Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/18222 E. 2014/28070 K. 23.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18222
KARAR NO : 2014/28070
KARAR TARİHİ : 23.12.2014

MAHKEMESİ : Manisa 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 01/07/2014
NUMARASI : 2007/605-2014/516

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici nedenlere göre; davalı S. İnş. Plastik San. ve Tic. AŞ.nin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, iş kazası geçiren davacı sigortalının, maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, %9,2 maluliyet oranının kabulü ile 13.813,16 TL maddi ve 8.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı S. İnş. Plastik San. ve Tic. AŞ’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; meydana gelen iş kazasınında davalı işverenin %75; davacı işçinin ise %25 oranında kusurlu oldukları belirlenmiş, iş kazası sonucu davacının sürekli iş göremezlik oranının, SGK Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığınca % 10,2 olarak tespit edildiği; davacı vekilinin itirazı üzerine SGK Yüksek Sağlık Kurulu’ndan alınan 08/09/2010 tarihli kararda da sonucun değişmediği, tarafların itirazı üzerine Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesince verilen 21/10/2011 tarihli kararda ise sürekli iş göremezlik derecesinin %9,2 olarak bildirildiği, mahkemesince çelişkinin giderilmesi için Adli Tıp Kurum Genel Kurulu’ndan alınan 11/07/2013 tarihli kararda ise sürekli iş göremezlik derecesinin %9,2 olarak teyit edildiği anlaşılmış olup, hükme esas alınan 15/03/2014 tarihli hesap bilirkişi raporunda, tarafların ortak itirazı üzerine Adli Tıp Kurumu tarafından belirlenen ve kesinleşen %9,2 maluliyet oranına göre ve %10,2 maluliyet oranıa göre seçenekli olarak hesaplama yapıldığı, %9,2 maluliyet oranına göre yapılan ve mahkemece kabul edilen hesaplamada; davacı sigortalıya Sosyal Güvenlik Kurumunca %10,2 sürekli iş göremezlik oranı üzerinden gelir bağlandığı hususu ihmal edilerek, maluliyet oranının, %10’nun altında kaldığı ve gelir bağlanmadığının kabulü ile belirlenen maddi zarar üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumunca %10,2 maluliyet oranı üzerinden bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir kısmının indirilmediği, geçici iş göremezlik ödeneğinin rücu edilebilir kısmının mahsubu ile kaşılanmayan zararın 13.813,16 TL olarak belirlendiği tespit edilmiştir.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.”hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu’nun 55. madde gerekçesinde; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme(indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği; rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri, teknik arıza ve tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna(müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” denilmiştir.
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Davaya konu iş kazası, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer 506 sayılı Kanunun 26. maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 506 sayılı Kanunun 10. maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi 26. maddeye göre rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir.
Anayasa Mahkemesinin 21/03/2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23/11/2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.
Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK.nun 19/03/2008 gün ve 2008/10-254E.-2008/266 K. sayılı Kararı da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, % 9,2 sürekli iş göremezlik derecesine göre tespit edilen maddi zarardan, sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin rücu edilebilecek kısmının yanı sıra, %10,2 sürekli iş göremezlik derecesine göre bağlanan gelirin(fiili ödemenin) ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir kısmının da indirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde maluliyet derecesinin %9,2 olarak kabul edilmesi nedeni ile %10’nun altında sürekli iş göremezliği bulunan davacıya gelir bağlanmayacağı varsayımı ile, %10,2 sürekli iş göremezlik oranı üzerinden bağlanan gelirin(fiili ödeme) ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir kısmının, maddi zarardan indirilmemesi suretiyle, hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı tarafın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 22/12/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.