Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/1529 E. 2014/10886 K. 15.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1529
KARAR NO : 2014/10886
KARAR TARİHİ : 15.05.2014

MAHKEMESİ : Bursa 4. İş Mahkemesi
TARİHİ : 14/11/2013
NUMARASI : 2005/248-2013/905

Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi . tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, meydana gelen kaza ile yapılan iş arasında illiyet bağının bulunmadığı, iş kazasının yapılan işle bağlantılı olmadığı ve onun bir sonucu olarak da ortaya çıkmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; vefat eden sigortalının davalıya ait işyerinde olay günü koli indirme-bindirme görevi yaptıktan sonra saat 21.00 sıralarında gece bekçiliği yapmak üzere iş yerine gittiğinde gece 01.30 sıralarında kalp krizi geçirerek vefat ettiği, kesinleşen Bursa 5. İş Mahkemesi’nin 2006/468 Esas, 2007/1260 Karar nolu Kararı ile olayın iş kazası olduğunun tespit edildiği, belirtilen dosyadaki ihbar olunanların eldeki bu davada davalı tarafı oluşturdukları, belirtilen dosyada hükme esas alınan 09.07.2007 tarihli bilirkişi raporunda İ. G.Paz. Dağ. San. Ve Tic. Ltd. Şti. Yetkilerinin % 80, kazalınınb % 20 oranında kusurlu bulunduğu, eldeki bu davada aldırılan 11.07.2007 tarihli Kardiyoloji uzmanı tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda, davalı işverenin davacının bu hastalığından haberi olmadığından hareketle ölümün iş yerinden kaynaklanmadığı, kazalı H. G.in daha önceden var olan koroner arter (kalp damar) hastalığına bağlı olarak kalp krizi geçirdiğive bunun doğal sonucu olan dolaşım durması sonucu öldüğü sonucuna varıldığı, ATK 1. İhtisas Kurulu’nun 29.09.2010 tarihli kararında 06.02.2004 tarihinde 05.00-17.00 saatleri arasında aralıksız çalıştıktan sonra aynı gün 19.30’da tekrar işe çağrıldığı ve 21.00 sularında gece bekçiliği yapmak üzere iş yerine gittiği ve 07.02.2004 günü saat 01.30 sıralarında iş yerinde öldüğü bildirilen kişinin ölmeden önce belli bir hastalığı bulunduğunu gösterir tıbbi belge ve bulgu mevcut olmadığı, bu nedenle kişinin ölümünden işverenin sorumlu tutulamayacağı sonucuna varıldığı, 18.11.2011 tarihli iş güvenliği uzmanı makine mühendisi, avukat ve lardiyoloji uzmanından oluşan 3 kişilik bilirkişi heyet raporunda ölenin olay günü Ağır ve Tehlikeli işler Yönetmeliğine aykırı şekilde sağlık raporu olmadan ve periyodik muayene yaptırılmadan ve yine günlük çalışma süresini aşan bir şekilde çalıştırıldığı ve bunun geçirilen kalp krizinde etkili olup olmadığının olduysa bunun etki oranının dosya kapsamından tespit edilemediğinin, ancak yasaya aykırı çalışma koşullarının kalp krizi geçirilmesinde etkili olabileceği ihtimalinin varlığı düşünüldüğünde yasaya aykırı tutum ve davranışları olan işveren İ.G. Paz. Dağ. San. Ve Tic. Ltd. Şti.nin de olayda sorumluluğunun olduğunun heyetçe düşünüldüğünün ve illiyetin varlığına ilişkin kesin bir tespit yapılamadığının belirtildiği, ATK Genel Kurul’un 15.11.2012 tarihli kararına göre kalp hastalığı sonucu ölümün meydana geldiğinin tespit edildiği dikkate alındığında kronik kalp hastası olan kişilerde çalışma koşullarının uzun süre fiziksel aktivite, stres, uykusuzluk, aşırı yorgunluk gibifaktörlerin ölümü tetikleyebileceğinin tıbben bilindiği ancak kişinin ölmeden önce kalp hastalığı olduğuna ait herhangi bir tıbbi belge bulunmadığı, kişinin ölümünde işverenin sorumluluğunun Mahkeme tarafından değerlendirilmesinin uygun olduğunun belirtildiği, ve yine davacılar vekili tarafından sunulan Kurumun davacı olduğu rücuen tazminat davasında aldırılan 02.12.2013 tarihli kusura ilişkin bilirkişi raporunda İ. G.Paz. Dağ. San. Ve Tic. Ltd. Şti.ne % 40 oranında kusurlu bulunurken % 60 kusurun kimsaya izfe edilmediği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, sigortalının sürekli iş göremezliği ile sonuçlanan olayda işverenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yöntemince kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatta meydana gelen değişikliklere kısaca değinmekte yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, insan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğu iken, 4857 sayılı Kanun’un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un “İşverenin Genel Yükümlülüğü” kenar başlıklı 4. maddesinde:
“İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu gözönüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında ki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.” hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5. maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, “İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
a)Risklerden kaçınmak,
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,
c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,
ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için iş yerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,
d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,
e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,
f)Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.” hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir( Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 tarih 2013/21-102 Esas 2013/1456 sayılı kararı).
Anılan düzenlemeler uyarınca davanın yasal dayanağı; 6331 sayılı Kanun’un 37’nci maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği 07.02.2004 tarihinde yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesidir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, 4857 sayılı Kanun’un 77. maddesi uyarınca, işverenler iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
Diğer taraftan, işçilerin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yön, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fen ve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Bu itibarla işverenler, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşünceler ile almaktan çekinemeyeceklerdir. Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemez. İşverenler, çalıştırdığı sigortalıların bedeni ve ruh bütünlüğünü korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmakla yükümlüdürler.
İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği sorunu, öğretide ve uygulamada zaman içerisinde farklı görüş ve uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yargıtay’ın önceki kararlarında da benimsediği bir görüşe göre, işverenin bu açıdan sorumluluğu kusura dayanmaktadır. Çünkü İsviçre ve Türk Hukuk Sisteminde özel bir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2. maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda; işvereni zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluk halinden kurtaracak olan durum iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ihmalleri ile oluşan zarar arasındaki uygun nedensellik bağının kesildiğini ispat etmekten ibarettir. Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2013 tarih 2012/21-1121 E. 2013/386 sayılı kararında da belirtildiği üzere uygun nedensellik bağı üç durumda kesilebilir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Bu hallerden birinin varlığı halinde işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.
Somut olaya gelince, davacı eşin kolluk kuvvetlerine verdiği ifadede eşinin tansiyonun bazen yükseldiğini belirtmesi, davalı İ.G. Paz. Dağ. San. Ve Tic. Ltd. Şti.nin ortağı ve müdürü sıfatı ile İ. S.’nun Kurum Müfettişine verdiği ifadede kazalının 06.00-15.00 saatleri arasında çalıştığını ve gece 21.00’da tekrar iş başı yaptığını belirtmesi ve yukarıda belirtilen hususlar karşısında, hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda bilirkişiler, İş Kanununun 77.maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranını hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde, saptamadıkları anlaşılmaktadır.
Dosyadaki belgeler, yapılan işin niteliği, çalışılan işyeri ortamı ile olayın çözümünün tıbbi bilgiyi gerektirdiği nazara alındığında, alınan kusur raporunun yetersiz olduğu giderek hükme esas alınacak nitelikte olduğu söylenemez.
Yapılacak iş, işyeri hekimliği, iş sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman olan kardiyolog ve iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarından oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinden kusur raporu almak, verilen raporu dosyadaki bilgi ve belgelerle değerlendirerek çıkacak sonuca göre karar vermektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı tarafın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacı tarafa iadesine, 15/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.