Yargıtay Kararı 21. Hukuk Dairesi 2014/11066 E. 2014/25879 K. 01.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 21. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11066
KARAR NO : 2014/25879
KARAR TARİHİ : 01.12.2014

MAHKEMESİ : Kale(Denizli) Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
TARİHİ : 20/02/2014
NUMARASI : 2012/496-2014/29

Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

K A R A R

Dava, davacının davalı işyeri nezdinde çalışmaya başladığı tarih olan 01/08/1984 tarihinin sigortalılık başlangıç tarihi olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacının çalıştığı işyerinin başka bir işverene ait olması ve dava dilekçesinde belirtilen davalı Yeniköy Muhtarlığı’na ait herhangi bir tescilli iş yerinin olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, somut olayda fiili çalışma olgusunun ispatı konusunda, mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından 506 sayılı Yasa’nın 108.maddesinin 1.fıkrasında; “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu Kanun’a tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir” hükmü düzenlenmiştir.
Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı ve işverenin kabul beyanı tek başlarına yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa’nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur. Bu yön 506 sayılı Yasa’nın 6. maddesi ile 5510 sayılı Yasa’nın 7/a maddesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1999/21-549-555, 2005/21-437-448 ve 2007/21-306-320 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Bu bakımdan bu tür davalar yalnızca bir günlük çalışmanın tespitinden ibaret olarak görülmemeli, bir günlük çalışmanın kabulü ile saptanacak sigortalılık başlangıcının sigortalıya sağlayacağı sigortalılık süresi ile birlikte kazandıracağı haklar dikkate alınarak; davanın kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetilerek davacının işyerinde eylemli olarak çalışıp çalışmadığı yeterli ve gerekli bir araştırmayla hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlenmelidir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 01/08/1984 tarihinde Elektrikçi ve Su Tesisatçısı ünvanlı ve 67(?1)5 sicil no lu işyerinde işe başladığına ilişkin düzenlenen işe giriş bildirgesinin 07.08.1984 tarih ve 86168 varide numarası ile Kurum kayıtlarına intikal etmiş olduğu, 01/08/1984 tarihli sigorta sicil kartının dosyaya ibraz edildiği, Kurum tarafından Muhtarlığa ait işyeri tescil kaydının olmadığının bildirildiği, 11/06/1963 tarihinde 615.020 sicil no lu işyerinin inşaat faaliyetlerinden dolayı Kanun kapsamına alınmış olduğu, zabıta araştırması neticesi köyde ikamet eden ve davacının çalışmasına ilişkin beyanına başvurulabilecek davacı ile husumeti olmayan ve köyün yaşlılarından olan şahısların tanık olarak tutanak ile Mahkeme’ye bildirildiği, Kaymakamlık makamından gelen yazı cevabı ile dönemin muhtar ve azalarının vefat ettiği, sadece azalardan M. K.’nin halen köyde ikamet ettiğinin bildirildiği, mahkemece kamu tanıkları ile davacı tanıklarının dinlendiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, kamu tanıklarının beyanı ile 01/08/1984 tarihinde fiili çalışması kanıtlanan davacının, bildirge üzerinde çalışmasının geçtiği işyerinin kime ait olduğu tespit edilememekle birlikte, işe giriş bildirgesinin Kurum kayıtlarına intikal etmiş olması ve bildirgenin imzalı ve mühürlü olması karşısında davalı Kurum yönünden davanın kabulüne dair hüküm kurmak gerekir iken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 01.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.