Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/1576 E. 2014/11396 K. 27.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1576
KARAR NO : 2014/11396
KARAR TARİHİ : 27.05.2014

MAHKEMESİ : Silifke 2. Asliye Hukuk İş Mahkemesi
TARİHİ : 19/09/2013
NUMARASI : 2004/223-2013/987

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, temyizin kapsamına ve temyiz nedenlerine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine.
2-Dava 27.07.1990 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen davanın taleple bağlı kabulüne ilişkin 27.11.2001 günlü kararın, davalılardan E.S. tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce yapılan inceleme sonunda; Davacının dava dilekçesinde davalılar E. S.ve N.A.ın S.S. Yapı Kooperatifinin yönetim kurulu üyesi olmaları nedeni ile hasım gösterildiğini açıkça ifade ettiği, bu durumda 1475 sayılı İş Kanunu 1. maddesi gereğince, öncelikle, işçi çalıştıran tüzel kişi yapı kooperatifinin iş kazası nedeniyle sorumlu olacağı, adı geçen S.Esentepe Yapı Kooperatifine dava yöneltilerek davaya katılımı sağlanıp, yapılacak mahkeme sonucunda, davalıların şahşi kusurları yanında, asıl işveren yapı kooperatifinin de kusurundan bahisle davalılar ile birlikte sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğundan bahisle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında davacının saklı tuttuğu hakkına ilişkin olarak açtığı bakiye maddi tazminat istemli davada birleştirme kararı verilerek her iki davanın birlikte görülen yargılaması sonunda Davalılardan E. S. bakımından davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, maddi tazminat isteminin sigorta tahsisleri ile karşılandığından reddine, manevi tazminat isteminin ise kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Manevi tazminatın takdirine ilişkin karar isabetlidir. Maddi tazminat gelince, hükme esas alınan hesap bilirkişi raporunda hata yapıldığı görülmektedir.
Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik nedeniyle davacının uğramış olduğu maddi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Kusurun aidiyeti ve oranı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan tazminat miktarının, işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez.
Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı, hesap raporunun Yargıtay denetimine elverişli olması gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Öte yandan tazminat miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tesbit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı hesap raporunun Yargıtay denetimine elverişli olması gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen sigortalının, asgari ücret üzerinde ücret aldığı dosya içeriğinden anlaşılmasına göre bilinen ücretinin asgari ücrete oranlanarak takip eden yıllardaki ücretin buna göre belirlenmesi gerekirken olay tarihindeki ücretinin her yıl %10 oranında artırımı yoluyla bilinen devre ücretlerinin belirlenmesi isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş rücu davasında da belirlenen ve asgari ücretin 1,97 katı düzeyindeki ücretle davacının kazanç kaybını yöntemince hesaplatmak, hesaplanan bu zarardan sigorta tahsisleri peşin sermaye değeri indirilmek ve kazanılmış haklar da göz önüne alınarak sonucuna göre bir karar verilmekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle Yargıtay denetimine elverişli olmayan, eski para biriminin yeni TL’ne çevirimi sırasında hata yapılan bilinen devre zararlarını dikkate almayan hatalı bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
28.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.