Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/1441 E. 2014/8497 K. 21.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1441
KARAR NO : 2014/8497
KARAR TARİHİ : 21.04.2014

MAHKEMESİ : Çan Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 17/09/2013
NUMARASI : 2009/365-2013/265

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, 18/12/1999 tarihindeki iş kazasında ölen sigortalının hak sahipleri olan davacı eş ve çocuğun, maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden, 18/12/1999 tarihindeki zararlandırıcı olayın iş kazası olduğu, 17/12/2009 tarihinde açılan davada davacı eş için 20.000 TL manevi ve 15.000 TL maddi; davacı çocuk için 20.000 TL manevi ve 5.000 TL maddi tazminat talep edildiği, dava dilekçesinin davalı yana 24/12/2009 tarihinde tebliğ edildiği; dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK uyarınca sözlü yargılama usulüne tabi olan iş mahkemelerinde ilk celseye kadar zamanaşımı def’inde bulunulması gerektiği halde; davalı vekilinin 09/03/2010 tarihli ilk celseye mazeret bildirerek katılmadığı ve 25/05/2010 tarihli ikinci celseye katılarak mahkeme huzurunda aynı tarihli cevap dilekçesi ile süresinden sonra zamanaşımı def’inde bulunduğu; davacı vekilinin ise yine aynı celsede zamanaşımı def’inin süresinde yapılmadığını açıkça beyan ettiği anlaşılmıştır.
Dava konusunun iş kazasından kaynaklanan zararların tazminine ilişkin olduğunun kabulü sonrasında, işbu davada uyuşmazlık konusu olan öncelikli husus, bu tür davalarda gerek 818 sayılı B.K.’nun 125. maddesi gereğince gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146.maddesinde belirtilen 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir.
Somut olayda, sigortalının, 18/12/1999′ da meydana gelen trafik-iş kazası sonucu aynı tarihte vefat ettiği, davanının ise 17/12/2009 tarihinde 10 yıllık zamanaşımı süresi henüz dolmadan açıldığı, ayrıca o tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK uyarınca iş mahkemelerinde geçerli sözlü yargılama usulüne göre ilk oturuma kadar zamanaşımı def’inde bulunulması gerektiği halde, bu sürenin geçirildiği; davalı vekili tarafından süresinden sonra
zamanaşımı def’inde bulunulduğu ikinci celsede, davacı vekilinin, süresinde zamanaşımı def’inde bulunulmadığını açıkça beyan ettiği tespit edilmiştir; dolayısı ile zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yapılacak iş, davanın esasına girilerek, kusurluluğun tespiti ile hesap bilirkişiye tarafından düzenlenecek raporun sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, 21/04/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.