzey yönetici ve yetkililerin Kurum’a karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacakları öngörülmüştür. 6183 sayılı Yasa’nın 58/1. maddesine göre ise, “ Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu (İş Mahkemesi) nezdinde itirazda bulunabilir.
Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları ile öğretide kabul edildiği üzere “üst düzey yönetici” kavramından anlaşılan şirketin mali ve idari konularında tek başına emir ve tasarruf yetkisine sahip özel şekilde kendisine yetki verilen kişidir. Türk Ticaret Kanunu’nun 317. maddesine göre anonim şirketlerde şirketi yönetmek ve temsil etmek yönetim kuruluna aittir. Anonim şirkette primlerin ödenmesinde müteselsilen sorumlu üst yönetici ve yetkiliden söz edebilmek için primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili üst düzey yönetici olması, yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcısı gibi ünvan taşıması veya temsil ve ilzam yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi olması gerekir. Ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olarak anılan maddeye dayalı olarak açılacak dava “menfi tespit” niteliğinde olup, ”böyle bir borcu olmadığı” veya “kısmen ödendiği” veya “zamanaşımına uğradığı” iddiaları dışında başka bir itiraz nedeni ileri sürülemeyecektir.
Kamu alacağına ilişkin olarak anılan madde kapsamında öngörülen menfi tespit davası dışında, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılmasına anılan kanun hükümleri cevaz vermemektedir. Zira, tahsil edilmesi istenen alacak, kamu alacağı niteliğinde imtiyazlı olup sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsili sağlanmak istenmektedir. 6183 sayılı Kanunda, İcra ve İflas Kanununun 72. maddesine koşut bir hükme yer verilmemiş bulunması karşısında, Yasada öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusu, aynı konuda yeni bir menfi tespit, istirdat davası açamayacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 Esas, 249 Karar sayılı Kararı).
6183 sayılı Kanun ile menfi tespit davasına, “Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczini” düzenleyen 6183 sayılı Kanunun 5479 sayılı Kanun ile değişik 79. maddesinde üçüncü şahıslar yönünden yer verilmiş ise de, bu olanak, kamu alacağı borçluları yönünden tanınmamıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.10.2007 gün ve 2007/21-623 Esas, 2007/717 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir.
Somut olayda, dava konusu prim borçlarının 5510 sayılı Kanun’un yürürlük süresiyle ilgili 108/1-c maddesi gereğince yürürlüğe girdiği 01/07/2008 tarihinden önceki döneme ilişkin olduğu, 506 sayılı Kanunun ilgili maddelerinin olaya uygulanması gerektiği, davacının 10/10/2003 tarihinden itibaren dava dışı şirketin münferiden imza ve ilzama yetkili yönetim kurulu başkan yardımcılığı görevlerinde bulunduğu, mahkemece davacının temsil ve ilzama yetkili olmadığının kabul edildiği; ayrıca ödeme emri ile talep edilen borcun 2002/12 – 2005/5. aylar arası Prim borçlarına ilişkin olduğu, 5918 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 6/7/2004 tarihi ve bundan sonraya ilişkin prim ve gecikme zamları yönünden Borçlar Kanunu madde 125’de öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğu, bu nedenle 2004/6 ve devam eden dönemlere ilişkin Prim borçlarının zamanaşımına uğramayacağı ve davaya konu 2003/10581 ve 2003/10590 takip numaralı ödeme emirlerine ilişkin verilen kararların hukuka uygun olduğu açıktır.
Davaya konu 2005/10225, 2005/11260, 2005/10420, 2005/11896 ve 2005/11898 takip numaralı ödeme emirlerinin zamanaşımına uğramayan 2004/6 ve sonrası dönemlerine gelince; mahkemece davacının temsil ve ilzama yetkili olmadığı kabul edilerek davacının bu kısımlara ilişkin de borçlu olmadığının tespitine ve ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiştir. 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35. maddesinde asıl borçlu hakkında yapılan yasal takip ve araştırmalar sonucu kamu alacağının tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde, yasal temsilcisine ödeme emri çıkarabileceği bildirilmiş ise de; 6183 sayılı Kanun 506 ve 5510 sayılı Kanunlara göre daha genel bir Kanun durumunda olup uygulamada da benimsendiği üzere öncelik özel Kanun hükümlerine tanınacağından, özel kanun niteliğinde olan 506 sayılı Kanunun 80. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi karşısında, davacının ticaret sicil bilgilerine göre davacının borç dönemlerinde imza ve ilzama yetkili yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak görev yaptığı nazara alındığında, sorumluluk süresi içerisinde kalan kamu borçlarından dolayı 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde ve 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde belirlenen “haklı sebep olmaksızın ödememe” hali kapsamında sorumlu olacağı açıktır.
Yapılacak iş; davacının, 2004/6 ve sonrası dönemlere ilişkin prim borçlarından 506 sayılı Kanunun 80. maddesinde ve 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde belirlenen ilkeler gereği sorumlu olduğu kabul edilerek karar vermek ve davaya konu edilen ancak davacının herhangi bir sorumluluğunun olmadığı anlaşılan 2013/16765 takip numaralı ödeme emrinin davacıya sehven çıkartılıp çıkartılmadığını sormak, belirtilen ödeme emrinin davacıya sehven çıkartıldığının tespiti halinde bu ödeme emri bakımından da konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu hususlar göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme sonucu verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22/12/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.