Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/17331 E. 2014/20025 K. 16.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/17331
KARAR NO : 2014/20025
KARAR TARİHİ : 16.10.2014

MAHKEMESİ : Antalya 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 10/06/2013
NUMARASI : 2013/10-2013/340

Davacı, kurumda düzenlenen ödeme emirlerinin iptalne karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş ise de varılan bu sonuç, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı bulunmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 80/12.fıkrası hükmüne göre, sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın süresi içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkililerinin kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları bildirilmiştir.01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 88/20 maddesi ise, Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı hükmünü düzenlemiş olup, 506 sayılı Yasanın 80/13. maddesinde belirtilen şekilde yetkilere sahip olma şartını kaldırmıştır.
6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde ise; limited şirket ortaklarının kamu alacaklarından sorumluluğu düzenlenmiş olup şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen ya da tahsil edilemeyeceği anlaşılması koşuluyla şirket ortaklarının sermaye hisseleri oranında sorumlu olacağı öngörülmüştür.
506 sayılı Kanunun 80. maddesi hükmünün, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanunla değiştirilmesinden önceki dönemde; prim alacağı ve gecikme zamları yönünden Kurumun alacağı Borçlar Kanunu 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımının başlangıç tarihi ise yine Borçlar Kanununun 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ve durdurulmasına
ilişkin Borçlar Kanununun madde 132 ve ardından gelen maddeleri de burada aynen geçerlidir.
506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. 6183 sayılı Kanun m.102 ve devamı maddeleri uyarınca zamanaşımı süresi 5 yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olarak belirlenmiştir.
06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılmış, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. Maddesi ile birlikte 102. maddesinin uygulanmayacağı hükme bağlanarak 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 10 yıllık zamanaşımı dönemine geri dönülmüştür.
Davaya konu somut olay ve yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gözetildiğinde; dava konusu yapılan 2011 yılı 2. ay sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı alacakları için alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşından itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı açıktır.
Somut olayda, davacının şirketin aslında kendisine ait olmadığı, dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu, bu nedenle dava dışı R. K.ın iş bulma vaadi ile kimliğini alıp, kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle davacı adına şirketler kurduğunu, bu nedenle söz konusu borçtan sorumlu olmadığını iddia ettiği, Antalya 15. Asliye Ceza mahkemesinin 2012/898 esas 2012/1166 Karar Sayılı dosyasında davacının vergi denetimine esas belgeleri gizleme suçundan yargılandığı, Antalya 15. Asliye ceza Mahkemesinin 2012/135 esas 2012/207 karar sayılı dosyasında sanık R. K.’ın davacı H.. E..’in kimliğine kendi fotosunu yapıştırıp kullandığı ve iğfal kabiliyeti olduğu, bu nedenle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği sabit olduğundan cezalandırıldığı, suç tarihinin 07.02.2012 olduğu, Davacının R.K.’a noter kanalıyla 12.05.2011 tarihinde kurulmuş ve kurulacak şirketler için geniş yetkiler için vekil tayin ettiği, 26.11.2011 tarihinde R. K.’ı azlettiği, dava konusu prim borçlarının sahibi şirketin vergi kaydının 09.02.2011 tarihinde yapıldığı, 16.02.2011 tarihinde kanun kapsamına alındığı, 2011/68985 sayılı Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasında davacının R. K.’ın kendisini dolandırdığını iddia ettiği, hukuki ihtilaf olduğundan kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, anlaşılmıştır.
Yapılacak iş; dava konusu yapılan 2011 yılı 2. ay sonrasına ilişkin prim ve gecikme zammı alacakları için zamanaşımı süresi dolmadığından, bu dönem sonrasında şirketin faal olup olmadığı araştırılarak, dava ile ilgili olan ceza dosyalarının ve soruşturma dosyasının getirtilmesi, gerekirse Antalya 15. Asliye ceza Mahkemesinin 2012/135 esas 2012/207 karar sayılı dosyasının sonucunun beklenmesi, şirketin kuruluşuna ve Kuruma kayıt ve tesciline dir belgeler de getirtilerek şirketi kendisinin kurmadığı iddiaları doğrultusunda imza incelemesi yaptırılması ve bu şekilde elde edilecek bulgulara göre karar verilmesinden ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
16.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.